Halil USLU |
|
737. yıl ve Keykubat’ın isteği |
Ne çabuk geçmiş derken içinde bir çok mânâ var. Aslında bu mânâları bize öğreten ve söylettiren, 737 yıl önce aramızdan şimdilik ayrılan fakat ruhaniyâtı daima bizlerle olan Hz. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’dir. Beş eserinin içindeki satırlar bir bahr-i umman gibi. Bir bahçenin taze mahsulü gibi. Güneşin her sabah doğuşu gibi. Yalnız bu aziz Konya’yı süslendirmiyor... Onun ilham kaynağı eserleri 7 milyarlık dünya ailesini her geçen gün daha çok aydınlatıyor ve daha çok aşk ve şevk ile ışıklandırıyor. Hz. Mevlânâ birinin sultanı değil, o milyonların, milyarların gönül ehli bir mütefekkir-i İslâm’dır. Kalb gözleri açık olan ve tefekkür dünyası geniş olan münevver insanların ifade buyurduğu gibi, 3 Mayıs 1228 tarihinde Konya’ya Karaman’dan, yani o günkü ismiyle Larende’den teşrif eden Mevlânâ ailesi, başta babaları büyük âlim Sultan-ı Ulema Bahaeddin Veled olmak üzere, dönemin Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykûbat’ın dâveti üzerine geldiğinde, Sultan Alâeddin ona kendi padişahlığını devretmek ister. Ancak o bunu da reddeder ve padişah kendisine muhibban olur. Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından Konya’nın güney kapılarında resmî heyetle karşılanır ve o akl-ı selim sultan, Mevlânâ ailesinin Konya’da kalması için elinden gelen bütün imkânları seferber eyler. Bunun dışında mânevî cihetle de, bir çok engelden ve hikmetini bilemediğimiz sırlardan dolayı doğum yeri Belh şehrinden hicret eder ve sırası ile, Nişabur, Bağdat, Mekke, Medine, Halep, Şam, Malatya, Erzincan, Larende (Karaman) ve nihayetinde Konya surlarının dışında şimdiki medfun bulunduğu toprak parçası üstünde, Sultan-ı Ulema Bahaeddin Veled’in, uzun bir İlâhî murakabeden, duâdan sonra “Benim, benim çocuklarımın ve onların evlât ve ahfâdının mezarı burada olacaktır” diye işaret ettiği Konya, son durak yerleri olur. 2010 itibarıyla Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykûbat’ın Konya için ne kadar büyük zenginliği getirdiği ve muhafaza ettiği her şekliyle görülmektedir. Belediye yetkilileri her ne kadar “Konya bir dünya kenti” deseler de, gerçek mânâda Hz. Mevlânâ’nın ifadesiyle Konya “Can şehri”dir. Nitekim Hz. Mevlânâ ve ahfâdı ve muazzam Selçuklu eserlerini Konya’dan çıkardığın zaman, bugünkü cazibe merkezliğinden çok şeyler kaybeder ve susuz kalmış çöle ve tarihi bir viraneye döner. Hz. Mevlânâ çok cihetle anılmakla birlikte, çok cihetle de istismar edilmektedir. Bütün bunlara rağmen 737 yıl sonra nasıl bir servet ve kazançla karşı karşıya olduğumuzu bugünkü dev oteller ve şehir nizamı göstermektedir. Hz. Mevlânâ’nın babası, büyük âlim Sultan-ı Ulema Bahaeddin Veled, meşhur ve başta Hz. Mevlânâ’nın ve çok ilim adamlarının tefeyyüz ettikleri Maarif eserinin bir sahifesinde, “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” hadîs-i kudsîsini izah ederken “Kâinatın sebeb-i vücudunun muhabbet olduğunu, eğer kâinatta sevgi ve muhabbet olmasaydı Cenâb-ı Hakk’ın kâinatı yaratmayacağını” ifade ederken, “Âşık ve maşuk da birdir. Fakat âşığın aşkı can yakan, maşuğunki ise yüzü parlatan aydınlıktır” demektedir. 1 Mevcut bilgilere göre, Sultanü’l-Ulema Bahâeddin Veled’in vefatından sonra, Hz. Mevlânâ Celâleddin, babasının üzerine türbe yapılmasına karşı çıkarak “Gökkubbeden daha iyi türbe olur mu?” ifadesinde bulunarak kubbeli türbe yaptırmamıştır. Ancak üzerine, aşağıdaki ifadeleri de içine alan, Horasan çamurundan 78 cm eninde, 236 cm yüksekliğinde mermer kitabeli bir sanduka yapılır ve kitabenin Türkçe özetinde: “Allah bâkîdir. “Ulumuz, efendimiz, Şeriat sadrı; Hikmet kaynağı, Doğunun ve Batının müftüsü, Şeriat ve Dinin Baha’sı, Hicrî 628 yılı ve 18 Cuma günü Hakk’a göçtü” yazılıdır. Hz. Mevlânâ’nın vefatının 737’nci yılında çok yazılacak ve anlatılacak sözler vardır. Yine her yıl olduğu gibi bu yılda dar kalıpların dışında bir çok gönül ehlince Hz. Mevlânâ’nın beş büyük eserinden ve aile efrâdından bahsedilecektir. Yalnız Konya değil, bütün dünya bahsetmektedir. Konyalılar, böyle bir zenginliği bize bahşeden koca hünkâr Alaeddin Keykubatı da anmalı ve yepyeni bir programla, tefekkür ve mütevazi insanlara göstermelidirler. Ahde vefanın sırları... Hepsinin ruhları şâd olsun, kalbler aşk ve sevgiyle dolsun.
Dipnot:
1- Maarif, fasıl: 122, s. 172; fasıl: 99, s. 141 10.12.2010 E-Posta: [email protected] |