Halen gücünü sistem olarak sürdürmeye çalışan Kemalizmin temel hedefi; bin yıldan beri İslâm imanı ve kültürüyle yoğrulan toplumu, inançlarından, örf ve geleneklerinden, manevî değerlerinden soyutlayıp dönüştürmek, yeni bir kimlik oluşturmaktı. Bunun için de başta din ve manevî değerleri hedef aldı.
Kemalizm, dinî otoriteye karşı cephe açmış, “mutlak liberalizm, jakoben laikizm” ve yıkıcı görüntüsüyle sahneye konmuştur.
Cumhuriyet, resmen pozitivizmi temel bir ideolojik temel olarak kabul eder.
Ve bu sahada da iki karşıt uç gelişti: Biz, kimliğimizden ne kadar uzaklaşırsak o kadar modern oluruz sandık. Buna karşı da, “kimliğimize ne kadar çok sarılırsak ve hiçbir yeniliğe geçit vermezsek, o kadar gelenekçi ve dindar oluruz” diyenler oldu. 1 Oysa Türkiye, hem Doğulu, hem Batılı olmak, hem kendisi gibi kalmak, hem de evrenselleşmek zorundaydı. 2
Aslında, rejimin temelleri de sakat atılmıştı. “Cumhuriyet”in içi, “hürriyet, adâlet ve demokrasi” ile doldurulması gerekirken, bu isim altında, “sosyalizm ve bolşevim” prensipleri yerleştirildi.
Bunu Bediüzzaman, sosyal feraseti ile keşfederek deşifre eder: Tam sosyalizm ve bolşevizm düsturları bizim daha ziyâde işimize yaradığı için o sosyalizm düsturlarını kabul ettiğimiz halde, senin vaziyetin bize ağır geliyor. Prensiplerimize muhalif düşüyor. 3
Dinî reformlar da bu anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Topluma sosyal ve kültür cephesinden yön verme projesinin bir ismi olan “yüce önderlik”, 1789’larda Fransız İhtilâli’nden gelip, “deccalizmin” etkisinin sürdüğü başka ülkelere resmen sıçrıyor; değişik isim ve ideolojiler altında o toplumların yapısına göre de şekilleniyordu. Tabiî ki, adı “din” değilse de, diğer yerleşik dinlerin yerini alan, ismi din olmayan, fakat “resmî” kanaldan, “resmî din” olarak...
“Siyasal din”in en karakteristik özelliği, yerleşik dinin yerine, “mitolojik bir soyun, mitolojik değerlerini” yerleştirme faaliyetidir.
Stalin’in devrimleri, Mao’nun kültür devrimi, M. Kemal’in ilke ve inkılâpları yâni, CHP’nin “altı oku”, bunun tipik örnekleridir. İlkeler, “siyasal din”in inanç ve nerede ise ibâdet manzûmesi idi.
M. Kemal de, “Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter!” gibi benzer sözlerle, “yüce önder” ilân edilmişti. Ders kitapları, resmî çevreler hep bunu terennüm ede gelmişti. Tarihî şahsiyetlerin türbe ve mezarlarının ziyaretlerinin yasaklanması hiç şüphesiz ki bu inanışın sadece bir parçasını yansıtmaktadır.
Dipnotlar:
1- Mümtaz’er Türköne, Modernleşme, Laiklik ve Demokrasi, s. 9.
2- Age, s. 29.
3- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, s. 174.