Büyüklerden sâdır olan nasihat, açılacak kapılara zemberek.
Yapışmalı, sımsıkı, selâmete vesiledir diyerek.
Sıddık-ı Ekber Hz. Ebû Bekir (ra), “Ey insanlar! Dünyadan çekinin, o aldatıcıya güvenmeyin. Ahireti dünyaya tercih edin, ahireti sevin. Bu ikisinden birisinin sevgisi, ötekine buğz ettirir”1 diyor.
Âdemoğlu, burada hayatî bir tercihle karşı karşıya!
Allah’ı seven ve gönlünde Cennet sevdâsı olan insan dünyaya, dünyanın çekici metaına itibar etmez. Dünyaya meftun olan kimsenin de Allah sevgisinde eksiği, zaafı olduğu gibi; -maazallah- küfrü işmam eden hatta buğz sınırına dayanan sakat duygular taşıması işten bile değil.
Bunun rağmına, niyet hâlis, gönüllerde de ahiret sevgisi olunca, küçük ameller küllî ecir, büyük sonuç doğurabiliyor.
Tıpkı, şu anekdot da olduğu gibi:
“Günah ve kötülüklerle dolu bir hayatı olan Bişr-i Hâfî, bir gün yolda giderken üzerinde Kur’ân harfleri yazılı katlanmış bir kâğıt gördü. "Kâğıt" deyip geçmedi.
“Eğilip kâğıdı yerden aldı.
“Açıp baktığı kâğıdın içinde, “Besmele-i şerif” yazılıydı.
“Hürmetle öptü, kâğıdı.
“Götürdü, sildi temizledi ve evinin en mutena bir yerine astı.
“O gece rüyasında, ona şöyle hitap edildi: ‘Ey Bişr-i Hâfî! Sen bizim ismimize hürmet edip duvarına astın, bundan sonra biz de senin ismine hürmet edeceğiz.’
“Yaşadığı bu hadiseden sonra hayatı değişir Bişr-i Hâfî’nin; fazilet ve zühd timsali olarak yaşar, ömrü boyunca.
“Bişr-i Hâfî’yi görünce ayağa kalkan, karşısında divan duran Ahmed ibni Hanbel’e, talebeleri; ‘Yâ İmam, siz ilim ve irfanda içtihad derecesine çıkmış âlimsiniz. Şu ak sakallı şeyhin karşısında neden mahcup vaziyette duruyorsunuz?’ diye sorduktan sonra, “Onun sizin kadar ilmi yoktur” diye ilâve ettiler.
“Ahmed ibni Hanbel, onlara şöyle cevap verir:
“İlim dediğiniz, ak kâğıt üzerine kara yazıdan ibarettir. Halbuki ben bu zattan öyle şeyler öğrendim ki, onu, beyaz kâğıt üzerindeki ilmî yazılarda bulmak mümkün değil!”2
Demek, büyük amel işleyen kimseler, niyetlerinde ihlâs yoksa, küçük sevap alabileceği gibi; yerden bir kâğıdı kaldırmak gibi küçük, ama samimî bir amel, büyük sevaplara, büyük lütuflara mazhar olabiliyor.
Bu itibarla, Hz. İbrahim’e (as), ağzında bir damla su ile koşan karınca gibi bile olsa ne dinî hizmet ne de dine hizmet eden küçükler, küçük görülmeli.
Marziyât-ı İlâhî, nerede; -küçük büyük- hangi amel muteberdir bilinmez.
Bediüzzaman’ın, “İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır”3 tespitinde olduğu gibi.
Velhasıl:
Doğru tercih, hayatın merkezine konmalı;
İhlâs ile Hak nezdinde, makamını bulmalı.
Dipnotlar:
1- Hz. Ebû Bekir (ra). El-Hindî, Kenzü’l-Ummal, 5:879.
2- Ahmed Şahin, Tahlil, 38; Yeni Asya Yayınları, 1977.
3- Tarihçe-i Hayat, s. 606.