"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Rahmaniyete delil olarak materyalizm

Abdullah BAYRAKLILAR
27 Kasım 2025, Perşembe
Eşyanın tabiatı gereğidir ki, “Rahmânürrahîm” varsa ve bilinmek istiyorsa, bilinmek istediğine bilme isteğini vermiş olması gerekir. Biraz hızlı ve karmaşık bir giriş oldu, ama adım adım ilerleyecek olursak açılacak. Belâgat eksikliklerim affola inşallah.

Öncelikle metodumdan bahsetmek istiyorum. Sanatlı bir balon hayal edelim, bu balonda tasarruf eden kudretli ve şefkatli bir zât hayal edelim. Cömert ve şefkatli olan bu zâtın bilinmek istediğini de varsayalım. O zaman; merhametli olan bu zât, kendisini bilmesini istediği özneler istihdam edecektir. Sonra da bu öznelere kendisini arama isteği yükleyecektir. Eğer yüklemiyorsa iki ihtimal vardır: Merhametli ve sevgi dolu değildir. Bilinmek istemiyordur.

Balon içerisindeki varsayımımız bu iki ihtimali de reddeder. O hâlde öznelerde, kudretli, şefkatli, cömert bir zâtı bilme ve bulma çabası olmalıdır.

Eğer gözlemlenen dünyada bu çabayı bulabilirsek, bu dünyanın modelimizle tutarlı olduğunu gösterir. Ve İslâm’ın tüm söylemlerini bu tür kendi modelleri içerisinde doğrulayabilirsek, İslâm’ın çizdiği kâinat modelinin gerçekle birebir uyumlu olduğunu ve hiçbir ihtilâf olmadığını isbatlamış oluruz. Bu da Allah’ın varlığına dair kuvvetli bir delildir.

Uzunca bir giriş oldu farkındayım. Ama güzel bir yere gidiyorum. Sabır…

Bu yukarıda anlattığımı zaten Üstad Said Nursî, 23. Söz, 1. Mebhas, 2. Nokta’da isbatlama çabasına girmeden, çok veciz bir meselle anlatıvermiş; elindeki akıl feneri tam olarak dünyayı gösteremediğinden, her baktığı yerde korku ve dehşet görmüş; ancak feneri kırıp Allah’ın modeliyle baktığında her şeyi hem Allah’ın kendini anlatmasına, hem de bizim gözlemlerimize uygun olarak anlam kazandığını görmüş ve rahatlamıştır.

Şimdi başlık attığımız konuya gelelim. Çocukluğumdan beri bilime dair konuşulan her şey Allah’ın varlığı veya yokluğu ile ilgiliydi. Öyle ki bilim, bir Allah’ı doğrulama ya da yalanlama yöntemi olarak konuşuluyordu. Büyüdükçe ve dünyaya dair endüstriyel bir bakış açısı geliştirdikçe, bilim denen olgunun aslında bir “teknikler bütünü” olduğunu fark ettim. Ama aynı zamanda dünyanın her yerinde “bilime inanmak” diye bir durum çocukluk gözlemimle uyumlu olarak yaygındı.

Oysa bilim sadece gözlem ve deneylerin kaydedilmesi metodu değil miydi? Ne anlam çıkarma çabasındaydı, ne de yaratıcıyı bulma… Ama bilim dergilerinde her ay (tarafına bağlı olarak) “Tanrı parçacığı bulundu,” “Her şey bir simülasyon” gibi, yaratılışı doğrulayan ya da yalanlayan başlıklar atılıyordu. Yani birileri, belli araştırma sonuçları ile hayatı anlamlandırmaya ve anlam bulmaya çalışıyordu. Yani bilim bir anlamlandırma çabasıydı ya da başka bir deyişle kendi içinde bir dindi.

Bilim denen teknikler ve sonuçlar bütünü insanlara bir din olarak sunuluyor. Zira “Tanrı öldü” diye bağıran bir adam sokaklarda gezerken, insanlara yeni bir din, yeni bir anlam sunma zorunluluğu hissediyordu. (Enteresan bir husus: Tanrı öldü diye sokakta gezen “Deli Adam”ın (Nietzsche) elinde fener tutuyor oluşu, tıpkı 23. Söz’deki mesele benziyor. Belki Üstad safi zihinleri idlâl etmeden bir dokundurma yapıyordu.) 

Halktaki anlayışla bilim, insanlığın anlam arayışına dair sunulmuş bir cevaptır. Bu çerçevede kendince bir dindir.

Şimdi çıkarımımızı yapıp yazımızı bitirelim o zaman. Hadîs-i kudsîde denildiği gibi Allah “bilinmek ister.” Kur’ân-ı Kerîm’de 114 kere tekrar edildiği üzere O Rahman ve Rahim’dir. Öyleyse gerektir ki insanlarda bir anlam arayışı olsun.

Aynı 23. Söz’deki mesel veya Nietzsche’nin “Deli Adam” bölümünde de geçtiği gibi, elinde fenerle hakikati arayan ve sadece korkunçluklarla karşılaşan insan; bunca dehşet ve yalnızlık görmesine rağmen onu bile mana olarak kabul ediyorsa, içinde ısrarlı bir anlam arayışı olsa gerektir.

Materyalizm denen bu korkunç açıklamayı dahi anlamsızlığa tercih ettirerek feneri elinden bıraktırmayan bu anlam arayışı, şüphesiz ki Allah’ın varlığına büyük bir delildir.

(Genç Yorum, Eylül-2025)

Okunma Sayısı: 131
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı