Faili bilmeden fiili konuşmak veya katili sormadan maktulün başında ağlamak. İşte Türkiye’mizin durumu...
Siyasetçilerimiz, idarecilerimiz veya araştırmacılarımız AKP’yi tahlilde yukarıdaki usulü takip ediyorlar… Olan-bitenden, sokaktaki vatandaşın üslubuyla dertlenmek, idareciye hiç yakışır mı?
12 Eylül partileri ANAP ile AKP’nin ilk zamanlarında icraatçıların, günahlarını; derin devlete, cumhurbaşkanlarına, yargı kurumlarına veya askere yüklediklerini hafıza unutsa, arşivler unutmaz. İcraatlarında malî sıkıntıya girmemiş bu partilerin, Küreselcilerin finans şubelerinden icraatlarına ve rüşvetlerine para taşıdıklarını, yaşayanlar bilirler. Burada bir hatırlatmada bulunalım: İhtilâl sürecinin maliye bakanlarının icraatları, dâhil oldukları projenin icapları gereğince, müstakil araştırmaları gerektirecek kadar önemlidirler.
Türkiye uygulamalarının; Keynesçileri devredışı bırakmış liberallere/serbestpazarcılara laboratuvar olduğunu, ilgililer bilirler. Güney Amerika’da, Asya’da ve Avrupa’da göremeyecekleri kolaylıklarla, halkımızın üzerinde her türlü deneyi yaptılar. Avantajları; figüranlarının muhafazakâr ve dindar(!) olmasıydı. Sistemin yıllarca hırpaladığı kesimlere verilen vaatler veya rüşvetlerle, günümüze kadar işin zevahiri kurtarıldı. İktisatçılarımız, 45 sene zarfında halkımızın servetinden kaçırılanları ve alım gücümüzün üçüncü dünya ülkelerinin seviyesine düşmüş oluşunun hikmetlerini usullerince yazabilselerdi; millet nazarında kahraman olurlardı. İhtilâli müteakiben hükümetlerin kullandıkları para, elbette Küreselcilerin ülkemizden çaldıklarının zekâtı mesabesindeydi. Milletin fabrikalarını, büyük işletmelerini, madenlerini, paralı tezgâhlarını, akarsularını ve münbit arazilerini özelleştirme perdesinde Küreselcilere aktaran proje sorumlularının birer pazarlamacı olduklarını da, işletme fakültelerindeki hocalarımız halka anlatabilirler.
Küresel Sosyal Marksistlerin (Neoliberalistlerin) proje gereği bu iki partiyi geleneksel Kemalizm’in saldırılarından ve engellemelerinden koruduğunu da bir kenara yazalım. TSK’daki yeni dizayn, başörtüsüne vize, dindar efkâr-ı ammeye verilen küçük rüşvetler (Ayasofya, Çamlıca Camii ve Taksim Camii gibi) ve hükümetlerin her karede kullandığı mukaddesatın arkasındaki; vatan, millet ve İslâmiyet aleyhindeki son gelişmelerle, AKP ve ANAP sempatizanları, hükümeti temize çıkaracak bahane sıkıntısı çekiyorlar. Yukarıda belirttiğimiz üzere AKP, beşibirliğini çoktan iktidarının gerdanına astı. Cumhurbaşkanlığının, Bakanlar Kurulu’nun, Meclis’in Yargı’nın ve TSK’nın emrinde olduğu bir hükümetimiz; milletin çalınan servetinden ve Türkiye üzerinden İslâm birliğine yapılan ihanetlerden kimsecikleri sorumlu tutamıyor… Belki de deniz bitmiştir…
Bazı okuyucularımız, 12 Eylül takıntımızdan muztaripler. Doğru, kurtulamıyoruz. Çünkü yarım asır önce projeyi tatbik sahasına koyanlar, işlerinin başında olduklarını yüzümüze haykırıyorlar. “Elli sene”ye, “uzak geçmiş” mi diyeceğiz? Millet olarak, Kemalizm ilkelerinden dolayı yeni anayasamızı yapamadan ilk dört maddede takılıyoruz. Yüz sene öncesinden bizi bağladıkları zincirlerden kurtulmak istemiyor muyuz? Ayrıca diyoruz ki, Küresel Marksistlerle Kemalistler işbirliği içinde 12 Eylül projesini hazırladılar. Kıvrıkoğlu bu projenin bin senelik olduğunu söylemişti. Çevik Bir, o demokrasinin(!) ayarı bozulursa balanslarının olduğunu söylemişti. Doğu Perinçek’in bir ayağı Kandil’deydi, diğeri Ankara’da… Mesele dönüp-dolaşıp projeye geliyorsa, buna komplo teorisi mi diyeceğiz? Evet, işin içine mukaddesatı soktular… Kemalistlerin Türkçülüğü soktukları gibi…
AKP’nin mahiyetinin anlaşılmasını istemeyenlerin evvelde Küreselcilerle, ahirde Kemalistlerle işbirliği halindeki masonlar olduğunu söyleyemeye devam edeceğiz. Dinsizliğin her iki cereyanıyla ittifak halindeki bu partinin teşhiri, onun işbirliği halinde olduğu projelerine zarar getirmez mi? BOP, İsrail’in emniyeti… Orta Asya’dan Avrupa’ya, Rusya’sız bir enerji koridoru… İslâm ülkelerinin mabeynindeki husumetler, Müslüman-Hıristiyan ittifakının takozu olarak kullanılan Marksist Kürtler, Pakistan-Hindistan anlaşmazlığı ve nihayet Balkan Paktı… Mevcut hükümetimiz, haricî siyasette sözkonusu cereyanlarla çalışıyor… Türkiye’nin istenilen AB ve İslâm birliği siyasetlerini engelleyen 12 Eylül hükümetlerinin (AKP, ANAP) mahiyetini gizleyenler yalnızca Neoliberaller, ırkçılar, Siyasal İslâmcılar değildir; menfaat ve korku belâsıyla haricî cereyanlarla çalışan bazı aydınlarımızı unutmayalım.
Devam edelim…