Hukukun siyasete âlet edildiği ve muhalefetin hedef alındığı siyasî operasyonlardan sonuç alamayan siyasî iktidar, milletten tepki görme endişesiyle baskılarını daha da arttırıyor.
Bu yüzden, “iktidar cephesi”nce yargının siyasette istimal edilmesiyle başta muhalefet belediyelerine “terör bağlantısı” ve “yolsuzluk” ithamlarının halk nezdinde tutmaması üzerine “belki tutar” diye bu kez en ağır suçlamaların başında gelen “siyasî casusluk” isnadına tevessül ediliyor.
En son Anadolu Ajansı’nın (AA) aktarımıyla, Başsavcılıkça 4 Temmuz’daki soruşturmasında “casusluk suçlaması”yla tutuklanan, “dijital materyalinde rastlanılan bulgularla Suriye’de rejim değişikliği için İngiliz istihbaratıyla ‘Suriye plânı”na çalıştığı” ortaya çıkan bir “itirafçı” bulunarak iftirafları üzerinden siyasî komplonun kurulması bunlardan biri.
TÜRKİYE’NİN İNGİLİZ UÇAKLARINA MECBUR EDİLMESİ
Bu tezgâhla tam da İngiltere Başbakanı’nın Türkiye’ye gelişi öncesinde İngiliz şirketlerinin siber güvenlik ihaleleri verdiği bu “itirafçı”ya “İngiliz ajanıyım” dedirterek, trajikomik bir casusluk yaftasıyla milyonların imzasıyla Cumhurbaşkanı adayı gösterilen bir Belediye Başkanına hukuku yerle bir eden pervâsızlıklarla “casusluk” suçlamasına tevessül ediliyor.
Bu yaygara üzerinden yeniden “terör suçlaması”na bahaneler üretmekle milyonlarca vatandaşın iradesine “kayyım atanması”yla kastetmeye gerekçeler uyduruluyor.
Bu açıdan, İngiltere istihbaratının başına İstanbul’da Rusya’ya yönelik siber ihbar hattının lansmanını yaptırmalarını, İngiltere ile işbirliği içinde Suriye’de Esad’ın devrilmesini planlamasından kendilerine “oyun kurucu” payesi çıkarmalarını nazara veren Emekli Büyükelçi ve milletvekili Namık Tan’ın “Madem casusluk vakası ortaya çıkardınız Ankara’daki İngiltere Büyükelçisi’ni Dışişleri Bakanlığına çağırsanıza; Londra Büyükelçimizi İngiliz Dışişlerine göndersenize…” çıkışı dikkat çekici. (gazeteler, 26.1025)
Gerçek şu ki konunun uzmanları, “iktidara iliştirilmiş yandaş medya yorumucuları”nın İngiltere ile ikili ilişkilerin ilerlemesiyle övünmelerinin, Eurofighter için Katar nezdinde de lobi yapmakla böbürlenmelerinin aksine, Türkiye’nin savunma sanayiinde tam bir öngörüsüzlükle “5. nesil” F-35’lerin yerine sözkonusu “4.5 nesil” olarak tanımlanan İngiliz uçaklarına âdeta mahkûm edildiğini belirtiyorlar.
YÜZDE 48 DAHA PAHALIYA ALIYOR...
Bu hususta, daha geçen yıl geçen yıl İtalya’nın 24 tanesini 6.5 milyar sterline almasına karşı Ankara’dakilerin aynı uçağın 20 tanesi için 8 milyar sterlin ödemekle Türkiye’ye yüzde 48 daha pahalıya mal etmelerine dikkat çeken İyi Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez’in tesbitleri çarpıcı. (gazeteler, 29.10.25)
Keza “Türkiye, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alınca parasını ödediği F-35 projesinden çıkarıldı. F-16 modernizasyonunda da ABD ile sorun çıkınca Eurofighter’a mecbur kaldı. Katar ve Umman’dan alınacak 2. el Eurofighter uçakların da bakıma ihtiyacı olduğundan her biri 125 milyon dolar ancak füze ve savaş sistemleri monte edilince fiyat 2-3 misline çıkıyor” analizi vakıayı ele veriyor.
Ve bir NATO ülkesi olmasına bakmadan 1.5 milyar dolar ödediği S-400’ler çalışamaz halde hangarlarda unutulurken, Trump’un iptaliyle 2.5 milyar dolar ödediği altı adet F-35 uçağını alamayan, yine Trump’un imzaladığı ‘ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımları”nı, yıllardır Türkiye’nin başında sallandırılan milyarlarca dolar ceza tehditli “Halk Bank” ve “Zarrap davaları”nı kaldıramayan ve “Türkiye Cumhurbaşkanı ile ailesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” şantajına maruz kalan Saray iktidarının yanlış dış politikasının akıbetsizliğini bir defa daha açığa çıkarıyor.
Özetle, Türkiye’yi alternatifsiz bırakan “otoriter rejim”, ülkeyi ek ağır yükler altına sokuyor.
Peki, neden?