Çağımız insanı bir taraftan hakikate, imana, hak ve hürriyetlere koşarken, diğer taraftan “sun’î/yapay, tatsız, tuzsuz, baharatsız!” hallerle çepeçevre kuşatılmış. Şöyle haberler de çıkar:
“Yapay”/sun’î zekâda ilerleme!” kaydedildi. Artık, işleri robotlar yürütüyor. Ne ki, bazı insanlar da adeta robotlaşmış; kanun perdesi altında haksızlıklar, işkenceler sürüp giderken kimsenin kılı kıpırdamıyor! Robot programlanmış, bunlar da tepkisizliğe programlanmış. Evet, “yapay” zekalar; gıdalar “GDO’lu, tatlar sahte, iştahlar sun’î! Şeyhler yapay, müteşeyyihler sun’i! Sahtekâr hamiyetfüruşlar (gayretkeş, hamiyetli görünmeye çalışan) veya velâyeti (evliyalık) dâva eden ehliyetsiz bazı müteşeyyihler... Çakma markalar! Sahte inciler, altın sarısı boyaya batırılmış tenekeler, zincirler! Sun’î ilim adamları, sun’i hürriyetler, göstermelik demokrasiler!
Ve, “Acil, sun’i, şıpsevdi ve mantık dışı evlilikler!”
“Yoksa kısacık, bir iki saat sûrî bir refâkatten sonra ebedî bir firâk ve müfârakata uğrayan arkadaşlık, elbette gayet sûrî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye mânâsında ve bir mecâzî merhamet ve sun’î bir hürmet verebilir. Ve hayvanâtta olduğu gibi, başka menfaatler ve sâir gàlip hisler, o hürmet (saygı) ve merhameti mağlûp edip, o dünya cennetini cehenneme çevirir.” (Sözler, s. 93.)
Ve, sun’i, riyakar “dindar siyasalcılar!”
“Din düsturlarının bir hadimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, Selef-i Salihinden başka, siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı asli siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer. Hakiki dindar ise, "Bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir" diye, siyasete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye-eğer mümkünse-çalışabilir. Yoksa, baki elmasları kırılacak adi şişelere alet yapar. (Emirdağ Lâhikası-I, s. 53.)
Bediüzzaman’ın “siyasetli cemaatlere” de yanaşmamasının da sebebi şu:
“Bu alakasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan ihlas bizi men ediyor. Çünkü, bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkureler sahibi, herşeyi kendi mesleğine alet ederek, hatta dinini ve uhrevi harekatını da o dünyevi mesleğe bir nevi alet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kainatta hiçbirşeye alet olamaz. Rıza-ı İlahiden başka bir gayesi olamaz. Halbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengamında bu sırr-ı ihlası muhafaza etmek, dinini dünyaya alet etmemek müşkülleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır.” (Emirdağ Lâhikâsı, s. 37.)