"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bilim, Ayetü’l-Kübra’daki hesaplamaları doğruluyor

22 Ekim 2021, Cuma 01:55
YAKLAŞIK YÜZ SENE ÖNCE TELİF EDİLEN BU ESERLERDE GEÇEN SAYISAL VERİLERİN BU DENLİ GERÇEK DEĞERLERİNE YAKIN OLMASI MÜELLİFİNİN HARİKULÂDE VEHBÎ İLMİNİN GÖSTERGESİDİR.

ÂYETÜ’L KÜBRA RİSALESİ KONULU MASA ÇALIŞMALARI - 2

***

Birinci Bölümü okumak için tıklayınız: “Âyetü’l Kübra insan, kâinat, kozmoloji tasavvurumuzu değiştirecek bir metindir”

Özetle Ayetü’l Kübra’yı okurken insan, kainat, kozmoloji tasavvurumuzu değiştirecek bir metin olarak anlamalıyız ve bunun için araç gereçlerimizi- din bilgisi, dil bilgisi, İslâm tecrübesi…vs-  hazırlamalıyız. Bunlar yoksa da yine de bahçeden meyvesiz de çıkılmaz.” 

Daha sonra söz alan Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ömer Önbaş, insanın gözünü açtığında ilk nazarını meşgul eden, başta semavat olmak üzere etrafı olduğunu, gördüklerini algıladığını ve manalandırdığını söyledi. “Bunun için insan, eşyanın hakikate giden yollarını okuyabilen bir disiplinde yetişmelidir ki huzur-u daimî kazanmak ve mârifetullahı her vakit tahattur etmek için mevcudâtı ademe atıp “Lâ mevcûde illâ Hû.” demeye veya dâimî mârifet ve huzuru bulmak için “Lâ meşhûde illâ Hû.” diyerek kendi hususî dünyasını nisyan hapsine sokmaya mecbur olmasın.” diyerek sözlerine şöyle devam etti.  

“Âyetü’l Kübrâ’da muhteşem örneklerinden biri sergilenen bu orijinal yöntem, Risâle-i Nur’un metodolojisinin temelini oluşturur. Rabbimizi tarif eden muarrifler anlatılırken ilk önce kâinat, kitap olarak anlatılır. Daha sonra bu kâinat kitabının muallimi ve en büyük âyeti olan peygamberimiz (asm) ve daha sonra da kâinatın tercümanı olarak Kur’ân-ı azîmüşşan sıralaması takip edilir. Ta ki insanın zahir nazarındaki mahlûkat ve olaylar anlamlandırılmış olsun ve insan kabulde zorluk çekmesin.

Bu sıralama çok mühimdir.  Riayet edilmediğinde “yüce Allah (cc) buyurdu ki,  Peygamberimiz (asm) emretti ki...”  tarzında, gaybî haber niteliğindeki irşatlar, günümüz insanlarına tesir etmeyecektir. Zihinleri maddeci zihniyetin sebepleri önceleyen anlayışı ile işgale uğramış cemaatin Müslümanlığı camilerde, Nurcuların şâkirtliği de medreselerde bir nevi karantinaya maruz kalacak; irşad ve ikazların etkisi birey hayatının 7/24 her safhasına hükmedip etkili olamayacaktır.

İki arkadaşın, bir havuzda yıkandıktan sonra kendilerinden geçmesi ve başka bir âleme götürülmesi serüveninin anlatıldığı 22. söz, bu metodolojinin en güzel örneklerindendir. Zira 12 burhanla anlatılan 1. Makam’da ilk on burhan ile, etrafımızda, gözümüz önünde sürekli meşgul olduğumuz varlıklar üzerinden tevhid hakikati anlatılırken, 11. Burhan’da Resul-u Ekrem (asm) ve 12. Burhan’da Kuran’ı azimüşşan nazara verilmiştir. Zira en etkili eğitim metodu bilinenden bilinmeyene, yakından uzağa giden yöntemdir. İşte bu metodun en muhteşem örneği Âyetü-l Kübrâ’nın algoritmasıdır.

