Barla'ya yaptığımız hemen her seyahat esnasından görüşüp konuştuğumuz mümtaz şahsiyetlerden biri de Mehmet Gönenç Ağabeyimizdir.
Ancak, bu seferki görüşmemiz biraz farklı oldu. Yalnız değildik. Kırk beş kişilik bir kafile idik. Hep birlikte Mehmet Ağabeyin evine gidip kendisine misafir olduk ve tatlı tatlı sohbetine iştirak ettik.
Mehmet Gönenç, sıradan biri değildir. Birçok özelliği ve meziyeti olan muhterem bir ağabeyimizdir. O halde, kendisini biraz daha yakından tanımaya çalışalım.
Kendisi, 1931 Barla doğumludur. Üstad Bediüzzaman'a çok büyük hizmetlerde bulunan meşhûr marangoz Mustafa Çavuş'un (1882–1939) oğludur. Babasını henüz 7–8 yaşlarında iken kaybetmiş. Üstad Bediüzzaman Barla'dan ilk ayrıldığında ise, henüz üç yaşında imiş. Bu yüzden, Üstad'ın "birinci Barla hayatı"nı hatırlamıyor.
1953'ten sonraki "ikinci Barla hayatı"nı ise, gayet iyi hatırlıyor. Gerçi, ailece kış mevsiminde Ankara'da oturuyorlar. Fakat, yaz–bahar aylarında genellikle Barla'da ikamet ediyorlar. Zira, burada evleri, bağ ve bahçeleri var, dost ve akrabaları var. Buradan asla kopamıyorlar.
Gönenç ailesinin Barla'da ikamet ettikleri ahşap evin de mânevî değeri büyüktür. Bu iki katlı geniş ve büyük ev, Üstad Bediüzzaman'ın 1953'ten sonra talebeleriyle birlikte Barla'ya geldiklerinde kaldıkları evdir. Yani, "ikinci Barla hayatı"nı genellikle bu evde geçirmişlerdir.
Bu hatıra yüklü evin eski sahibi merhum Enver Tevfik Beydir. Enver Bey, Ankara'ya gönderilmek maksadıyla Bediüzzaman Hazretlerinin Barla'da ilk sarıklı resmini çeken kişidir. Üstad'a hürmeti büyüktür. 1950'den sonra evinde ikamet etmeleri için Üstad'a kendisi teklifte bulunmuştur. İşte, etrafı bahçelik olan bu evin şimdiki sahibi, kalabalık bir heyetle ziyaretine gidip sohbet ettiğimiz Mehmet Gönenç Ağabeydir.
* * *
Şimdi de, Mehmet Ağabeyden İzmitli okuyucularımızla birlikte dinlediğimiz bazı hatıraları size nakletmeye çalışalım.
Babası Mustafa Çavuş, çok gayretli, ihlâslı ve hayırsever bir insandır. Her bakımdan Üstad Bediüzzaman'ın hizmetinde bulunmaya, işlerini görmeye ve yardımına koşmaya çalışmıştır. Marangozlukta ustadır. Üstad için Barla'da ve Çam Dağında ahşap kulûbeler yapmıştır. Aynı zamanda, Mus(a) Mescidinde uzun müddet Üstad'a müezzinlik yapmıştır. 1932 senesinde, bir defasında mescidin içinde ezan–ı Muhammedî okuduğu için, iki arkadaşıyla birlikte yakalanıp karlı bir kış gününde Eğirdir Hapishanesine götürülmüştür. Emir altında hareket eden jandarmalar, önceden gelip caminin bir köşesine saklanmışlar ve sırf Arapça ezan okunduğu için müdahalede bulunmuşlar.
* * *
Aynı camide, yine aynı yıllarda yapılmış çok zalimane bir müdahale daha var. Üstad Bediüzzaman'ın namaz kıldırdığı bir esnada, yine jandarmalar gönderiliyor ve orada misafireten bulunan Allah dostu iki şahsın derhal derdest edilerek karakola getirilmesi isteniyor. Neyse ki, jandarmalar biraz insaflı çıkıyor ve tesbihatın bitmesini bekliyorlar. O iki misafiri alıp götürüyorlar. Ancak, "Namazın bitmesini neden beklediniz, bunları niçin hemen derdest edip getirmediniz?" diye bir de hiddet yüklü azar işitiyorlar.
Bu son derece çirkin ve zalimane müdahalede bulunmaktaki asıl maksat, Üstad Bediüzzaman'ı hiddete getirtmek ve bir hadiseye sebebiyet vermekti. Neyse ki, Cenâb–ı Hak ona emsalsiz bir sabır ve metanet veriyor. Tehlike ucuz atlatılıyor.
* * *
1930'lu yılların Barla'sında yaşanan bu hadiseler hakkında, Üstad Bediüzzaman'ın yazdığı bazı mektuplar, bahisler var. İşte o bahislerden "Es'ile–i Sitte" başlığıyla kaleme alınmış şiddetli mektuptan kısacık bir bölüm:
"İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani, 'Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!' denildiği zaman yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahut silmek için yazılmıştır. Ve bu asırda, yüz bin cihette 'Yaşasın Cehennem!' dedirten 'mimsiz medeniyet'perestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhâldir.
"Avrupa’nın insaniyetperver maskesi altında vahşî reislerinin sağır kulakları çınlasın! Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun!
"Bu yakınlarda ehl-i ilhâdın perde altında tecavüzleri gayet çirkin bir sûret aldığından, çok bîçare ehl-i imâna ettikleri zalimâne ve dinsizcesine tecavüz nev’înden, bana, hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir ettiğim bir mâbedimde (Mus Mescidi) hususî bir iki kardeşimle hususî ibadetimde, gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. 'Niçin Arapça kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?' denildi.
"Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki: Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usûlle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz?..."
(Mektûbat, s. 416)
30.04.2008
E-Posta:
[email protected]
|