“Okçular (Ayneyn) tepesini terk eden sahabeler kimdi? Hiç kimse bilmiyor. İslâm tarihi de yazmaz…”
Elbette, zaferi paylaşmak ve diğer kardeşlerinin sevinçlerine ortak olmak ve hayatını İslâma adamış Sahabe-i Kiramı eleştirmek hakkımız da haddimiz de değildir.
Evet, Uhud’da Ayneyn Tepesi’ni terk eden sahabiler için Peygamber Efendimiz (asm), “Kardeşlerimiz bize insaflı davranmadılar!” demiş. Ama, kim olduklarını ifşa etmemiştir.
Sahabe-i Kiram da etmemiş, kimseye söylememiştir. İslâm tarihi onların isimlerini yazmaz.
Ama, Uhud’u, Ayenen Tepesi’nin terk edilişini ve sonuçlarını herkese anlatmışlar, tarih de teferruatıyla yazar. Ve 1500 senedir Siyer (Peygamberimizin Aleyhisselâmın tarihçe-i hayatını yazan kitapları) tarz, sebep, sonuç ve hikmetlerini ve çıkarılacak dersleri teferruatıyla yazar. Hatipler, vaizler, nasihler anlatır…
Aynen Tepesi’ni terk edenlerin bilinmezliğini, “kendi hata, kusur ve günahlarına alet edenler” de çıktı, çıkıyor, çıkabilir. Dini, mukaddes bütün mefhumları, namazı alet edenleri, aldatan ve aldananları ne yapmalı?
Bediüzzaman, günümüz Müslümanlarının, “Kur’ân-ı Hakîmin hadimlerini ve tilmizlerini-bilhassa Nur Talebelerini-aldanmamak için yazılmıştır” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 401) diyerek aldatılabileceklerine vurgu yapar. (Cemaatin, meşveretin, şûrânın, meclisin, şahs-ı manevinin aldatılması zordur, çok zordur ve olsa bile muvakkattir.)
Hatta bir yerde şu çarpıcı cümleyi kullanır: “Sizi enaniyetinizden avlayıp çok fena şeyler yaptırabilirler.” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 413.)
Bunun dehşetli örneklerini görmüşsünüzdür! Şimdi, “dünyevî, resmî makam ve mevkilerde ve bilhassa siyasetin” içinde yer alan dindarları düşününüz.
Deccalizmin/Süfyanizmin kolları olan “ifsat, ahlâksızlık, dinsizlik, zındıka ve mason komiteleri” bilhassa “âlimleri, dindarları”, hatta, “Kur’ân’ın hizmetkârları ve talebelerini bile şu desiselerle/tuzaklarla, oyunlarla, hilelerle aldatır:
Hubb-u cah (şan, şöhret). Havf damarı, (her türlü korku). Tama (maişet noktasında hırs). Asabiyet/milliyetçilik damarı (üstünlük duygusu). Enaniyet (sen olmazsan bu memleket batar gibi özlerle avlar).
Tenperverlik: Yalnız kendini düşünme, kendini sevme damarı… (Bediüzzaman, Mektûbât, 401-414.)
Evet, desise-i şeytaniyelere kapılıp dine zarar verenlere karşı dikkatli olmak ve perdeyi yırtmadan ikaz vazifesini yapmak bir mükellefiyettir. Özellikle “hafiye/casus” ve şevkleri kıran, hizmetlere mani olan “ehl-i dünyanın propagandacılarına!”