İşin aslına bakılırsa, İsrail’in 47 yıl sonra Mescid- iAksa’ya baskını, işgal plânının sonucu.
IŞİD fitnesinin ateşlenmesiyle Irak’tan sonra Suriye’yi iç savaşla çökerterek Ortadoğu’yu felç ettiği ortamda İsrail’in Mescid-i Aksa saldırısı, bir komplo.
Özellikle Amerikan Kongresinde Cumhuriyetlerin Demokratlara karşı çoğunluğu ele geçirdiği süreçte, “Kudüs’ü Yahudileştirme” projesiyle Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine “Süleyman mâbedi”ni yapma peşindeki İsrail’in, emr-i vakiyle “Kudüs’ün statüsü”nü lehine değiştirmeye, “barış görüşmeleri”ni saboteye yönelik bir oyunu.
Uluslararası alanda sıkışan Telaviv’in küresel emperyal güçlerin İslâm dünyasının başına belâ ettiği El Kaide türevi örgütlerle Müslümanları birbirine kırdırdığı kargaşa ve kaosta Filistin yönetimindeki Doğu Kudüs’ü “İsrailleştirme” politikasının gereği.
Türkiye buna söylem düzeyinde “sert” tepki verdi, ama İsrail’in bin beş yüz Filistinliyi katlettiği 2009 başındaki Gazze saldırısını müteakip Davos’taki “one minute” çıkışından ve dokuz vatandaşın öldürüldüğü 30 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara kanlı baskınından sonraki süreçte de, Türkiye-İsrail ilişkileri tam gaz sürüyor.
Meselâ Pentagon belgelerinde “İsrail’in bölgesel güvenliği” adına İran’ı hedef aldığı belirtilen “Amerikan füze kalkanı sistemi” radarı NATO paravanında Malatya-Kürecik’teki askerî üsse konumlandırıldı. Suriye’yi ateş alanına alan Patriot füze bataryaları “İsrail’in güvenliği” için Güneydoğu illerine konuşlandırıldı. İsrail’le onca anlaşmanın iptali bir yana yenileri eklendi...
“KURU KINAMA”YLA KALINIYOR
Kısacası, Erdoğan’ın Başbakan olarak “siyonizm” üzerinden İsrail’e yüklendiği süreçte perde arkasında Millî Savunma (eski) Bakanı’nın ikrarıyla “stratejik işbirliği”yle AKP döneminde çeşitli alanlarda 60’tan fazla işbirliği anlaşması yapılmış.
İsrail’in her baskı ve zulmünden sonra dünyanın yanısıra Türkiye’den sert söylemlerle tepkiler veriliyor. Ancak İsrail’le bütün ekonomik-ticari, savunma sanayii anlaşmaları ve ihâleler sürüyor. Hiçbir şey olmamış gibi, İsrail’le ilişkiler devam ediyor.
Daha önceki bütün saldırı ve zulümlerde olduğu gibi, en son İsrail askerlerinin botlarıyla, gaz bombalarıyla Mescid-i Aksa’yı kirletip tahribi, birkaç eleştirinin akabinde yine unutulmaya terk ediliyor; yeni bir İsrail saldırı, baskı ve zulmüne kadar…
Mesele “kuru kınamak”sa, İsrail’den bile kınama geliyor. İsrail ordusunun Mescid-i Aksa’yı hedef alan saldırıları, Tel Aviv hükümetinde çatlak meydana getiriyor. Çevre Bakanı Peretz, televizyonlarda zehir zemberek açıklamalarla İsrail Başbakanı Netanyahu’yu “çözüm değil, sorunun ta kendisi” olarak suçluyor. Bu tutum değişmediği takdirde istifayla tehdit ediyor.
Keza muhalefetteki İşçi Partisi bu gelişmeyi “sonun başlangıcı” olarak, siyasi, toplumsal ve ekonomik açılardan deprem olarak niteliyor. Ekonomi Bakanı Bennett, Kudüs’teki tren istasyonlarını korumak için beton bloklar inşa edilmesi kararını eleştiriyor. İsrail’de askerlerin son saldırısının şiddeti arttırdığından yakınıyor.
KAMUOYUNUN GAZI ALINIYOR…
Özetle, Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki’nin “Mescid-i Aksa’daki çatışmalar da özel kaygı veriyor, caminin uğradığı hasara dair haberler derinden rahatsız edici” açıklamasıyla İsrail’in en başta gelen hâmisi Amerikan yönetiminin dahi İsrail’i kınadığı süreçte, Ankara olayı kuru kınama tepkileriyle geçiştiriyor.
Cumhurbaşkanı, “İsrail yönetimi bu alçaklığı, barbarlığı durdurmak zorunda. Bu girişim asla affedilmez” sert çıkışlarıyla zâlimden zulmünü durdurmasını bekliyor.
Hulâsa yine sadece söylemle sınırlı garabetle kamuoyunun gazı alınıyor. Halbuki kuru söylemler değil, İsrail’i caydıracak eylem ve yaptırımlar gerekli...