Aslında Dağlıca olayı sonrasında Kuzey Irak’a bir misilleme bekleniyordu. Ancak karşı tarafın tuzağına düşmemek için zamanını ve yerini TSK’nın tayin etmesi isteniyordu. Zira, ‘Öfkeyle kalkan pişmanlıkla oturur’ misali öfke insiyatifi kaybettirir. İnsiyatifi kaybeden de harekâtın seyrini kontrol edemez ve kolaylıkla başkalarının tuzağına düşebilir. Bu itibarla, 21 Şubat tarihinde başlayan ve bir hafta süren kara harekâtı psikolojik ve siyasî olarak Türkiye’nin lehine olmuştur. Tek gölge eden unsur Amerikan yöneticilerinin ‘çekil’ baskılarının tam çekilme takvimine rastlamış olmasıdır. Bu talihsizlik oldu ve ‘Arapların ‘irtibak’ dedikleri şaşkınlığa yol açtı. Bu yüzden çokları çekilmenin Türk insiyatifiyle gerçekleşmediğine inanıyor. Hatta bir kısmı “Amerikalılar gir dedi, girildi, çık dedi çıkıldı” havasında değerlendirmeler yapıyor. Halbuki, böyle bir şey elbette ki yok. Amerikalılar girilmesini istemiyorlardı ve Türkiye’nin zorlamalarıyla buna razı oldular. Ama zamanının ve hedeflerinin sınırlı olmasını istiyorlardı. Bunu da Türkiye’ye baskı yapmak için ulu orta söylediler. Türkiye bu baskılara direnmiş olmalı ki Gates’den sonra daha üst seviyeden Bush da olaya müdahale ederek Türkiye’nin aceleyle çıkmasını istemiştir. Bu hususta sabırsızlığını izhar etmiştir.
Çekilmede bu baskının bir rolü olmuş mudur? Teknik olarak olmamıştır, ama dolaylı olarak harekâtın seyrini etkilemiştir denebilir. Türkiye’nin baştan beri bu tür baskılara maruz kalacağı önceden tahmin edilen bir gerçek. Hesaplar mutlaka buna göre yapılmış olmalıdır. Dolayısıyla Türkiye harekâtı bu siyasî ve diplomatik atmosfer içinde yapmıştır. Bundan dolayı, harekâtın uzun vadeye yayılması pek düşünülmüyordu. Zaten Gates sabırsızlansa da bir iki haftalık obsiyon ve süre tanıyordu. Bush’un açıklaması daha sert olmakla birlikte yine aynı doğrultuda idi. “İşinizi bitirin ve çıkın” diyordu. (To mova quickly achieve their objective and then getout...as quickly as possible).
***
Evet, Amerikalıların çekilme taleplerini ulu orta yapmaları ve bu yöndeki çağrıları diplomatik olarak şık olmamış hatta çirkin olmuştur. Bununla birlikte, teknik olarak bu çağrılardan hemen sonra hazırlıksız ve ani çekilme düşünülemez. Dolayısıyla çekilme çağrıları ile çekilme takvimi kendiliğinden çakışmış ve üstüste gelmiştir. Dayatmanın çekilme üzerinde genel bir etkisi varsa da bu izafidir. Çıkmasındaki etkisi girmesindeki etkisi gibidir. Türkiye belki biraz daha fazla kalsaydı söyledikleri gibi yaptırım olarak istihbarat alış verişini kesebilirlerdi. Nitekim bu yönde sinyaller göndermiştir.
Elbette ki, ABD’nin bu yöndeki baskıları Barzani ve onun ötesinde PKK kalıntıları üzerinde pozitif etki yapabilir ve harekâtın seyri tehlikeye girebilirdi. Çekilmenin bir pazarlığın sonucu olmadığı, başbakanın bile çekilmenin zamanlamasını bilmemesiyle de ispatlanabilir. Harekâtın diplomatik ayağını hükümet yürütmüştür. Çekilme bunun dışında kalmıştır. Dolayısıyla bu hususta hükümetin suçlanması yersiz ve kasıtlıdır. Çekilmede diplomatik baskıların bir etkisi olmamıştır. En azından hükümet üzerinden. Bundan dolayı Büyükanıt Milliyet gazetesine yaptığı ilk değerlendirmede: “Çekilme takviminde bir hata payı varsa bu hükümete değil, bize aittir” demiştir. Çekilme ile baskıların üstüste gelmesi belki gayrı maksut bir şekilde PR (halkla ilişkiler) ve zamanlama hatasına yol açmıştır. Ama bu bizatihi bir durum değil byproduct denilen tali bir durumdur.
***
Çekilme baskıları bir kez daha ABD’nin henüz Kürtlerden veya Barzani’den vazgeçmediğini göstermiştir. Türkiye’yi onlar üzerinden terbiye etme politikası sona erse de PKK propagandistlerinin iddia ettiği gibi ABD ne Barzani’yi, ne de PKK’yı yüzüstü bırakmıştır. Vazgeçme sözkonusu değildir. Güdülen, müttefikler arasında denge politikasıdır. Ve The Economist dergisinin de iddia ettiği paralelde Gates de Barzani ile ilişkilerimizi sıcak tutmamızı tavsiye etmiştir. Zaten askerî çözüm yerine siyasî çözümü de tavsiye etmişlerdir. Bu harekât turnusol kâğıdı gibi olmuş ve ABD’nin asıl niyetlerini, kiminle ne kadar müttefik olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte gerek PKK’nın, gerekse Barzani gibi bir takım çevrelerin ürettikleri senaryolar Türkiye’nin ani ve ansızın çekilmesi ve harekâtın süresini kısa tutmasıyla suya düşmüştür. Gerek Talabani, gerekse Irak Hükümeti Sözcüsü Ali Debbağ’ın da ifade ettiği gibi bu çekilme ile Türkiye ‘ iyi niyetini’ ortaya koymuştur. En azından bir güven inşa etmiştir. Bunun ışığında gelecekteki sınır ötesi operasyonlar psikolojik olarak daha rahat olacaktır. Denildiği gibi hem Barzani, hem de PKK bu harekâttan az-çok hem askerî, hem de siyasî düzeyde zarar görmüştür. Barzani’nin siyasî hasarı kendi tercihinin bir sonucudur.
03.03.2008
E-Posta:
[email protected]
|