Yaz; rehavet, gezme, eğlenme dönemi. Karşımızda müthiş yangınlar varken itfaiyeci börek-çörekleri yiyerek gezmelere çıkabilir mi?
Bediüzzaman durmamacasına Risale yazdırdığı “Nurun sadık kahramanı ve kumandanı” diye vasıflandırdığı talebesi Zübeyir Gündüzalp, yazmaya hali, mecali kalmayınca, “Üstad’ım çok acıktım!” der. “Öyle mi? İşaret koy yemekten sonra devam edelim!” “Üstadım, bir kebap söyleyeyim; geleyim!” “Zübeyir, sepetin içinde kuru pide var. Getir şu kaba onu doğra. Mangalda da akşamdan kalma et suyu var. Dolapta da yoğurt var, onu da getir!”
Yemeye başlayınca Üstad: “Zübeyir! Mideden münkir ne var? Peygamber-i Zişan Efendimiz (asm) insanların doldurdukları kapların en şerlisi mideleridir, buyuruyor. Mideden nankör ne var? Şimdi on çeşit yemek yiyelim, on saat sonra hiçbir şey yememiş gibi olur. Şu yediğimiz tiriti ne niyetle yesen o olur. Kebap desen kebap olur, köfte desen köfte olur. Börek desen börek olur, hem herşey olur.
“Bugün ümmet-i Muhammed’in (asm) ihtiyacı mide açlığından ziyade ruh açlığıdır. Ümmet-i Muhammed’in (asm) ruhunu doyurmaya bakın. Kebap söylemek için çarşıya gidip gelinceye kadar birkaç sayfa yazı yazarsın… Her şeyin ehemini mühimine tercih edin. Yemek mühim değil, fakat, ruhumuzun gıdası daha mühim…”
Ve birgün Nazif Çelebi Ağabey, Tahiri Ağabeye, “Müjde, tayyare acentası oldum, 5 kontenjanım var, hazırlan seni hacca götüreyim!” dedi.
“Üstad’a danışayım.” der ve Bediüzzaman’a durumu anlatır:
“Tahiri sana Hac farz oldu mu?”, “Efendim benim neyim var ki, farz olsun.”“Tahiri, şeytan bazen sağdan gelir, seni hizmetten alıkoymak ister. Eğer tayyareye binecek, seyahat edeceksen o başka. Müslümanların imanı tehlikede iken sen nasıl kendini düşünürsün. Küfür salgını, dinsizlik felâketi var. Güzel yazın var, okunuyor, çabuk da yazıyorsun. Birkaç Risale daha yazıp hizmet etsen daha iyi değil mi? Böyle bir zamanda kendini düşünüp Cennete kendine mevki ayırmak için Hacca gitmek olur mu? Ben buna razı değilim, ama yine sen bilirsin!” “Üstadım, ben de bunun için sormuştum.”
“Tahiri soracak başka sual mi yok! Hac sana farz olduysa zaten sormana lüzum yok, tabiî ki gideceksin. Ama, şu halde sen bana sormadan diyecektin ki, ‘Nazif Bey ben yangın söndürmeye gidiyorum. Yangına giden adam, gezmeye gidemez.’ Nazif Bey’e selâm söyle, senin yerine başkasını göndersin!” (Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-3, s. 279-282)
Karşımızda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdımız yanıyor! Biz geçmişiz duman ve kokuları göklere yükselen kebapların karşısına!