Geçen haftalarda Diyanet İşleri Başkanlığına kanunla verilen “meal yasaklama yetkisi” üzerine yazdığımız yazılarda Diyanetin yayıncılık işindeki asıl vazifesinin akredite etmek ve gerekirse deşifre etmek olması gerektiğini yazdık.
Aynı günlerde sekiz yaşındaki torunumuz Ahmed İrfan, bize, okuduğu bazı hikâye kitaplarında gördüğü ve kanaatimizce Diyanet’i de ilgilendiren bazı bilinçli hataları gösterdi.
Bunlardan birini, dinî içerikli yayın yapmayan bir yayınevine ait tercüme bir çocuk kitabındakileri örnek olarak yazalım:
“Hatırladığıma göre Adem’le Havva Cennetten kovulmuştu çünkü ikisinden biri yasak ağaçtan bir meyve koparıp yasağı çiğnemişti galiba. Ben olsam bir meyve için Cenneti riske atmazdım, yok artık daha neler. Madem Cennetten vazgeçiyorsun bari çikolata için yap bunu, değil mi?”
Ya da şöyle:
“Ama sıra insanları yaratmaya geldiğinde insanlara verilecek doğru dürüst bir şeyin kalmadığı anlaşılmış. Tanrı bize de büyük beyinler vererek bu durumu telâfi etmiş bence. Ama seçme hakkı bana kalsaydı ben herhalde dikenleri seçerdim.”
Aynı sayfadaki çizimde, varlıklara kabiliyet dağıtan bir “tanrı”nın, şimşek çaktıran eli(!) ve takunyalı ayakları(!) da –haşa- görünüyor. Bu “tanrı” yaklaşımının Allah inancı ile yakından uzaktan alakasının olmadığı açık.
Bu batıl tasvirlerin çocuklarımızın temiz ve berrak zihninde bırakacağı izleri ve tortuları ve hatta açacağı derin yaraları düşününce insan ürperiyor.
Büyükler açısından kötü örnek durumunda olduğu belki açık olan bu örneklerin kötü ve yanlış olduğunu görebilecek ve okuduklarını bu gözle okuyabilecek çocuklar yetiştirmek hele bu çağda hiç kolay değil.
Yapabilenleri tebrik ediyoruz.
Ana babalar çocuklarını hatadan ve bilinçli kötülükten uzak tutabilmek için yayın ve yayıncı seçmek ve dikkatli davranmak zorundalar.
Günümüzde bu ihtiyacı sosyal medya ve iletişim vasıtalarıyla ve kulaktan kulağa tanıtım usulüyle gidermeye çalışıyorlar.
Bunun kötüye karşı süzgeç olmak ve iyiye ulaşım kanalı açmak için yeterli olmadığı da açık. Zira sosyal medyada ipin ucu “yabancı”nın elinde…
Dinî yayınların sayısının azaldığını ve kalitesinin de artmadığını tahmin ediyoruz. Keşke yanılıyor olsak. Ama çıktılar bunu gösteriyor.
Dindarlar, çocukların temel bilgi ve karakter eğitiminin kalitesini arttırmak için her türlü yatırımı yapmak zorundalar. Bu hem bir din ve vicdan borcu ve hem de geleceğe yatırım.
Diyanet de hem görsel yayınları ve hem de basılı yayınlarıyla bu konuda önemli bir gayretin içinde. Bu güzel.
Ama bizce bilhassa Diyanet bir şey daha yapmalı:
Genel olarak yayıncılık açısından ve bilhassa çocuk yayıncılığı açısından, gıdadaki “HELÂL” damgası gibi bir damga oluşturmalı.
Ve yayıncıların- elbette dileyen yayıncıların- yayınlarını denetimden geçirmeli ve bir kamu hizmeti olarak bu damgayı vurmak suretiyle akredite etmeli ve listeleyip duyurmalı.
Yine bilhassa şikâyet üzerine inceleyeceği yayınların dinî açıdan “sınıfta kaldığını” da listeleyip duyurmalı yani deşifre etmeli.
Böylece ana babaların çocukları için yayın seçmesine yardımcı olmalı.
Bu konuda tek mesele Diyanet’in itibarı yani özerkliği ve tarafsızlığı.
Bazı ana babaların, bilhassa siyasî imaj meseleleri sebebiyle Diyanet’ten kendileri uzak durdukları gibi çocuklarını da uzak tuttukları açık.
Biz, Diyanet’in özerkliği meselesini bu sebeple de önemsiyoruz.