Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ali FERŞADOĞLU

Zekâtın kazandırdıkları



Zekât, kin ve nefretleri engelleyerek; duâ ve saygı duygularını harekete geçirerek sosyal hayatta taşkınlıkları önler. Aynı zamanda hak ve hürriyetlere de kanallar açar. Oysa zekât, görünüşte fakirin minnetini satın almaktır. Nasıl hürriyete kanatlanmak olur?

Zekât verenler, asla minnet ettiremezler. Zekât alanlar da minnet duymazlar. Böylece izzetlerini muhafaza ederler. Bağımsızlıklarını korurlar. Çünkü, malı veren Rezzak-ı Kerîm’dir. Onun verdiğini, Onun emriyle, Onun kuluna vermekte herhangi bir minnet yapılamaz. Zekât veren, veznedar veya maaşları dağıtan mutemed gibidir. Kendisine bir pay çıkarabilir mi? İşte “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunanlar...”1 âyetiyle bu gerçeğe dikkat çekilir.

Diğer taraftan zengin, bu servetini, içinde fakirlerin çoğunlukta olduğu toplumdan kazanmıştır. Onları çalıştırmış; onlardan mal satın almış veya birşeyler satmıştır. Herhalde ölçüye tam tamına riâyet edememiş veya çalıştırdığı kişinin ücretini alnının teri kurumadan verememiş. Zekât, kendi tarafına geçen kiri temizler.

Zekât, mal bağımlılığı esaretinden de kurtarır. Dolayısıyla cimrilik, tamahkârlık gibi yaraların da merhemidir. Cömertlik ve merhamet duygusunu geliştiren, kuvvetlendiren bir ilâç özelliği de taşır. Müslümanları dünya ve mal sevgisinden de uzaklaştırır. İnsanların birbirleriyle boğuşmalarının temelinde, dünya ve mal sevgisi yok mu? Bu duygularını gemleyemeyenler, hırs ve kanaatsizlikle diğer insanların mallarına göz dikerler. Onu elde etmek için de, hileli, kirli yollar seçerler.

Yukarıdaki âyet, “yünfikûn” kelimesiyle biter. Bu, şu demektir: “Öyle adama veresin ki, nafakasına sarfetsin. Yoksa sefahete sarfedenlere sadaka makbul olmaz.” Şu hâlde, zekâtı alabilmek için, sefâhet ve ahlâksızlıktan uzak kalmak şarttır.

Zekât, aynı zamanda, zekât verenin de süflî ve aşağı duygular karşısında hürriyetini kazanması demektir. Zekât veren, maddî duygulardan kurtulmayı ve yüce, İlâhî düşüncelere, hakikatlere yönelmeyi fiilen öğrenir. Pek çok âyet-i kerime, bize, dünya malının fânîliğini, asıl olanın takvâ olduğunu hatırlatır.

Zekât, emeğini, bir yerde “canın yongası”nı vermek demektir. Şu halde, “vermek ve paylaşmak” zekât emrini yerine getirmekle öğrenilir.

Öte yandan zekât, hırsızlığı, yolsuzluğu, gasp, kin, nefret ve servet düşmanlığı gibi sâir kötü duyguları yok ederek hak ve hürriyetlerin ihyasına zemin hazırlar.

Bir başka cepheden incelendiğinde zekat; iktisadî, yâni ekonomik hayatın itici bir gücü olduğu da anlaşılır. İslâm, insanları refaha, kalkınmaya teşvik eder. Çünkü zekât verebilmek için maddeten belli bir seviyede olmak gerekir. “Veren el, alan elden hayırlıdır” hadis-i şerifinde de kalkınmaya teşvik vardır. Şu halde, fakir insanlar da, zekât verebilmek, İslâmın bu şartını yerine getirebilmek için gayret ve şevkle çalışacaklardır. Demek zekât, fakirliği izâle ederken, refah toplumunu da teşekkül ettirmektedir.

Gayet tabiîdir ki, zekât sadece para ile verilmez. İnsana ihsan edilmiş çeşitli nimetler vardır. Bunlar ilimdir, kuvvettir, çeşitli istidat ve kabiliyetlerdir. Bunların da kendilerine göre zekâtları vardır. İlmin zekâtı öğretmek, öğüt vermektir. Gücün zekâtı, zayıflara yardım etmektir; onları zâlimlerin, haksızların pençesinden kurtarmaktır. İstidat ve kabiliyetlerin zekâtı, onları insanlığın faydasına sunmaktır. Bu da, her yönüyle hak ve hürriyetlerin inkişafı demektir.

Dipnot: 1-Kur’an, Bakara, 3.

17.04.2008

E-Posta: [email protected] [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.04.2008) - Zekâtın kazandırdıkları

  (16.04.2008) - Namaz: Kulluğun ve hürriyetin zirvesi

  (15.04.2008) - Kelime-i şehâdet ve hürriyetler

  (14.04.2008) - Hürriyetin pratiği: İslâm şartları

  (10.04.2008) - Laiklik ve hürriyet

  (09.04.2008) - Türkiye laik değil ki, laik kalsın!

  (08.04.2008) - Sömürge modeli laiklik

  (07.04.2008) - Partiler kapatılmamalı

  (04.04.2008) - Cüz-i ihtiyârî: Hür irade

  (03.04.2008) - Hak ve hürriyetlerin temel sâiki: Ahirete iman

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri