Çevrenin de etkisiyle kimi kardeşlerimizin aşk ve şevki kırılıyor. Etrafında kalabalıklar bekliyor. Halbuki önemli olan fikirlerin doğruluğu ve isabetidir; yoksa, kitleler tarafından kabul edilip, edilmemesi değil.
Bir rivayete (Peygamber Aleyhisselâmın haberine) göre Hz. Nuh’un (as) gemisine 81 kişi binmiştir. Oğlu Kenan ve Hanımı bile ona iman etmemişti.
Hz. Eyyüb’e (as) 4 kişi iman etmişti.
Bütün Roma sapıtmışlık ve sapıklık içinde iken, Ashab-ı Kehf yedi gençler hakka teslim olmuştu.
Hz. İsa’ya (as), hayatta iken 12 kişi (havari) iman etmişti, birisi de ihanet etmişti.
Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı insanlığa gelen son peygamber Hz. Muhammed’e (asm) ilk iman eden “bir kadın Hz. Hatice, bir çocuk Hz. Ali ve bir köle Hz. Zeyd (ra)” idi.
Demek ki, önemli olan fikrin, metodun, sistemin doğruluğu, isabetidir. Yoksa kalabalıkların kabulü, itibarı değil. Başta nefis, şeytan ve çevremizdekiler aşk ve şevkimizi bozmaya çalıştıkları zaman şu hakikati terennüm edebiliriz: “Ey sevaba hırslı ve a’mâl-i uhreviyeye kanaatsiz insan! Bazı peygamberler gelmişler ki, mahdut birkaç kişiden başka ittibâ edenler olmadığı halde, yine o peygamberlik vazife-i kudsiyesinin hadsiz ücretini almışlar. Demek hüner, kesret-i etbâ’ ile değildir. Belki hüner, rıza-yı İlâhîyi kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırsla ‘Herkes beni dinlesin?’ diye, vazifeni unutup vazife-i İlâhiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenâb-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine (işine, takdirine) karışma.”1
Şu örnek de çarpıcıdır: Bediüzzaman; 105 sene önce “Arapça vacip (Hanefilere göre farz), Türkçe lâzım, Kürtçe caiz” demişti.
Neden? Zira, Müslümanların ortak dili Arapça’dır, Rabça’dır! İngilizce falan değil. Onun için farzdır.
Türkçe, etnik kökenliler dahil bütün vatandaşların ortak dilidir. Onun için lâzımdır, olmazsa olmaz! Türkçe öğrenilmelidir.
Kürtçe caizdir. Etnik bir kökenden gelen vatandaşların dilidir. Caiz, demek, serbest ve seçmeli olmalıdır. Yani, insanları rahat bırakınız, isteyen konuşsun, isteyen o dili seçsin, istemeyen seçmesin. İşte tam bir dil ve düşünce ve eğitim hürriyeti.
“Kürtçe caiz” bölümü, 2010 yılında Artuklular Üniversitesinde, ardından Diyarbakır/Dicle üniversitesinde “seçmeli” ders olarak tahakkuk ettirilebilmiş ancak.
Müslümanların ortak dili “Arapça” ise (İmam-Hatip ve İlahiyatların dışında), halen uygulanmayı bekliyor!
Bizim işimiz aşk ve şevk ile hizmet etmektir, sonuç almak değil. Allah’ın rızasına ve hizmete odaklanmaktır; yoksa sonuca değil.
Dipnot: 1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 156.