"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’ın hayatı onlarca Beşleme yazılacak zenginliktedir

15 Mart 2021, Pazartesi
Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını baştan sona roman tadında ele alan, yıllardır edebiyat ve tefekkür dünyasının takibinde olan Bediüzzaman Beşlemesi gelişen tarihî bilgi ve belgeler ışığında yazarı tarafından gözden geçirilerek yeni baştan kaleme alındı. Serinin 5. kitabı ise tamamen yeni yazıldı.

Röportaj: Selçuk Subaşı - İsmail Tezer
Fotoğraflar: Erhan Akkaya

Edebiyatçı Yazar İslam Yaşar, Yeni Asya’nın sorularını cevaplandırdı. (1)

BEDİÜZZAMAN BEŞLEMESİ YENİDEN YAZILDI

...VE CENNETÂSÂ BAHAR KİTABI NASIL DOĞDU?

Beşleme bitti sanmıştık ki Beşinci Kitap yeniden doğdu ve “…VE CENNETÂSÂ BAHAR” ismini aldı. Bu sürece nasıl geldik? Muhabbet Fedaileri ne olacak?  

Yetmişli yıllar; Risâle-i Nurların üzerine yapıştırılmak istenen “yasak yayın” yaftasını yırtmak ve cemiyete anlatmak için Nur cemaatinin her sahada başarılı çalışmalar yaptığı yıllardı. Sanat ve edebiyat da onlardan biri idi. Bu sahada roman revaçta olduğu için Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını ve Risale-i Nur Külliyatı’nın telif macerasını romanlaştırma gayreti içine girilmişti.

Bu maksatla merhum Sepetçioğlu’na iki roman yazdırıldı ise de maksat hasıl olmamıştı. Bunun üzerine Nur camiası içinde yetişen ve Yeni Asya’da yazan merhum Yavuz Bahadıroğlu’nun yazdığı iki roman da Bediüzzaman’ın hayatının bütününü muhtevi olmadığından kifayet etmemişti.

Umumî Meşveret Heyeti, o zamana kadar ikisi roman olmak üzere yirmi kadar sanat ve fikir muhtevalı kitap yazdığımı nazara alarak gıyabımda bana teklif etmişti. Ben de dördü Bediüzzaman’ın hayatını, beşincisi de Nur Talebeleri’nin altmışlı yıllardaki hizmetlerini anlattığım beş kitap yazmıştım. Zamanla, Nur hizmetlerinin devamının da anlatılması lüzumu hasıl olunca, şahsî bir teşebbüs olarak Nur Hareketi Serisi’ni yazmak istemiştim. Y. A. N. yayın kurulu teşebbüsümü isabetli bulunca, yine beş kitap şeklinde plânladığım ikinci seriyi yazmıştım.

Nur Hareketinin yetmişli yıllardan sonraki seyrini yazınca, Bediüzzaman’ın hayatının; manevî vazifesini hakkıyla yerine getirdiği, Risale-i Nur hizmetini tesis ettiği, Nur cemaatini faaliyete geçirdiği, demokrasiye din adına sahip çıktığı, siyasî liderlere şeair-i İslâmiyeyi ihya hususunda mühim tavsiyelerde bulunduğu, içtimaî hayata dinî istikamette yön verdiği Üçüncü Said safhasını tafsilatı ile anlatma ihtiyacı hissettim.

Muhabbet Fedaileri Beşlemenin beşinci kitabı idi. Halbuki Beşleme’nin tamamen Bediüzzaman’a hasredilmesi ve Risale-i Nur hizmetinin altmışlı yıllardaki seyrinin işlendiği o kitabın, Nur Hareketi Serisi’nin başında yer alması gerekirdi. O maksatla Bediüzzaman Beşlemesi’nin beşinci kitabını yeniden yazdım.

İnşallah Muhabbet Fedaileri’ni de Nur Hareketi Serisinin birinci kitabı olarak yeniden yazacağım. 

Romanın ismi dikkat çekici ve müjdeli bir mânâ ifade ediyor. İsim nasıl belirlendi? Bu isim nereden geliyor, neye işaret ediyor?

“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafi-i gaybî ile bizi temâşâ eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yusuflar, Ahmedler ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başınızı kaldırınız, ‘Sadakte’ deyiniz. Ve böyle demek size borç olsun.

“Şu muasırlarım varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraflarla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaktır.”

Romanın ismi Bediüzzaman Hazretleri’nin, hayatının Eski Said safhasında yaptığı bu hitaptan geliyor. Onun hayatını üç safhaya ayırması, her safhada da ancak yüz senede yapılabilecek hizmetlerin yapılması nazara alındığında, bu üç safha, hitaptaki üç yüz seneye tekabül eder. 

