"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Esma tecellisi ne demektir?

Ali FERŞADOĞLU
03 Eylül 2016, Cumartesi
Tecelli, belirme, bilinme, görünme, bir anlamda yansıma anlamındadır. Esma tecellisi ise, İlâhî kudret ve sırların insanlarda ve nesnelerde görünmesi, Cenâb-ı Hakk’ın güzel isimlerinin kâinatta ve insanda zahir olmasıdır.

Aslında Esma-i Hüsna’nın tecellisi tam olarak yansıma değildir. Binlerce perdelerden geçtikten sonra gölgelerinin yansımaları şeklinde düşünülmeli. Sonsuz isim ve sıfat sahibinin sonsuz olan isim ve sıfatlarının tecellileri sadece bir cilve, bir gölge, bir göstergedir.

Gölge, zâtın, varlığın negatif tek boyutlu bir aksidir. Onun bir boyutlu şeklinden başka bir özelliğini yansıtmaz. Gölge böyle olursa, Esmâ-i Hüsnâ’nın gölge ve cilvelerini de bu kıyasla anlayabiliriz. Elbette, bu misallerle O’nun sıfatlarını anlayabilmek içindir, yoksa mahiyetlerini kavrayamayız. Çünkü, kendi rûhunu ve ruha takılmış olan ilim ve akıl gibi sıfatların mahiyetlerini kavrayamayan insan; sonsuz sıfatların mahiyet ve özelliklerini elbette bütünüyle kavrayamaz. Sadece cilvelerini seyreder ve varlıklarını anlar.

Dolayısıyla misal, gölge, işâret, cilve, ayine ve tecelli’de de batmamak, boğulmamak gerekir. Misaller, cilveler sadece Allah’ın kudret, azâmet gibi sonsuz sıfatlarını anlamak, akla yakınlaştırmak içindir. Meselâ, otomobillere far takılır. Bu onların gözü olsun. Far, göze yalnızca bir misaldir. Yoksa mahiyet ve fonksiyon açısından hiçbir cihette göze benzemez.

Aynen onun gibi, insana takılan göz de, Allah’ın basar sıfatına bir misâldir. Hiçbir cihette, Basır-ı mutlak olan Allah’ın görme sıfatına hiçbir yönden benzemez. Kezâ, işâret de, sadece bir yeri veya şeyi gösterir. Meselâ, şehrin krokileri. Mahalle, cadde ve sokaklar, hattâ noktalama işâretleri ile bir yerler gösterilir. O nokta, ne şehirdir, ne mahalledir.

Cilve, akar suda, güneşin yanıp-sönen parıltılarıdır. Bu parıltılar, güneşten haber verir. Ama, güneşin ne ısısını, ne hararetini, ne yedi rengini, ne çekim gücünü taşırlar.

Tecelli, bir san’atkârın san’atının eşyada tezahürüdür diyebiliriz. Meselâ, ressamın, mobilya ustasının san’atı, kâğıda, ağaca tecelli etmiş. O tecelliler, san’atkârın bütün özelliklerini, mahiyetini taşımaz. Tecelli başka bir şey, hakikî san’at başka bir şeydir. 

Ayine de buna benzer. Bir insanın aynadaki görüntüsü, görünüşten başka hiçbir mahiyeti tutmuyor. Ayine, esas varlığın aynı değil, ölüdür. Onun görünüşten başka hiçbir özelliğini taşımaz. İşte bütün varlıklar, Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının bir âyinesidir. Aynadaki görüntü nerede, hakikî mahiyet nerede!

Sâir bütün isim ve sıfatlara da bu ölçü ile yaklaşmalı, atomdan galaksilere kadar yansıyan, görünen, cilvelenen cihetlerini görebilmeli, okuyabilmeliyiz.

Okunma Sayısı: 8450
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı