Her üretici ve ticaret erbabı kâr amaçlı çalışır.
Ve kimi zaman öylesine fırsatlar kollar, öyle metotlar geliştirir ki, kâr marjını çok yükseklere ulaştırmanın yollarını bulur.
Bu dünya bir ticaret hanedir.
İnsan da bu dünyaya ticaret ve memuriyet için gönderilmiştir.
Şu halde, ahiret ticaretinin en yüksek kâr marjlarını araştırmak ve metodlarını bulmak zorundadır.
Bediüzzaman, bunun yollarından birisini şöyle nazara veriyor:
“Mübarek Ramazan’ın Leyle-i Kadir sırrıyla, seksen üç sene bir ömr-ü manevî kazandırması sırr-ı hikmetiyle ve Risale-i Nur’un şakirtlerindeki sırr-ı ihlâsla, tesanüd ve iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturuyla, her bir sadık şakirt, o fevkalâde manevî kazancı elde edeceğine gayet kuvvetli bir delili budur ki:
“Bu daire içinde kırk bin, belki yüz bin halis, hakikî mü’minlerin içinde hakikat-i leyle-i Kadri elde edecek bir, iki, on, yirmi değil, belki yüzlerin elde etmesi ihtimali kavîdir.
Sırr-ı ihlâsla ve iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturunun sırrıyla biz ve siz bu hakikate müteveccihen, bu Ramazan-ı Şerifte herbirimiz umumun hesabına ve umum arkadaşları içinde kendini farz edip, nunu mütekellim-i maalgayrı, yani daima ‘Bizi mükâfâtlandır, bize merhamet et, bizi bağışla, bize muvaffakiyet ihsan et ve bizi doğru yoldan ayırma.
“Bu leyle-i Kadri, hakkımızda bin aydan hayırlı kıl.’ gibi kelimelerde içinde umum kardeşlerini niyet etmektir.” (Bediüzzaman, Kastamonu Lahikası, s. 138.)
Kur’ân’ın feyiz ve bereketine ulaşmanın en kestirme yollarından birisi şudur:
“Ramazan-ı Şerif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kısa bir hayatta, bâki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır. Evet, birtek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’ân ile (Kur’ân’ın hükmüyle), bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i kàtıadır.”
(Bediüzzaman, Mektubat, s. 391)