Türkiye Yazarlar Birliği’nde konuşmacılardan sonra söz alan Şule Yüksel Şenler’i dinliyorum.
“Hepinizi seviyorum” diyor.
Mikrofonu biraz daha kendine yaklaştırıyor, “Nerede mü’min kardeşim varsa, hepsini manen kucaklıyor, alınlarından öpüyorum” diyor.
Sağlığı uzun zamandan beri bozuk. Rahatsızlığı için de, “Hepinizin duasına muhtacım, duanızı esirgemeyin” diyor.
Salonun yoğunluğu üzerine, “Çok şükür gözlerim açık. Şükürler olsun, rüyalarımın gerçeği olarak karşımdasınız. Hepinizden Allah razı olsun” diyor.
*
“Rüyalarımın gerçeği...” Bu sözün karşılığı ne ola ki?
1965’den itibaren başlayan “tesettür” mücadelesi… Yeni İstiklal Gazetesi’nde yazılarının ardından 1967’de İttihat Gazetesi’ndeki serüveni… Yani, Bab-ı Ali’de “matbuat lisanı” ile yapılan hizmet kervanına Şule Yüksel Şenler de katılacaktı.
Yanı sıra; Avukat Bekir Berk, Dr. Sadullah Nutku, Gürbüz Azak, Zeynep Münteha Polat, Nuriye Karahisarlı, Hekimoğlu İsmail, Ahmed Şahin, Abdurrahim Karakoç, Vehip Sinan, Ali Ulvi Kurucu, A. Tevfik Paks gibi kalemşörler de köşelerinde yerini almıştı.
Biliyorsunuz İttihat, ilk sayılarında 20-30 binden başlayıp daha sonra tirajı 80 binlere kadar tavan yapmış ve matbuat alemine damgasını vurmuştu.
*
Şenler, işte bu döneme imza atmıştı. Anadolu’nun dört bir yanına gidiyor ve tesettürle ilgili konferanslar veriyordu.
Muadili yoktu. Tekti. Belki o yüzden dönemin yöneticileri rahatsız oluyordu.
Eserlerine bakıyoruz; “Hidayet”, “Bize ne oldu?”, “İslam’da ve günümüzde kadın”, “Duyuşlar”, “Her şey İslam için”, “Uygarlığın gözyaşları”…
Ama daha çok, Huzur Sokağı romanı ile öne çıktı.
Çok tuttu. Toplumda ma’kes buldu.
*
Huzur Sokağı ile ilgili bir hatıramı paylaşmak istiyorum:
1980 askeri darbesi… Yetiştirme Yurdu’nda askeri bir disiplin hakim. Düşünün, yemeklerde kışlalarda okutulan “yemek and”ı okutuluyor. Öğretmenlerin her biri sıkı disiplin sağlamak için bize baskı yapıyor. Öyle ki, kontroller üst üste…
Yaşım gereği, roman hastasıyım. Kitapçıdan Huzur Sokağı kitabını yeni almışım. Henüz 10-15’inci sayfaya gelmişim. Yemek sonrası yatak odasına doğru gidiyorum. Koltuk altında taşıdığım kitabı yurt hocalarından biri gördü. Kolumu çekiştirdi. Huzur Sokağı’nı gördü ve “Bu kitabın yasak olduğunu bilmiyor musun?” diye çıkıştı. Kendisine, “Yasak olsaydı, satılmazdı” diyorum. Beni kulağımdan tutup, müdürün odasına paketledi.
Yurt müdürü insaflıydı. Çekilen kulağıma doğru eğildi ve şöyle fısıldadı, “Sen bu kitabı okumaya devam et. Ama uluorta değil.”
Nereden nereye gelmişiz gerçekten.
Şule Yüksel Şenler’i yıllar sonra dinlerken, bunlar aklıma geliverdi.
*
Rüyalar gerçekleşti mi gerçekten bilmiyorum ama Huzur Sokağı’nın da “popülerliğe” kurban gittiğini söylemek istiyorum.
Malum, atv’de oynanan “Huzur Sokağı” ile kitaptaki karakterler birbirinden farklı ve zıttı.
O dönem yaşanan tesettür mücadelesi idi. Dizide ise “aşk mücadelesi” yaşanıyordu.
Bu noktaya gelinmesi ise ayrı bir tartışma konusu.
Başka bir gün, nasipse bu konuya değinelim.