1990’lı yıllarda birkaç hastalığı birden yaşadık: Mide kanaması, on iki parmak bağırsağında ülser, sinüzite bağlı şiddetli baş ağrısı, ayak mantarı, vesaire…
Çok şükür, fıtrî ilâçlar kullanarak tedavi olduk ve zamanla hepsinden kurtulmuş olduk.
Bugünkü yazıda, hem kendim, hem birçok mesai arkadaşlarımın sinüzit illetinden nasıl kurtulduğumuzun hikâyesini tekraren aktarmaya çalışalım.
Yıllar önce hem yaşadığımızı, hem de tavsiye babında doğru ve sağlıklı uygulamayı nasıl yaptığımızı hikâye etmiştik. Bazı kimseler hiç gereksiz yere korkutuldukları için, bizim “sıfır risk” ile bu işin üstesinden nasıl geldiğimizi tekrar hatırlatmakta fayda var.
“Acıdüvelek ile sinüzit tedavisi”ne dair ilk yazıyı 12 Kasım 2003 tarihli köşemizde yayınlamıştık. Aradan 22 sene geçtiği halde, şimdiye kadar kimseden bir şikâyet gelmedi. Aksine, çokça dua aldık. İnşallah yine öyle olur.
Bu hatırlatmalardan sonra, şimdi o yazının geniş bir özetini takdim edelim.
«
Başımızı ağrıtan o dayanılmaz sinüzit illetinden kurtulmanın şimdi tam zamanı: Kar yağmadan, dondurucu soğuklar gelmeden, yani mevsimi henüz geçmeden anlatalım, hatırlatalım istiyoruz, şu tabiî sinüzit ilâcını.
Halk arasında "Acıbostan, Acıkavun, Kedikabağı... diye bilinen, Risale–i Nur'da ise, "Acıdüvelek" ismiyle zikrolunan (24. Söz) ve mû’cizevî tesire sahip olan bu şifalı bitkinin suyu, sinüzit hastalığının kökünü kurutmaya birebir geldiğini, bizzat yaşadığımızı belirtelim. Üstelik, sayısız tecrübelere dayanarak...
Evet, kendimiz başta olmak üzere, çevremizdeki pek çok kişide tecrübe ettik ve biiznillah, sinüzitten muzdarip olanların hemen tamamının şifa bulup iyileştiğini gördük.
Bu sebeple, aynı Lokman Hekim ilâcını, sinüzit rahatsızlığı olanlara da tavsiye ediyoruz.
Ancak, kullanırken bilhassa bir noktaya tam manasıyla dikkat edilmesi gerektiğini belirtelim: Zehir gibi etkili olan bu bitki suyunu, sakın ha buruna damlatmayın ve boğazınıza kaçırmayın.
Bitkiyi biraz daha tanıttıktan sonra, ilâcı kullanma tarifini verelim.
«
Acı düvelek, daha çok yol ve kaldırım kenarlarında, bilhassa moloz gibi taş–toprak yığınlarının olduğu mıntıkalarda yetişir. Yerden yüksekliği 20–30 santimi bulduğu halde, etrafa yayılan dallarının uzunluğu bazan bir metreyi geçer. Yaprak ve çiçekleri, kabak bitkisinin benzeri ve minyatürü gibidir. Kalın parmak büyüklüğündeki hıyarcıkları ise, etrafı dikenli, içi asit gibi keskin sulu ve çekirdeklidir. Olgunlaştığı zaman, posası yere düşerken, çekirdekleri metrelerce etrafa saçılır. Koparırken, göze sıçramamasına dikkat edilmeli.
«
Bu şifalı bitki suyunu kullanma şekli değişik olmakla birlikte, daha çok buruna damlatma tarzı yaygındır. Ancak, bu tarz, son derece dikkat ister, aksi halde genzi yakar, ses tellerine zarar verebilir.
Bizim—uzmanına da danışarak—bulabildiğimiz en zararsız kullanım yöntemi, çekirdekleri dışarı fırlayan kabakçığın arta kalan saf suyuna "kulak pamukçuğu" diye bilinen ucu pamuklu çöpü bandırıp ıslatarak, burnun iç duvarına iyice sürmek şeklindedir. Böylelikle, damlanın boğaza kaçması önlenmiş olur.
Bu su öylesine etkilidir ki, burun ıslaklığındaki gazı bile, hafiften genzi yakmaya başlar. Bunun ise, herhangi bir zararını görmedik.
Kullandıktan bir–iki saat sonra, sinüziti olan kişinin burnu akmaya başlar. Aktıkça da, sinüsler açılır ve hasta rahatlamaya, şiddetli baş ağrıları dinmeye başlar. Faydasını gören, bir–iki hafta arayla bunu tekraren kullanabilir.
Sinüzit yoksa eğer, burundan akıntı gelmez ve hissedilen rahatsızlığın türü başka olduğu anlaşılır.
NOT: Akıntı gelirken uzanıp uyumamalı. Boğazdan mideye giden sıvı rahatsız edici olabilir. Oturarak akıntının bitmesini beklemeli.