Lahey’deki NATO Zirvesinin ardından tertiplediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı İsrail’in yine Gazze’deki soykırımını ve zulmünü “kınamakla” kaldı. “Yandaş medya”da Kraliyet Sarayı’nda Trump’la “ikili ilişkiler, İsrail-İran ateşkesi, Rusya-Ukrayna savaşı, barışın tesisi ve bölgesel gelişmelerin tüm boyutlarıyla detaylı değerlendirildiği söylenen -tercümelerle 45 dakikalık görüşmede- Gazze’deki insanî krizin de ele alındığı propaganda ediliyor.
Cumhurbaşkanı, “Gazze'ye aylardır mazlumlara aynî yardım Kızılhaç kanalıyla bile gitmiyor. İnsanlara aynî yardım gitmezse halleri ne olacak? Gıda, ilâç, yiyecek, giyecek bile maalesef götürülemiyor” diye Filistin halkına iki yıla yaklaşan mezâlimden şikâyet ediyor.
İsrail saldırılarında çoğu çocuk ve kadın 56 bin Gazzelinin hayatını kaybettiğini, 129 bin Gazzelinin yaralandığını hatırlatıyor. Gazze’nin yüzde 80'inin yıkıldığını, sağlık altyapısının yüzde 95'inin tahrip edildiğini, kiliseler, camiler, okullar ve hastanelerin bombalandığını tekrarlayıp iki milyonu aşkın Gazzelinin yıkıntıların arasında, tepelerine sürekli bombalar yağdığından yakınıyor.
Çarpıklık şu ki Cumhurbaşkanı “Güçlü olan ülkelere diyoruz ki gelin İsrail'in karşısında yer alın. Bu aynî yardımların götürülebilmesi için Gazze'ye kapıların açılması lazım” derken, Saray iktidarının “zâlim, haydut, terörist” dediği İsrail’i dize getirecek hiçbir “yaptırım”a yanaşmaması. İsrail’le kat kat artarak süren ticaretin kesilmesine, onca ekonomik, enerji ve savunma sanayii işbirliğinin iptaline ya da askıya alınmasına dair tek kelime edilmemesi.
Trump’a mazlumlara insanî aynî yardımları engelleyen, hatta bin bir zorlukla ulaştırılan ekmek ve gıda gibi temel insanî ihtiyaçların dağıtıldığı yardım noktalarını “ölüm tuzağı”na dönüştürüp tepeden ateşle katleden “Netanyahu’yu uyarıp uyarmadığı, uyardıysa hangi cevabı aldığının bilinmemesi.
Sonuçte, “söylem”le “eylem” arasında birbirini nakzeden tezatlar “iktidar cephesi”inin ikiyüzlülüğünü bir defa daha tesbit ediyor.
VAZİYET
Trump’a “Suriye” soruldu mu?
Suriye’nin içine sürüklendiği vartada El Kaide’den IŞİD’e radikal taşeron örgütlerinde “görev” yapmış Colani’nin Şam’ı teslim alması için Halep-Şam yolunu bombalayan İsrail’in daha ilk günde Suriye’nin topyekûn silâh ve savunma mekânizmasını bombalamasının perde arkası hâlâ karanlıkta.
Erdoğan-Trump görüşmesinde İsrail’in İran’a saldırısına hava sahasını açan Şara yönetiminde en son Şam’da bir kiliseye kanlı terör saldırısıyla çoğu emperyal ecnebîlerin mâmulü taşeronları ve işbirlikçileri radikal terör örgütleri üzerinden yeniden iç savaşı alevlendirime sinyalleri çakılıyor.
Daha ilk döneminde İsrail’i Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni, Şeyh (Hermon) Dağı’nı ilhaka kışkırtan, Kudüs-ü Şerif’i “İsrail’in ebedî siyasî ve dinî başkenti” olarak dayatan, BM kararlarına aykırı yasadışı yeni Yahudî yerleşim birimlerine teşvikle işgalini genişleten Trump’ın “Evanjelist - Siyonist sevgisi”ni; ve İsrail’in Suriye’yi işgalle Şam’a 17 kilometre yaklaşıp kuşatmasını sorulup sorulmadığı merak ediliyor.
Gerçekten Cumhurbaşkanı, Trump’a Suriye’nin de tasfiyesini sordu mu? Sorduysa ne cevabı aldı?
KISACA
“İktidardakiler ‘mış’ gibi yapıyor!”
İsrail’in İran’a saldırısı sürerken, Cumhurbaşkanı “İsrail ve destekçilerinin komşumuz İran’a saldırılarının daha büyük bir felâkete yol açmaması için yoğun çaba harcıyoruz” derken “İsrail ve destekçileri”nin başında ABD ve Trump’ın geldiğini görmezden gelmesi dikkat çekici.
Zira ağır bombardıman uçaklarıyla altı bin mil öteden uçup BM ve uluslararası hukuka aykırı olarak İran’ın nükleer enerji hakkını bombalama talimatını veren ve “İran’ı teslim alacağız!” diyen Trump’ı hep teğet geçiyor.
Görünen o ki muhalefet sözcülerinin Meclis’te dile getirdikleri gibi, Dışişleri’nin ve diplomasinin dışlandığı “şahsîleştirilmiş ‘dış politika”da meseleler “mış” gibi yapılarak geçiştiriliyor.