"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünyaya gönderilen insanlar

Ahmet ÖZDEMİR
29 Aralık 2021, Çarşamba
Dünyaya geldiğimiz veya gönderildiğimiz ilk günleri biraz hayal edelim. Gözümüzü dünyaya açtığımızda karşımızda pek çok şeyi bir arada gördük.

Daha önceki dünyamızda görmediğimiz, bilmediğimiz şeylerdi bunlar. 

Bir anda anlaşılmaz sesler duymaya başladık. Anlar gibi gözlerimizi açarak dinledik. Sonra gözlerimizi kapatıp kulaklarımızı açtık.

Etrafımızda gördüklerimiz adeta kendi cinsleri adına sanki bize hediyeler sunuyorlardı. Belki de bunlarla bizi kendilerine çekmek istiyorlardı. Onları seçmeye, birbirinden ayırt etmeye ne bilgimiz, ne de tecrübemiz vardı. Biz her şeye, ama her şeye cahildik. Fakat başucumuzdaki iki melek etrafımızda pervaneler gibi dönerek bizim her istediğimizi yerine getiriyordu.

Hâlbuki hayvanlar daha dünyaya gelir gelmez ne yapacaklarını biliyorlardı. Adeta başka bir yerde öğretilip gönderilmişlerdi. Bediüzzaman’a göre onların asıl vazifesi, “İstidadına göre taammüldür, amel etmektir, ubûdiyet-i fiiliyedir.”

Peki, biz ne yapmalıydık veya ne yapabilirdik? Dünyaya gelen veya gönderilen bütün insanların önüne cevaplandırılmak üzere üç önemli soru konulmuştu: 

 “Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Buradaki vazifemiz nedir?”

Bizi dünyaya gönderen ve bütün ihtiyaçlarımızı ummadığımız tarzda karşılayan Zat, bu soruların cevaplarında yardımcı olmak üzere peygamberler ve İlâhî kitaplar da göndermişti. Peygamberler ne söylüyor, kitaplarda neler yazıyordu?

Bediüzzaman insanın yaratılış vazifesinin hayvanların aksine “taallümle tekemmül” ve “duâ ile ubûdiyet” olduğunu belirtir. Yani, “Kimin merhametiyle böyle hakîmâne idare olunuyorum? 

Kimin keremiyle böyle müşfikàne terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin lûtuflarıyla böyle nâzeninâne besleniyorum ve idare ediliyorum?” sorularına doğru cevap verebilmektir. 

Kısaca, insan bu dünyaya ilim ve duâ vâsıtasıyla mükemmelleşmek için gelmiştir. Bütün hakikî ilimlerin esâsı, mâdeni, nuru ve ruhu, mârifetullahtır. Onun temeli de Allah’a imândır. (İman ve Küfür Muvazeneleri, s. 120)

İmanımız ile amellerimiz arasında bir köprü kurulmuştu. İmanın koruyucusu ibadetlerimizdi. İmanımızı koruyacak ibadetlerimiz acaba hangileridir? 

Bunlar da bize peygamberler vasıtasıyla bildirilmişti. Peki, ibadetlerimizin ve imanımızın önündeki engeller nelerdir? 

Başta günahlarımız... Neden günahlarımız? Çünkü onları biz işliyoruz. İşlemesek olmaz mı? Olur. Ama?...

“Bismillah her hayrın başıdır” deyip hayırlı işlerimize besmele ile başlıyoruz. Peki, hayırsız işlerden, günahlardan kurtulmak için ne yapmamız gerekir?

Şerli (hayırsız) işlere bizi sevk eden başta nefsimiz ve şeytanımız değil mi?

Onlardan kurtulmak için öncelikle söylememiz gereken besmelemizin önüne bir de “eûzü” yü koysak ne güzel olur. Malûm ya, “def-i şer, celb-i nef’a râcihtir.” Yani şerri kovmak, hayrı çekmekten daha önce gelir. 

Şimdi aklımıza ilk takılan sorulara bir bakalım: İnsan nasıl bir varlıktır? İnsan bu dünyaya niçin gönderilmiştir ve buradaki vazifesi nedir? Günahlardan korunma yolları nelerdir?

Bediüzzaman’ın “çok defa” okunmasını tavsiye ettiği Meyve Risalesi’nin Dördüncü Meselesinde geçen şu müthiş cümleleri dikkatle okuyalım: “Herkesin, İmân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer İmân vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?” (Şuâlar, s. 185)

Ebedî hayatta lâzım olacak bağlar, bahçeler, saraylar, yiyecekler ve içecekler bu dünyada imanla kazanılacaktır. Zamanımızda maddecilik hastalığı ile çoklar imanını kaybediyorlar. Kendilerini Müslüman kabul eden kırk kişiden ancak birkaçı imanla kabre girebilmişler, diğerleri ise dâvâyı kaybetmişler ve imansız gitmişler.

Okunma Sayısı: 1801
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı