İktidar medyasının en büyük tehlikesi, politik yaklaşımları veya yandaşlığı değil. Toplumsal dinamizmin temeli olan aile kavramını yerle-bir etme çabasıdır.
Açayım;
İktidar yandaşlığı ile ünlü bir televizyon kanalı, son aylarda dozunu hayli yükselttiği toplumun çürümüş yanlarını safi zihinlere “idlal” ettiriyor.
Nasıl mı?
En münferit, en bozuk, en ahlâksız insanları buluyor, ekran karşısına getiriyor ve onları -güya- deşifre ediyor.
Başkasına kaçan kadınlardan tutun, evini bir kadın için terk eden, hatta cinayet işleyen ebeveyne kadar… Akıl ve ruh sağlığını bozan itiraflarla “aile” kavramına ancak bu şekilde çomak sokabilirsiniz. İşte yapılan tam da budur.
Bir dizi sapkın ruh haline bürünen ve kanı bozuk insanları ekran karşısına getirip, milyonlarca insanın önünde itiraf ettirmek ve bundan reyting toplamak, acaba hangi psikolojik vak’anın ürünüdür?
*
En tehlikeli olan hal; ekrana çıkarılan kadınların normal bir ev hanımı görüntüsü içinde olması.
Bilinçaltına atılan mesaj şudur:
- Ahlâksızlık her katmanda mümkün
- Başı açık veya başı örtülü fark etmiyor.
- Aldatmak meşrûdur…
Örnekleri daha da çoğaltabilirim ancak zihinleri bulandırmak niyetinde değilim.
*
Şu vurguyu baştan yapalım; bir olayı detaylarıyla ve derinlemesine anlatmak, güya karşıt düşünceye karşı eleştiri getiren ifadeler kullanmak “saf zihinler” için risk oluşturur.
Yani “avam”ın derin meselelere girme yeteneği olmadığından basit düşünmesi gayet normaldir. Bu insanlar çoğunluğu teşkil ettiği için bir olayı anlatırken veya bir nasihatte bulunurken en ince ayrıntısına kadar anlatmak, tasvir etmek, bu insanların kafasını karıştırmaya, şüpheye ve hatta inkâra sebebiyet verebilir.
Bu yüzden; bir mesele anlatılacak ise bir fikir, bir düşünce… Genişçe izaha girmeye lüzum görmeden, öncelikle o fikri çürütmeniz gerekir.
Yani; teferruat her zaman o düşünceyi çürütmez, tam tersi zihinleri bulandırır. Meseleyi afişe ederek, belki de muhatabın düşüncesinde “kalıcı” hasar verir. Faydadan ziyade zarar verir.
Görsel basın, yazılı basından çok daha fazla zarar verdiğinden bıraktığı tahribat, atom bombasının kitlelere verdiği zarar kadara yıkıcı olabilir.
Bu bakımdan görsel medyanın en önemli araçlarından biri olan televizyonu çok dikkatli kullanmak elzemdir.
*
Bediüzzaman Said Nursî, eserlerinde ve hayatı boyunca her daim müsbet hareket çizgisini işte bu yüzden tavsiye etmiş, özellikle irşat ve tebliğ metodunda “Bâtılı tasvir etmek, safi zihinleri idlal eder” demiş. (Sözler, s. 647)
Bu zamanda, akıl, fikir ve mantık ön planda tutulmalı... Ruh, kalp ve vicdan aydınlatılmalı… Toplumu uyandıracak ve gafletten kurtaracak konulara eğilmeli.
Medyanın bütün unsurları, gerek sosyal medya, gerek yazılı ve görsel medya bu konuda hassas çizgisini muhafaza ederek, insanların anlayabileceği türde yayınlar yapmalı.
Umarız bu söylediklerimizle “havanda su” dövmüyoruz.