Bu okuma yapılmadığında dünya ve dünyevî işler hakikate giden yolları tıkayan engeller olarak görülmüş ve neticede hayat-ı içtimâiyeden el-etek çeken terk-i dünya anlayışı makbul bir yol telakki edilmiştir. Bu anlayış, -muvazeneyi korumak zor olduğundan- sebepler dünyasında yaşayan insanın ihtiyaçlarına kifayet etmekten uzak kalmıştır. Dolayısı ile kişide iki farklı hayat, iki farklı algı ve iki farklı hâl vuku bulmuş; tekkedeki durumla pazardaki, camideki tavırla sokaktaki, evdeki vaziyetle çarşıdaki hâl tenakuz teşkil etmiş ve davranışlarda tutarlılık zorlaşmıştır. Oysaki Asr-ı Saadette iki hâlden birisini tercih etmek değil bütün hayatı marifetullah temelli yaşamak öğretisi vardır. Sahabeler, hem sosyal hayatın içinde yaşamışlar, hem de “dünyanın imtihan oluşu” hakikatini unutmamışlardır. Çünkü bu dünyanın üç yüzünden ikisini, âhiretin tarlası ve Esmâ-i Hüsnâ’nın aynası olan yüzlerini sevmişlerdir. Hayatla barışık, gözü açık yaşadıklarından esbap içerisinde eşyanın hakikatini unutmamışlar, insanlığa doğru okumaların müşahhas örnekliğini göstermiş, tam bir mürşit olmuşlardır.

İnsan 7/24 hayatın her ânını, kâinat denilen cismanî bir âlemde yaşar. Hayatın kanunları onu kayıtlar altında tutmuştur. Hayalin ve kalbin daireleri çok geniştir; geçmiş ve geleceği de kapsar. Hakikat-ı hâl ise dar ve kısadır. Cismaniyet, çok kayıtlarla sınırlanmıştır. Âlem, bireyin duyu organları ile algıladığı ve her an etkisini hissettiği sebeplerle donatılmış imtihan yeridir. 

Günümüz medeniyeti, insanı reel hayattan (cismaniyetten) adeta koparıp sanal bir dünyanın mahkûmu yapmaktadır. Tefekkür ve tenezzüh için çok müsait bir zemin olan otobüs seyahatları bile göz seviyesine yerleştirilmiş TV konsolları ve sanal ortam seçenekleri ile kişiyi, zaman ve mekân kavramlarından uzaklaştırıp farkındalığını rendelemektedir. Hatta bu örseleme, daha bebeklikten başlamakta, çevresini fark etmeye, keşfetmeye ve tanımaya şiddetle muhtaç olan yavrucaklar, ellerine verilen telefonlar ve önlerinde sergilenen çizgi filmlerle hipnoza tabi tutulmaktadır.

İnsanımız, çocuklarımız ve gençlerimiz, ekran karşısında saatlerce spor müsabakaları seyredip, müzik programları dinlemek, bilgisayar oyunları oynamak yerine gerçek faaliyetlere (spor, müzik vs) bizzat iştirak etmek için teşvik edilmeli, fizikî, sosyal ve ruhî yönden gelişip tekâmül etmeleri sağlanmalıdır. Böylece insanımız, cismaniyetten uzak sanal dünyanın cazibesinden uzaklaşacak, ataletten kurtulacaktır. Bu durum, fıtraten medenî olan insanın başkaları ile kaynaşıp ekip ruhunu yakalamasına, “ben” düşüncesinden “biz” anlayışına ulaşmasına yardım edecektir. 

Bilhassa ekipler hâlinde yapılan tefekkür ve tarihi mekân gezileri, varlıklar hakkında sorgulamayı uyandıracak, bu sorgulamaların yazılı/sözlü ifade edilmesi hususundaki teşvikler de Âyet-ül Kübrâ’ nın farkındalık metodolojisine hizmet edecektir. 

Cennet bahsi olan 28. Söz ve Haşir bahsi olan 10. Söz’de de, haşr-i cismanî ve cennette cismaniyet üzerine tahşidat yapıldığı görülür. Ve keza Mirac bahsinde de Resul-u Ekrem’in  (asm) cism-i mübareği ile miracı nazarlara verilir.

Cismâniyeti böyle idrak eden insan, projelerini sanal âlemlerde hayalî değil, ayakları yere basmış bir şekilde hikmet dünyasında, cismanî âlemde planlar; Âdetullah denilen ve Hilkat-ı âlemde câri kavânin-i İlâhiyeye, hikmete uygun davrandığından muvaffak olur.

İnsanı ve insanlığı cismaniyetten uzaklaştıran, bireyleri psikolojik olarak hastalık derecesinde sanal âleme bağımlı yapan durumlar, onun insanî istidatlarını da baltalayacaktır. Âhirzamanın dehşetli bir projesi insanı ehl-i dalâletin hâkim olduğu sanal âlemin içine hapsetmek ve kontrol etmektir. Bu ise insanı tam insan eden ve Rahman’ın hediyesi olan hürriyetin önünde büyük engeldir. Cüz’-î ihtiyarînin selb edildiği bu durum,  dehşetli ehl-i dalâlet sahs-ı manevîsinin hücumu karşısında, sürü psikolojisine mahkûm edilen insanlığı hatta ehl-i imanı mağlûp edecektir.

Sosyal medya elbette kullanılacaktır fakat onun kontrolüne girmek değil, onu kontrol edebilmek şartıyla. Yapılacak iş, sosyal medyanın mahkûmu olmadan, kasdî ve bilinçli olarak bir “âlet” derecesinde kullanmak yani onu yönetmektir.

İşte Risâle-i Nur’da kâinatın bu derece detaylı işlenmesi, hayatın her şartında ayağı yere basan bir duruş için önemlidir. Böylelikle toplum, hem ehl-i tarikatın şatahâtlara giden muhakemesiz mesleğinden muhafaza olacak, hem de ehl-i dalâletin, insana kendini ve Rabb’ini unutturan sihirli tesirinden korunacaktır.”

“Bediüzzaman Said Nursî’nin İlme Bakışı” başlıklı bir çalışma sunan Prof. Dr. Fikret Yükselten,  çalışmasının Said Nursî’nin genelde müsbet ilimler özelde ise elektrik kuvveti hakkındaki fikirlerini içerdiğini ve bu fikirleri Ayetü’l Kübra’dan yararlanarak anlama gayretinde olduklarını belirtti.

Bediüzzaman Said Nursî’nin yoğun tahsil hayatına dikkat çeken Yükselten,  onun Tahir Paşa ve Vali Hasan Paşa’nın kütüphanesindeki pozitif bilimlere ait kitapları da inceleyerek din ilimlerinin yanında bir yandan tarih, felsefe, coğrafya, matematik, kimya, jeoloji ve felsefe ile ilgilenirken, diğer yandan içinde yaşadığı toplum yapısını çok yakından inceleme ve tanıma fırsatına sahip olduğunu söyledi. . Bediüzzaman’ın fen ilimlerindeki derin bilgi ve vukufiyetinin Risale-i Nur Külliyatı’na da tam olarak yansıdığı tesbitini yapan Yükselten Bediüzzaman’ın bilimin tesirinin artacağına, istikbalin bilgi çağı olacağına inanarak “Elbette nev-i beşer ahir vakitte ulum ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ilmin eline geçecektir” dediğini belirtti. 

Fikret Yükselten sözlerine şöyle devam etti:  

“Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten ihzar edilebileceğini müjdeleyen, ”Onun yakıtı ışık verecek kàbiliyettedir, kendisine ateş dokunmasa bile.” (Nur Sûresi, 35) cümlesi, mânâ-yı remziyle diyor ki: “On üçüncü ve on dördüncü asırda semâvî lâmbalar ateşsiz yanarlar, ateş dokunmadan parlarlar” haberini asırlar öncesinden bildiren,

“Ve madem hava ve su hayvânâtın cevelânına mâni olmadığı gibi, toprak, taş gibi kesif maddeler elektrik ve röntgen gibi maddelerin seyrine mâni olmuyorlar.” ifadesiyle elektrik-elektronik teknolojilerini ihbar eden mukaddes bir kitaptan aldığı ilhamla din ve fen ilimlerini günümüzde en güzel mezc ettiren İslam alimlerden birisi Said Nursî’dir ve Âyetül’l-Kübra da bunun en güzel ve etkili örneklerinden biridir.” 

