“Dindar siyasalcı” iktidar zihniyetinin başka hiçbir kabahati olmasa da din, imân, Kur’ân, millet, vatan, ezan, bayrak gibi tüm mukaddes değerleri hasis çıkarlarına âlet etmeleri günah olarak yeter!
Bunlardan birisi de, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin, sizden olan ulu’l-emre de. Bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, hemen onu Allah’a ve Rasûlüne arzedin...’ (Nisa Suresi, 59) mealindeki âyette geçen “ulü’l-emir” mefhumudur. “Allah’a, peygambere itaat, anlaşmazlığa düşerseniz, hemen onu Allah’a ve Rasûlüne arzedin” noktalarını görmezlikten gelip yöneticilerin yanlış ve hatalarını da alkış tufanına tutuyorlar!
Asıl-yöneticilerin de-ulü’l-emirleri müçtehid ve müceddidlerdir. Müçtehid, Kur’an ve Sünnet-i Seniyeden hüküm çıkarma yetkisine sahip rasih/derin alimdir. Müceddid ise, yabancı kültür, cehalet, vs.den dine karışan yanlış anlayış ve hurafeleri temizleyen, iman, ibadet, ahlak, ukubat, içtimai, siyasi ölçü ve prensipleri yenileyen, izah ve ispat eden kişidir. İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, Bediüzzaman gibi. İdareciler de bunlara itaat etmek zorunda.
Ulü’l-emrin ikinci anlamı; yetki sahibi “idareci/yönetici” demektir. İşte siyasete alet ve basamak yapmak; “Allah’a, Peygambere itaat farziyyetini” bir kenara bırakıp “reise, siyasi lidere kayıtsız, şartsız itaat farzdır!” deyip gayr-i meşru tüm söz ve fiillerini körü körüne alkışlamaktır!
Halbu ki, yöneticilerin de ulü’l-emirleri olarak Bediüzzaman, bu ayetten şu hükmü de çıkarır: “Şeriatla, Kur’ân ile, hadis ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulü’I-emre itaat farzdır.” (Divan-ı Harb-i Örfi, s. 34.) Bu özellikleri taşımayana itaat edilmez!
“Ehlü’l hal ve’l-akd”; hal, yani azletmek, çözmek, akdi bağlamak, düğüm atmak ve seçmek anlamına gelir. Bir İslâm âmme hukuku terimi olup, İslâm devlet başkanını seçme ve gerektiğinde onu azletme yetkisine sahip olan kimselerin oluşturduğu meclistir… Âyette (mealen), “Onların işleri aralarında şûra (danışma) iledir” (eş-Şûrâ, 42/38) buyurulur. Bu âyet, İslâm idaresinin Müslümanlar arasında şûrâ esasına dayandığını ifade etmektedir. Ayrıca, Müslüman toplumun, devlet başkanı kontrol edecek, devlet işlerini düzenleme ve yürütmede ona katılacak bir topluluğu seçip görevlendireceğine işaret etmektedir.” (Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, s.143). Ehlü’l-hal ve’l-akd meclisi üyelerinde şu vasıfların bulunması öngörülmüştür:
“Adâlet, bilgi, ileri görüş ve hikmet sahibi olmak…” (Prof. Dr. Hamdi Döndüren/https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/ehl-i-hal-vel-akd)
Şayet yönetici zalim ise, “ehlü’l hal ve’l-akd”, yani, artık kamuoyunca meşru yoldan hal ve azl edilir, vazifeden alınır!