Bediüzzaman’ın önemle ve ısrarla vurguladığı prensiplerden biri de şudur: “Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez.”
Risalelerde, hakkın hatırını müdafaa ve muhafazadaki tavır ve üslûbun nasıl olması gerektiğine ışık tutup yol gösteren ölçüler de mevcut.
Meselâ hakka karşı hariçten bir taarruz söz konusu olduğunda alttan alınmaz ve izzet-i İslâmiyeyi koruyacak kararlı bir duruş sergilenir.
Said Nursî’nin hayatında bunun çok çarpıcı örnekleri var:
Neredeyse çocuk yaşta iken, zulmüyle maruf Miran Aşireti reisi Mustafa Paşaya, 31 Mart sonrası çıkarıldığı sıkıyönetim mahkemesinin başkanına, Rusya’daki esaretinde Rus Başkumandanına, İstanbul İngiliz işgalinde iken alaycı ve küstah bir tavırla İslâm hakkında sualler soran Anglikan Kilisesi Başpapazına ve Ankara’daki o namaz tartışmasında M. Kemal’e verdiği cevaplar, bunun örneklerinden bazıları.
Bu örneklerde sergilenen tavır, hakka yönelik mütecaviz bir saldırganlığa nasıl mukabele edilmesi gerektiğinin uygulamalı derslerini veriyor.
Bunun dışında, hakkın diğer muhataplara tebliği makamında ise farklı bir yaklaşım ve üslûba ihtiyaç var. Özellikle muhatapların “ehl-i insaf ve medenî” vasıflarını taşıdığı hallerde akılları ikna edip gönülleri kazanma esaslarına dayalı bir metodun izlenmesi gerekiyor.
Peki, ehl-i hak arasındaki ilişkilerde ve bilhassa farklı yorumlara açık konularla ilgili zaman zaman yaşanan ihtilâflarda nasıl davranılmalı?
Burada dikkat edilmesi icap eden en önemli prensiplerden biri, çoğunlukla konjonktürel nitelikte olan görüş ayrılıklarının, temeldeki kalıcı birlik rabıtalarının önüne asla geçirilmemesi.
Bunların başında, imanın verdiği nur ve şuur ile gösterip bildirdiği Esma-i Hüsna sayısınca mevcut olan ittifak rabıtaları geliyor: Allah’ımız, Rabbimiz, Hâlıkımız, Mâlikimiz, Ma’budumuz, Râzıkımız... bir.
Ardından Peygamberimiz, kitabımız, dinimiz, kıblemiz bir. Sonra köyümüz, kasabamız, şehrimiz, memleketimiz, ülkemiz, devletimiz bir. Hangi detay konudaki— ekseriya geçici olan—fikir ayrılığı, bu birlik bağlarının önüne geçerek onları iptal edebilir?
Hak mezheplerin, ibadet meseleleri dahil, fıkhın detaylarındaki farklı içtihat ve yorumlardan doğduğunu; hattâ aynı mezhebe mensup imamların dahi bir konuda değişik görüşler ortaya koyabildiklerini ve bunların ilmihal kitaplarında yazılıp, tercihin fertlere bırakıldığını unutmayalım.