Bilhassa belgesellerde şu işlenir: Yeni doğan bir hayvan yavrusu hiçbir şey bilmez.
Herşeyi ona annesi öğretecek ve hayata hazırlayacaktır… İnsan, “hür iradesi” çerçevesindeki tüm işlerini akıl, mantık, muhakeme ve vicdanıyla yapıyor. Zira, onda asla içgüdü yoktur. Neden her varlıkta içgüdü var da insanda olmadığından işlerini akıl, mantık ile düşünerek yapıyor? Nerededir bu içgüdü?
Hayvan, bitki ve sair camid (cansız) varlıklar, insanlardan çok daha harika işler başarıyor. Öyle ise, onlardaki içgüdü olamaz! Çünkü, içgüdü denilen şeyde akıl, mantık yok! Öyle ise nasıl güdecek ve nasıl harika işler yapacak? Hayvanlar insanlardan, bitkiler hayvanlardan cansız varlıklar bitkilerden, hatta dünyamız biribirinden kademeli olarak çok düşük yoğunluklu hayat, ruh ve hislerle donatılarak her türüne uygun birçok duyu verilerek “sevk-i İlâhî” denen ilhamı alacak bir ruh ve ceset giydirilmiştir.
İlmi araştırmalar göstermiştir ki, atomdan yıldızlara, milyonlarca hayvan türü ve bitki çeşitlerine dek her varlığın hem kendi içinde hem de diğer tüm unsurlala öyle harika, girift bağlantıları var ki, sonsuz bir akıl, ilim, irade ve kudret sahibi tarafından idare ve sevk edilmesi gerekir. Hayvan ve bitkilerin de ilhamla, İlahî bir sevkle yönlendirildiklerine delil, onların yaptığı harika işleri, insanlar bir araya geldikleri halde yapamamalarıdır. Mesela kedi gibi bazı hayvanların gözü kör olduğunda, kaderin sevkiyle gidip gözüne ilaç olan otu bulup sürmesi, bir günlük arı yavrusunun, havada bir günlük mesafede izini kaybetmeyerek ve yuvasını karıştırmayarak gelip girmesi; binlerce kilometre uzaklara göç eden kuş ve balıkların şaşırmadan yurtlarını bulması nasıl içgüdü olabilir? Demek, “Emir ve izn-i İlahi ve havl ve kuvvet-i Rabbaniye ile, umum hayvanatın, melaikeden bir çobanı, bir nazırı olduğu gibi, kuş taifesinin de bir çobanı var.” (Emirdağ Lahikası, s. 81.)
Bir arı, bir çay kaşığı balı yapabilmek için günde 18 bin çiçeğe konar. Bu kadar karmaşık yollardan sonra tekrar kovanını bulması, içgüdüyle geçiştirilebilir mi?
Ya patates, soğan, pancar gibi sebzeler, toprak altındaki karanlıkta nasıl büyüyüp gelişiyorlar? İpek gibi yumuşak kökler nasıl taşı toprağı deliyor, ihtiyaçları olan kimyevi elementleri (gıdayı) hassas ölçüyle şaşırmadan ayırt edip alıyorlar? Atomdan galaksilere kadar her şey, nasıl yörüngesinden sapmadan nizam ve intizam içinde yoluna devam ediyor? Bunlar apaçık, sevk-i İlahî şeklindeki önsezinin varlığını göstermez mi?