O zaman ekilen Nur tohumları, Yeni Said safhasında Risâle-i Nur Külliyatı ve Nur Talebeleri, Üçüncü Said safhasında da Nur Cemaati çiçeklerini açmış, o çiçekler de zaman içinde beynelmilel meyvelere dönmüştü. Hitaptaki ifadelerin bu gibi hakikatlere işaret ettiği kanaatindeyim.

Romanı yazmaya karar verdiğimde mezkûr isim zihnimde şekillenmişti. Fakat bir röportajda ‘Bu romandaki hadiseleri siz yaşadınız, adını da siz koyun’ dediğim için okuyucularımızdan gelecek isim tekliflerini bekledik. Yayın kuruluna ve bana tahminimizin fevkinde isim teklifi geldi. Ekserisi güzel isimlerdi. Bazılarının önceden kitaplara verilmesi, bazılarının bölüm adı olması gibi sebeplerle ve yayın kurulunun, pazarlama kurulunun da tensibi ile …Ve Cennetâsâ Bahar kitabın ismi oldu.

Bu arada isim tercihi safhasında internetle isim teklifinde bulunan çok sayıda okuyucumuza teknik eksiklikler yüzünden cevap veremediğim için özür diliyor, onlar da dahil isim teklifinde bulunan bütün arkadaşlarıma, kardeşlerime teşekkür ediyorum.     

Eserin konu aldığı dönemle ilgili Bediüzzaman Hazretleri’nin müjdelediği Cennetâsâ baharı tedai ettiren inkişaf ve inşirah yılları diyorsunuz. Müşahhas olarak bu inkişaf ve inşirahlar sizce nelerdir. Müjdelenen Cennetâsâ bahar sizce geldi mi? Gelmedi ise sebepleri nelerdir? Gelmesi için Nur Talebeleri’ne düşen vazifeler nelerdir?

Hayatının, münhasıran Üçüncü Said safhasında Risâle-i Nurlar’ın telifini tamamlaması, Nur Cemaati’ni teşekkül ettirmesi, demokrasiye sahip çıkıp siyasî, içtimaî ölçüleri ortaya koyması, inkişaf addedilecek yüzlerce faaliyetten birkaçıdır. Risâle-i Nurlar’ın matbaalarda tabedilmesi, elli dört ülkenin dinî mercilerine Risâle-i Nur gönderilmesi, cemaatin birliğini, beraberliğini muhafaza etmesi, tesanüdünü sağlaması gibi pek çok gelişme de inkişaf ve inşirah sıfatları ile tavsif edilebilir. 

Cennetâsâ bahara gelince: Baharı, evvel ve asıl diye ikiye ayırmak mümkün. Bu nazarla bakınca ellili, altmışlı, yetmişli yıllar evvel bahar addedilebilir.  Bazen havalar biraz erken ısınır, bazı ağaçlar çiçek açar. Fakat ardından birdenbire havalar soğur. Şayet bu ihtimal düşünülerek gerekli tedbirler alınmamışsa, ağaçları ‘don vurur’ çiçekler kurur ve yapraklar yeşil de olsa yeterli mahsul alınamaz. 

Nur Hareketinin Cennetâsâ bahar telâkkisi de bir bakıma böyle oldu. Ellili yılların evvel-baharı altmış ihtilâli, altmışlı yılların baharı 12 Mart Muhtırası, yetmişli yılların baharı da Seksen Darbesi kışlarının kara bürudetine maruz kaldı ve asıl baharın güzellikleri tecelli etmedi. Bilhassa 12 Eylül 1980 Darbesi ile ağır yara alan Nur hareketi, hayatiyetini korusa da inkişaf ve inşirah hızını kısmen kaybetti.

Bediüzzaman’ın müjdelediği Cennetâsâ baharın gelmesi için Nur Talebeleri’nin, muhabbetini, uhuvvetini, tesanüdünü sağlayıp Nur Şakirdleri’nin şahs-ı manevîsini tekrar teşekkül ettirerek Risâle-i Nurun şahs-ı mânevîsine mütenasip hareket etmeleri gerekir.  

Kitabınızda Hakikat Mesleği’nin başlı başına bir bölüm olması dikkat çekici. Bunun sebebi nedir? Günümüzde meslek içinde pek çok meşreb görüyoruz. Bu normal mi veya olması gereken nedir?

“Şeriat tarikat yoldur varana  
Hakikat ma’rifet andan içerü” 

Sorunuzun birinci şıkkının cevabı Yunus Emre’nin bu mısralarında var. Zira hakikat mesleği; şeriat, tarikat gibi mesleklerin hepsini meslek olarak olmasa bile mânâ itibariyle içine alıyor. Bediüzzaman’ın bu mesleğe Sahabe Mesleği demesinin sebebi de bu olsa gerek. Said Nursî bu tabiri kullanarak mesleğinin menşeini nazara vermiş. Dinî, içtimaî, siyasî her meselede Asr-ı Saadeti esas alması, bu mesleğin müessiriyetini göstermeye yeter. Bu ve benzeri mülâhazalarla Hakikat Mesleği romanda müstakil bir bölüm oldu.

Meslek içinde meşreb, farklı insan tiplerine hitap etme imkânı sağlar. Bir vücutta ne kadar çok uzuv, aza, organ, hasse, lâtife varsa ve onlar ne derece birbirleri ile uyum içinde çalışırlarsa o vücudun, o nisbette sağlıklı olması misâli; bir meslek içinde ne kadar çok meşrep varsa, o mesleğin o kadar çok farklı fıtrattaki insanı bünyesinde barındırmaya ve onların müşterek hareketleri sayesinde gelişip büyüyerek kemale ermeye namzet olduğu görülür. 

Hatta mesleklerin içinde zamanın gidişatına, cemiyetin işleyişine, ilmin irfanın ilerlemesine, icatların gelişmesine mütenasip olarak, bazı meşrepler vazifesini yapıp hayatiyetini kaybederken, yeni meşrepler geliştirilmeli ve meslekler yeni nesillere hitap etme kabiliyeti kazanmalıdır. 

Meselâ, insanî hasletlerin azaldığı, ahlâkî değerlerin dumura uğradığı, İslâmî yaşayışın yara aldığı bilgisayar çağında, dinî hizmet maksatlı meslekler, insanî değerleri ve İslâmî ölçüleri esas alan yeni muasır meşrepler teşekkül ettirerek o imkânları iyi, doğru, faydalı bir şekilde kullanmanın güzel örneklerini göstermelidir. 

Zîra bir meslekte değişik kabiliyetlere, farklı meziyetlere sahip olan fıtratına, mizacına uygun hareket etmek isteyen veya farklı düşünen kişiler, tek başlarına veya bazıları bir araya gelerek kendilerince meşrep teşekkül ettirmeye kalkarlarsa, hizmet hudutları tayin edilmeyen meşrepler arasında rekabet başlar, kargaşa çıkar, cemaatî nizam bozulur, intizam kaybolur.

Yeni meydana gelecek meşreplerin mesleğe zarar vermemesi için ya, altmışlı yıllarda İttihad’ın, yetmişli yıllarda Yeni Asya’nın çıkarılarak gazete meşrebinin teşekkülünde yapıldığı gibi ihtiyaç hasıl olmalı ve umumî meşveret heyeti tarafından izin vermeli; ya da Üstad Hazretleri’nin Nur Fabrikası, Gül Fabrikası, Mübarekler Heyeti, Nur Mektebi meselesinde yaptığı gibi fıtrî tezahürlere, fiilî temayüllere müsamaha ile bakılmalı, meslek içindeki hizmet hudutları çizilerek meşrepleşip farklı fıtratlardaki insanlara hitap etmeleri sağlanmalıdır.

Üstad, 3. Said döneminde tüm insanlığa seslenir

Romanda Üstadın Üçüncü Said dönemini işlediğinizi ifade ediyorsunuz. Kitapta dönemin bütünü ile var olduğunu söyleyebilir misiniz? Sizce hâlâ işlenmesi gereken önemli safhalar kalmış mıdır?

Bediüzzaman Hazretleri hayatının Üçüncü Said safhasında halin yanı sıra istikbale de hitap ettiği ve yalnız cemaati, milleti, İslâm âlemini değil, Hıristiyan dünyasını ve bütün insanlığı ilgilendiren siyasî, içtimaî meselelere müessir çareler gösterdiği için bir külliyat hacimli muhteva zenginliğine sahiptir.

Bu itibarla Bediüzzaman’ın diğer hayat safhaları olduğu gibi Üçüncü Said safhası üzerinde de roman, hikâye, tiyatro gibi sanat eserleri ve makale, fıkra, tahlil, araştırma, inceleme gibi fikir çalışmalarının yapılmasını bekleyen namütenahi haller, hadiseler, mevzular ve sair hususlar vardır ve her birinin, farklı kalemler tarafından her türde işlenmesi elzemdir.

DEVAMI YARIN

Okunma Sayısı: 9163
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı