"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sadeleştirilmiş Risale’den tahribat örnekleri - 1

Ali FERŞADOĞLU
06 Mart 2014, Perşembe
Risale-i Nur, baştan sona Kur’ân, Esmâ-i Hüsnâ, hadis, tasavvuf, kelâm, fıkıh vs, yani, İslâm ilimleri literatüründeki kelime ve mefhumlarla örülmüştür.
Bediüzzaman’ın hedefi, Kur’ân dilini, Vahiy dilini, İslâm ilimlerini, medrese, tekye ve zaviyeleri tecdid ve ihya etmektir.
Deccalın “dil” tahribatıyla, “dini tahrip” planlarını bozmak ve İslâm dilini ihya etmektir. Risaleleri sadeleştirmenin perde arkasının, vahiy dilini tahrip olduğu aşağıda vereceğimiz dehşetli örneklerden de anlaşılacaktır.
***
Risale-i Nur, Vahiy dilini, Kur’ân dilini, 15 asırlık İslâm harsının, kültürünün dilini öğretiyor. Sadeleştirenler, onu “bu hedefinden” saptırıyor. Risale-i Nur’un orijinali Lem’alar ile, sözüm ona sadeleştirilmiş (sahteleştirilmiş), “çakma, taklid” Lem’alar’dan kıyas ederek birkaç misâl verirsek şöyle dehşetli manzaralarla karşılaşırız:
Bir kere, kitap kapağındaki “Risâle, külliyat, lem’alar” kelimelerinin aynen durması, ‘sadeleştirme mantıkları’na ters; insanların anlamasına neden yardımcı olunmamış ki!
Lem’alar’ın ilk cümlesi: “Hazret-i Yunus İbn-i Metta Alâ Nebiyyina ve Aleyhissalâtü Vesselâm’ın münacatı, en azîm bir münacattır ve en mühim bir vesile-i icabe-i duâdır.”
Sahteleştirilmişinde ise: “Hazret-i Yunus İbni Metta’nın (alâ Nebiyyinâ ve aleyhiselâtü vesselâm) münâcâtı, çok büyük bir yakarış ve duâların kabulüne çok mühim bir vesiledir.”
“Mettâ” Hz. Yunus’un (as) annesidir, neden “Mettâ’nın oğlu” diye sadeleştirilmemiş?
“Münacat” kelimesinin birincisi bırakılmış, ikincisine “yakarış” denmiş.
“en azîm”, denildiği gibi “çok büyük” değil, “en büyük” anlamındadır.
“Vesile-i icabe-i duâ”, “duâların kabulüne çok mühim bir vesile” anlamında değildir. Dehşetli tahribat ve mana kayması “icabe”ye “kabulüne” denilmesidir. Zira, “icabe” kabul değil, cevap vermektir. Yani, “her duâya cevap var, fakat aynısı kabul edilmez!” anlamındadır. Eğer “kabul etmek” anlamı verilirse, bu kadar duâ ediyoruz, kabul edilmemesi, bizi ümitsizliğe ve iman esaslarında şüpheye düşürebilir! Duâya icabet etmek, ya aynısıyla cevap vermek, ya daha iyisini vermek veya o anda isteği uygun olmadığından tehir edilmesi şeklindedir. Dolayısıyla cevap vermek başka, kabul etmek bambaşka bir şeydir.
Okunma Sayısı: 6227
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • celal can

    6.3.2014 17:32:00

               Asrın üstadının ,incelir ama kopmaz dediği ipi,mateessüf kardeş bildiklerimiz inceltiyor. Risalei nur çizgisinden çıkan para ve insan, çokluğu, iman hakikatlerine daha fazla hizmet eder düşüncesi kati birşekilde çürümüş oldu.üstadımızın zindanlarda çektiği sıkıntılar,zehirlenmeler ,kara kışın soğukları senelerce süren mahkemeler ,sürgünler ne için çekildi bu sıkıntılar...sadeleştirmenin hakikati nedir? kime yarayacak ?alelacele yaptığınız bu isten vazgeçin...Rabbimizi gücendireceğimize insan gücensin...bu konuyla ilgili yazılarınızın devamını bekliyoruz.Allaha emanet olun hayırlı çalışmalar.

  • Mustafa Necati

    6.3.2014 00:34:00

    sizleri tebrik ediyoruz.Allah sizleri başımızdan eksik etmesin .yoksa... sinsice yolumuzdan saptırılarak, hakikatlerden koparılarak,yanlış mecralara saptırıldığımızdan bihaber yaşama ihtimali çok yüksek. selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı