Kaçıyor zihnimin uçlarından, efkârıma tutunan ve yontulan yargılardan dikilen anıtlar…
Doğmayan güneş, doğmayan ses, beni bana karıştıran nefes… Sorgulardan ve sorulardan darağacına çivilenen kafes! Bu mızraptan mı, tenden mi, güftelerden dökülen nağmeden mi? Bilinmez ki zira "Göçtüğün kervan değilim!" Ve öyle bir cinayet ki, ellerimle kefenledim zihnimi. Ahlâk deryasından üzüm şerbetleriyle yıkandım. İnandım ve taptım. Zira dediler ki: "Yokluktan yaratıldın." Doğdum, doldum ve kalktım.
Ve dedim ki: "Sen beni yokluktan, ben varlıktan yaşattım." Oysa bilgelerin göğsünden süzülen berrak nehirlerin pak ve ulu çocukları gibiydim. Ben, Kudüs topraklarında yetişen limon ağaçlarının kokusunun gölgesiydim.
Ben ki, Nil Irmağı’ndan akan Musa peygamber’in beşiğiydim…
Toprağım bir sen gibi; mukaddes ve mukadder… Hangi felek dayanır ki buna, ey bunu yaşatan kader? Ben "Göçtüğün kervan değilim!" Zira ellerimle kefenledim zihnimi. Artık ne acı kaldı, ne elem, ne de keder.
"Sus!" diyorlar bana, susamıyorum! Bazen "Susma!" diyorlar bana. "Neden?" diyorum. O meşhur slogan yankılanıyor kulaklarımda…
Peki ya zihnimi dolduran efkârımın gördüğü rüyalar… Rüyalardaki "Ben"i kuşatan hülyalar… Nuh Tufanı gibiyim! Kalmak mı, gitmek mi, yoksa ulu dağların doruklarına göçmek mi…?
Hangisi Ya Rabbi? Ölmek mi?
Bîkesin, kesî ve bîcanın canı senden değil miydi? Canlara can katan ve canana can veren Dest-i Kudret dergâhı… Sen değil miydin?
Ancak anlıyorum. Sen sınırsız, muallâ ve ihata edici; ben nâkıs, nankör ve yok edici…
Değil miydi ki Cebrail’i, dostun Halil İbrahim geri çevirdi? Tam kuruldu cehennem, "İbrahim öldü!" denildi.
Diyorum ki; toprağım hasta ve toprağım yasta. Öyle bir el değmeli ki beni topraklarımda yaşatsa…
Farkındayım… Fütursuzum ve kaba… Öyle ki söylenecek çok, çok şey var. Ancak trafiğe dikkatli çıkmak gerekiyor. Zira bazen edep nazdan evvel geliyor.
Gönlümün kıblegâhında hiç susmayan sevgili… Ki ey yolcu, ondandır bu naz ve isyanım. Ben "Göçtüğün kervan değilim!" Zira kendi ellerimle kefenledim zihnimi. Çünkü ben yürekten yaş alırım…
(Fidanlık eki, sayı: 28-29)