Meselenin içine İbrahimî dinler girdiğinde, Filistin dünya meselesi oluyor.
Cihan Harbi’nin neticeleriyle şekillenen ahirzamanda, çoğu telâkkiler değişmiştir. Bu dönem, Endülüs Yahudîleriyle akraba Büyük Britanya kraliyetinin, dünya siyasetinde ipleri bu insanlara teslim etmeye başladığı zamandır.
Burada Osmanlı-İngiliz’in Filistin’deki danışıklı savaşı vardır. Balfour Anlaşması gibi, İngiliz Rothschildleri’nin Londra kolunun yardımıyla gerçekleşmiş bir Bolşevik ihtilâli vardır. İngilizlerin Yahudîler üzerinden önce İstanbul’u işgali ve akabinde Ankara Hükümetiyle yakın ilişkiler kurmaları vardır. Selânik mübadelesiyle gelen hanedanın yeni devlet üzerinde hâkimiyet kurması vardır, Yahudîlerin Belçika Hindenburg hattında ihanetleri ve Versailles felâketi vardır…
Bütün bunlar, eski telâkkileri rafa kaldıracak, dünyamızı İkinci Dünya Savaşı’na hazırlık safhasına geçirecekti. İngilizlerle Bolşevik Sovyetlerin (Amerika’nın yardımıyla) hazırladıkları haritalar üzerinden yapılan anlaşmalarla; savaşların adaya sıkıştırdığı Büyük Britanya’nın perdeli olarak sömürgeciliğini (bilhassa İslâm dünyasında ve Arap ülkelerinde) devam ettirdiği bu dönemde; ahirzaman’ın iki müthiş dinsiz cereyanıyla müttefik İngilizlerin dessaslığı, Filistin meselesi ile bütün dünyaca görülecekti. Balfour Anlaşması’yla Müslümanlardan kopardığı mukaddes coğrafyayı 1947’de Yahudîlere teslim ederek İsrail devletinin kuruluşunu gerçekleştirirken, ikinci dinsizlik cereyanının yardımıyla (ekserisi Yahudî ve sermaye burada çok önemli) Arap ülkelerini gizli boyunduruğuna alacaktı. Bir eliyle Yahudîlere toprak sunan Londra, diğer eliyle Arapların (gizli kölelik) zincirini tutacaktı... Yalancı, münâfık ve göze batan bir hürriyet yüzüyle Filistin’i tam seksen senedir inletmektedir.
İngiltere’nin küresel dinsizlik cereyanlarıyla iş tutmaya devam etmesi, bizdeki 12 Eylül İhtilâli’yle basitleşmiştir. 1980’den bu yana dindar(!) ve hürriyetçi(!) kimlikleriyle İngiltere’nin kanatları altında Türkiye demokrasisine ve millî hâkimiyetimize ihanet etmiş siyasîlerin listesini burada yayınlarsak, birçok dindarla diyaloğumuz kopabilir. Neoliberallerin idare ettikleri 12 Eylül süreci boyunca İngiltere’ye bağlılık yemini etmiş siyasîlerimizin; Gazze, Doğu Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin Devleti gibi hususlardaki samimiyetlerine ne kadar güvenebiliriz ki?
Brexit’in bir sebebi de Filistin’dir. AB ülkelerinin, dünya hegemonyası peşindeki cereyanlara ve bu cereyanların merkez üssü olan İsrail’e karşı tavırlarından bahsetmiştik. İngiltere; hem Arap ülkelerini yalnız başına sömürmek, hem İsrail meselesinde rahat hareket edebilmek, hem de ABD’deki Neocon-Neoliberal ittifakıyla dünya savaşlarını sürdürebilmek için AB’den ayrılmıştır. Kissenger ile Popper’ın şakirtlerince koordine edilen DAVOS üzerinden de AB ülkelerini dizayn edecekti. Koronavirüs fırsatını güzel kullanmıştı. AB sermayesinin Çin’e taşınmasında İngiltere’nin meşhur Yahudî tüccarları öncü olmuşlardı. Otuz üyeden müteşekkil koca AB’yi kuyruğuna takarak Ukrayna’da Rusya ile savaşırken, İsrail üzerinden de Batı Asya’da Neoconlara oyun arenası açan ve Arapları zillete boğan İngiltere değil miydi?
Kendi içinde hürriyetçi, dışarda zalim…
Kendisine demokrat, diğer ülkelerde müstebit ve demokrasi düşmanı…
Bütün iflâslarına rağmen Sterlin korunurken, Türk Lirası değer kaybediyor…
İşte; mevcut dünya cereyanlarıyla adi menfaatleri uğruna müttefik olan İngiltere’nin mevcut halini anlamadan Filistin hakkında konuşmanın abes olduğuna inanıyoruz.
Müslümanlarda bir Yahudî düşmanlığı yoktur, fakat dünya düzenini bozan Yahudî asıllı aktörlerin Türkiye’de 5816 ile, Avrupa’da ise antisemitizm kanunuyla korunmasına itirazlar vardır. Milletleri veya şahısları kanunlarla korumanın, zamanımızın insanlarında alerjiye ve tepkiye yol açtığı açıktır.
Türkiye’de Marksist Kemalistlerin ve Avrupa’daki millî devlet düşmanlarının kanunlarla korunması neticesinde; iç çatışmalar ve fukaralık artmış, demokrasimiz kan kaybetmiş ve dünya barışı tehlikeye girmiştir.
Ortadoğu’nun önemini bilen ekserisi Yahudî asıllı Troçkistlerin BOP ve benzeri yapılanmalarının Filistin etrafında döndüğünü de belirtmiş olalım.
Meseleyi; “Yahudîlik,” “Siyonizm,” “Batı zulmü,” “Haçlı,” “Arz-ı Mev’ûd,” “Büyük İsrail” veya “Doğu-Batı çatışması” gibi çözümle alâkasız kavramlarla ele almamızın Filistin meselesine veya Gazze katliamına katkı sağlamayacağını bu vesileyle tekrarlamış olalım…