Problemsiz bir dünya yok! Belâ ve musîbetsiz bir mekân yok. Zira, problem, sıkıntı, belâ, musîbetler insanlığın fikri gelişmelerin itici güçleridir.
“Zaten sükûn ve sükûnet, atâlet (gevşeklik, uyuşukluk), yeknesaklık (tekdüzelik), tevakkuf (duraklama, durgunluk), bir nev’î ademdir (yokluktur), zarardır. Hareket ve tebeddül (değişme, başkalaşma, dönüşme) vücuttur (varlıktır), hayırdır. Hayat, harekâtla kemâlâtını (olgunluğunu, mükemmelliğini) bulur, beliyyat vasıtasıyla terakki eder (yükselir). Hayat, cilve-i esmâ (Esma-i Hüsna’nın aksi, görüntüleri) ile muhtelif harekâta mazhar olur, tasaffî eder (saflaşır, arınır), kuvvet bulur, inkişaf eder (açılır, gelişir), inbisat eder (yayılır, genişler), kendi mukadderâtını (yazgısını, kaderini) yazmasına müteharrik) hareketli) bir kalem olur, vazifesini ifa eder, ücret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder Ahirette ücret almaya hak kazanır).” (Bediüzzaman, Mektubat, Enstitü/internet, s. 49)
Bediüzzaman genelde Müslümanların, özelde Nur Talebelerinin biribirine karşı önemli vazifelerinden birkaçını şöyle sıralar: “Herbiriniz her birisine birer tesellîci ve ahlâkta ve sabırda birer nümûne-i imtisâl ve tesânüd ve taltifde birer şefkatli kardeş ve ders müzâkeresinde birer zekî muhatap ve mucîb ve güzel seciyelerin in’ikâsında birer âyine olmanız, o maddî sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp rûhumdan ziyâde sevdiğim sizler hakkında tesellî buluyonım.” (Bediüzzaman, Şuâlar, s. 257)
- Sıkıntılı zamanlarında “tesellici.”
- Ahlâk ve sabırda “uyulacak nümune, örnek, alınacak model.”
- Dayanışma ve iltifatta, yani, hoş davranarak, iyilik yaparak gönül alma şefkatli kardeş”
- Ders müzakeresinde “zeki bir muhatap ve cevap veren”
- Güzel huyların yansıtılmasında birer ayna” olmalı.
Ayrıca biri birimizin kuvve-i mâneviyesini takviye etmeliyiz: “Mâdem elimizden kazâya rızâ ve kadere teslim ve hizmet-i îmâniye ve Kur’âniye ve Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî tesellîden başka birşey gelmiyor; elbette bize en elzem iş, telâş etmemek ve me’yus olmamak ve birbirinin kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve korkutmamak ve tevekkülle bu musîbeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermektir. Bu dünya hayatı, husûsan bu zamanda, bu şerâit altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse gelsin, hoş görmeli. (Bediüzzaman, Şuâlar, s. 282)