Çocuğumuz-Allah muhafaza etsin-ağır bir hastalığa yakalanmış ferz edelim! Onu kurtarmak için gece-gündüz çabalamaz, kıvranmaz, koşuşturmaz, araştırmalar yapmaz, milyarlar liralar, servetler harcamaz mıydık?
İşte, Allah bize çocuk (çocuklar) hibe etti! Peki, onlar gençliklerine doğru gidiyor; ne yapıyoruz?
Anne-babaların dört temel vazifesi vardır:
● Çocuğuna güzel bir isim koymak,
● İman, Kur’ân, İslâm, ahlâkıyla eğitip terbiye etmek.
● Hayatını kazanacak bir meslek öğretmek.
● Ve zamanı gelince evlendirmek.
En iyi yemekleri pişiriyor, yediriyor, içiriyoruz. En iyi elbiseleri (marka) giydiriyoruz.
Geçende hesap ettik: Kurslar, dershaneler hariç, üniversiteden mezun etmek için çocuklarımızı tam 16 sene okutuyoruz, hazırlık varsa 17 sene. Milyarlarca masraf yapıyoruz.
Üniversite ve meslek için okullarda verilen dersleri kâfi görmüyor; dershanelere, kurslara gönderiyoruz.
Ya, iman, Kur’ân ahlâk ve terbiyesi için ne yapıyoruz? Yılda 1 ay Kur’ân kursuna göndermek.
Kaç yaşına kadar? Belki orta okulu bitirene kadar. Faraza her yıl muntazaman gönderdik. Etti mi 8 ay! Dünya ve ahiret saadetini kazanmak için 8 ay! Peki, bu sekiz aylık dersleri kimler veriyor; ne dersleri veriyor?
Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim: İman, Kur’ân ahlakı ile terbiye etmediğimiz çocuklarımız, gençlerimiz başımıza belâ olmuyor mu, olmayacak mı?
Allah, bize teslim ettiği bu emanete ihanetin cezasını vermeyecek mi sanıyoruz?
Cennet kokusu taşıyan bu büyük nimetin şükrünü eda edip-etmediğimizin hesabını sormayacak mı sanıyoruz?
Unutmayalım, okuduğumuz (ne kadar okuyoruz, ayrı bir mesele) Kur’ân’da ferman ediliyor ki: Allah seriül-hisaptır! (Hesabı, muhakemeyi seri yapandır!)
Allah şedidül ikab’tır! (Cezası şiddetlidir!)