Bu sefer de ABD Başkanı Joe Biden, 1915’te çıkarılan Tehcir Kanununu sözde “soykırım” olarak vasıflandırdı, Türkiye ve kamuoyu üzerine bir bomba attı. Bu ilmî, hukukî ve siyasî bir gaf ve saçmalıktı.
Aslında bizde bu ense, onlarda da bu yüzsüzlük varken, bu mesele daha çok başımızı ağrıtacaklar! Zira, yıllardır iktidar kuru lâflarla tepki gösteriyor! Yapması gereken, Ermeni meselesini ilmî, fikrî, hukukî ve milletler arası siyasî teamüller çerçevesinde ele alarak dünya kamuoyunu doğru olarak bilgilendirmektir.
Nedir bu tehcir meselesi? Osmanlı Ermenileri Osmanlı Devleti’nde gerilla örgütleri, çeteler kurarak güya Ermeni köylerinin talan edilmesini önlemek amacıyla birlik oluşturmuş, tedhiş ve teröre başvurmuşlardır. En meşhur Ermeni çeteleri Taşnak, Hınçak, Armenakan’dır.
Bu çeteler, Ermeni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde Osmanlı Devleti’yle savaşmıştır. Murad Sebastia ve milisleri, 1915’te Sivas çevresinde, 1916’ da Erzincan Savaşı ve 1918 de Bakü Muharebesi’ne katılmış. 14 Kasım 1922 tarihli New York Times gazetesi, Birinci Dünya Savaşı’nda 200.000 Ermeni’nin İtilaf Devletleri ordularında veya İtilâf Devletleri cephesinde yer alarak savaştığını yazdı. (New York Times, 14 Kasım 1922 tarihli makale)
Bu çeteler dehşetli bir terör estirerek Müslüman beldelerini basar, vahşice cinayetler işler.
İşte Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı ortamında (1915) Tehcir Kanunu’nu çıkarmak zorunda kalır. Bu gerçekleri göz ardı eden bazı parlamentolar ve Baiden, hukuk çerçevesinde yürütülen -elbette karşılıklı bazı olumsuzluklar yaşanmıştır- tedbire yönelik Tehcir’i, yani, Ermenileri Müslümanların bulunduğu savaş ortamından uzaklaştırmayı nazara almayarak soykırım olarak değerlendirdi. Ermeni diasporasının etkisiyle sarfedilen “soykırım” sözü elbette büyük bir gaf, bir hata, bir yanlıştır!
Ancak, iktidarın iç kamuoyuna yönelik yaptığı “şov” ve kuru tepkiler de bir hata ve gaftır… Onun vazifesi yalnızca belâ ve lânet yağdırarak tepki vermek değil, meseleyi, tarihî, sosyolojik, ilmî, fikrî, siyasî bütün boyutlarıyla ortaya koyup iç ve dünya kamuoylarını bilgilendirmek ve barışa giden yolu açmak değil midir?