“Âyetü’l Kübra’da Mükemmel Sayılar ve Ahenk” başlıklı bir sunum gerçekleştiren Düzce Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Hakan Murat Aslan, Risale-i Nur Külliyatına aynen Kur’ân da olduğu gibi tevhid, haşir, nübüvvet, adalet ve ubudiyet gibi meselelerin hâkim olduğunu, özellikle Âyetü’l Kübra Risalesi’nde tevhid bahsinin çok etkili bir şekilde işlendiğini söyledi. 

Aslan sunumunda özetle şunları dile getirdi: 

“Bediüzzaman, Rabbini arayan seyyaha kâinatın her tabakasında Allah’ın isimleri ve sıfatları ile nasıl var olduğunu; tabiri caiz ise tek tek gösteriyor. Ancak tabakalar kitab-ı kebir-i kâinatın sayfaları olması hasebi ile mükemmel ölçüde yaratılmışlardır. Bu mükemmelliği ifade için Bediüzzaman öyle sayısal ifadeler kullanıyor ki, hayrette kalmamak mümkün değil, çünkü çokluğu ifade için kullanılan bu ifadelerin rastgele /öylesine söylenmiş sayılar olmadığı yapılan tetkik neticesinde ortaya çıkmıştır. Meselâ; “Hayattarâne mütemadiyen çalkanan ve dağılmak ve dökülmek ve istilâ etmek fıtratında olan denizler, arzı kuşatıp, arz ile beraber gayet sür’atli bir surette bir senede yirmi beş bin senelik bir dairede koşturulduğu halde, ne dağılırlar, ne dökülürler ve ne de komşularındaki toprağa tecavüz ederler.” ifadesinde geçen yirmi beş bin sene en uygun doğruya en yakın matematiksel hesaplamalar neticesinde söylenebilecek değerdir. Bu değerin ortaya çıkmasında dikkate alınan veriler ile hesaplamalar gerçekleştiğinde yirmi beş bin senelik mesafe ifadesinin kullanılmasının ne kadar doğru olduğu tesbit edilmiştir. İşte bu mantık çerçevesinde, Âyetü’l Kübra masa çalışmaları kapsamındaki çalışmamda Âyetü’l Kübra Risalesi’nde yaklaşık on beş sayısal çokluğun kullanıldığını fark ettim. Bu rakamsal değerlerin ne denli bilimsel verilerle örtüştüğünün incelenmesi çalışmamın temel problemini oluşturmaktadır. İlgili çalışma neticelendiğinde; biz Müslümanlar için Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nurlar’ın ne denli kıymetli olduğu bir kez daha gösterilmiş olacaktır. Ayrıca şu unutulmamalıdır ki yaklaşık yüz sene önce telif edilen bu eserlerde geçen sayısal verilerin bu denli gerçek değerlerine yakın olması müellifinin harikulade vehbi bir ilminin göstergesidir. Çünkü İlim dünyası ancak hâlihazırdaki gelişmişlik düzeyi ile bu değerlerin doğruluğunu ifade edebilmektedir. 

Böyle bir çalışma ortamını hazırlayan tüm Risale-i Nur Enstitüsü ekibine teşekkür eder, diğer araştırmacı arkadaşlarımızın ve Yeni Asya okuyucularımızın görüş ve önerilerini memnuniyetle beklediğimi ifade ederim. Bu çalışmanın bütün detaylarıyla tamamlanabilmesi için varsa araştırmacıların bilgi ve önerilerini ([email protected]) benimle paylaşmalarını istirham ederim.” 

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 3442
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı