Taassup, körü körüne; selabet ise, araştırarak gerçeği bulduktan sonra sımsıkı yapışmaktır. Tahkik, araştırma, gözlem, mihenge vurma ve akıl ile ispat etmeyi esas alan bir düşünce, bir sistem asla mutaassıp değildir.
Başka dinler aklı, muhakemeyi, delili azlederken; İslâmiyet önceler, nazara verir, tavsiye, hatta emreder.
Bediüzzaman, bunu şöyle tahlil eder: “Kur’ân’ın üslûb-u hakîmânesine yemin ederim ki: Nasârâyı ve emsalini havalandırarak dalâlet derelerine atan, yalnız aklı azil ve bürhanı tard ve ruhbanı taklit etmektir. Hem de İslâmiyeti daima tecellî ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakaiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakikat üzerinde olan teessüs ve bürhanla takallüdü ve akılla meşvereti ve taht-ı hakikat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desâtirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor: Âyâtın ekser fevatih ve havâtiminden nev-i beşeri vicdana havale ve aklın istişaresine hamlettiriyor.
Diyor: “Efela yenzuruun/Bakmazlar mı?” (Gàşiye Sûresi, 88:17) “Fenzuruu/Bakınız” (Âl-i İmrân Sûresi, 137) “Yetedebberuuun/Onlar hiç düşünmezler mi?” (Nisâ Sûresi, 4:82) “Efela yetezekkeruuun/Hâlâ düşünmez misiniz?” (En’âm Sûresi, 6:80) ”Tefekkeruuu/Düşünün.” (Sebe’ Sûresi, 34:46) “Mayeş’uruun/Farkında değiller.” (Bakara Sûresi, 9) “Ya’kıluuun/Aklını kullanıyorlar.” (Bakara Sûresi, 164) “Ma Ya’kıluuun/Aklını kullanıp anlamazlar.” (Bakara Sûresi, 170) “Ya’lemuuun/Biliyorlar.” (Bakara Sûresi, 2:75) “Fe’tebiruu yaulil-elbaab/Bundan ibret alın, ey basiret sahipleri!” (Haşir Sûresi, 2) “Ben dahi derim: Bundan ibret alın, ey akıl sahipleri! Zahirden ubûr ediniz (geçiniz, atlayınız). Hakikat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esah ve lâzım...” (Bediüzzaman, Muhakemat, s. 34)