Mauthausen ve benzeri toplama kampları, soğuk savaş döneminde de dünyanın her tarafında muhaliflerin sindirilmesi ve susturulması için kuruldu ve suçsuz insanlar kampların kötü ve ağır şartları altında yaşamaya mahkûm edildi. Rejimin adı ne olursa olsun bu asla kabul edilemezdi.
NAZİLERİN AVUSTURYA’DAKİ TOPLAMA KAMPI MAUTHAUSEN-3
Gezi Notları - Mehmet Pekel
***
MAUTHAUSEN ve BENZERLERİ
İşte 1938 tarihinden başlayarak 1945’de Berlin’de Hitler’in intiharına kadar Avrupa’nın içinde Alman işgaline uğrayan yerlerde onlarca Mauthausen benzeri toplama, çalışma, imha, ötenazi kamplarında kötülüklerin en büyükleri işlendi. Bunların en meşhurlarından biri de bugün Polonya sınırları içinde bulunan Ausschwitz toplama kampıydı. Ne yazık ki bu kötülük sirayet ederek diğer ülkeler de savaş esirlerine benzer işkence, zulüm ve imha muameleleri uyguladılar.
Bu dönem içinde “İnsan muhakkak ki çok zalim ve çok cahildir” 8 tehdidine masadak olacak esfel-i safilini gerektiren büyük günahlar irtikap edildi.

MAUTHAUSEN TOPLAMA KAMPI
Mauthauesen’e vardığımızda ikindi vakti olmuştu. Gök gri bir renk almış, her yer toplama kampının hakim rengi olan griye bürünmüştü. Sanki işlenen zulümler toprağa, havaya, ağaçlara sirayet etmiş, kasvetli ve ölüm kokan hava her yeri sarmıştı. Çünkü bu kampın her santimetrekaresi yedi yıl boyunca tarifi imkânsız işkence, zulüm ve ölümlere şahitlik etmişti.
Mauthausen toplama kampı, Yukarı Avusturya’da Linz şehrinin yaklaşık 20 kilometre doğusunda, Mauthausen ve Gusen köylerinin etrafında inşa edilmiş olan büyük bir Alman toplama kampıdır.

Toplama Kampı 1938 yılında Avusturya’nın ilhakından sonra kurulmuş, genişletilerek II. Dünya Savaşı’nın son haftalarına kadar kullanılmıştır.
Başlangıçta tek bir kamp olan Mauthausen, zaman içinde genişlemiş ve 1940 yılının yaz aylarına kadar Almanya kontrolündeki Avrupa’nın en büyük çalışma kamplarından biri olmuştur. Mauthausen ana kampına bağlı çok sayıda alt kamplarda taş ocakları, mühimmat fabrikaları, madenler, silâh fabrikaları ve Me 262 avcı uçağı montaj tesisleri bulunuyordu. Bu yerlerde köle işçi statüsünde esirler ve toplanan insanlar çalıştırılıyordu.

Toplama Kamplarına kimler getiriliyordu
Kampa getirilenler çok geniş bir çeşitliliğe sahipti. Nazi rejimine muhalifler başta olmak üzere, Yahudiler, cinsel eğilim problemi olanlar, savaş esirleri, çingeneler, ağır suçlular, ağır akıl hastaları ve diğerleri. Bu ve benzeri diğer kamplarda insanlar üzerinde canlı tıbbî deneyler, insanların kobay olarak kullanıldığı cerrahî ameliyatlar, göz rengi değiştirmeye kadar varan operasyonlar bunlardan sadece birkaçı idi.
Kampların Mevcudu ve ölü sayısı
Kamplarda mevcut 320.000 mahkûmdan savaş bittiğinde 80.000 mahkûm kalmıştı. 200.000’den fazla mahkûmun öldüğü tahmin ediliyordu. Çünkü Naziler bütün delilleri yok etmek için olağanüstü çaba sarf ediyorlardı. Ölüm sebepleri arasında; kurşuna dizilme, açlık ve hastalık, gaz odaları, tıbbî deneyler, yüksekten itme, çalışma şartlarının ağırlığı, kaçmaları teşvik edilerek tel örgülere takılma, ya da arkalarından ateş edilme sayılabilir.

Kampların İşleyiş Biçimi
Kampa gelenler önce ağlama duvarı önünde uzun süreli aç susuz bırakılarak SS askerlerinin kötü muamelesine tabi tutuluyor, buradan barakalardan oluşan koğuşlara sevk ediliyordu. Koğuşlar çok kalabalık ve sağlıksızdı. Yemekler yetersiz, açlık en büyük problemdi. Belirsiz süre kamplarda kalan mahkûmlar gidecekleri yerlere ve mesleklerine göre ayrılıyor, zaman zaman işkence boyutlarında spor yaptırılıyor, başaramayanlar en ağır şekilde cezalandırılıyordu.
Kriterlerine göre ölmesi gerekenler, ya gruplar halinde kurşuna diziliyor, ya zehirli gaz odalarında bütün giysileri çıkartılmış olarak zehirleniyor daha sonra da ölenlerden bir iz ve delil kalmasın diye krematoryum denen fırınlarda yakılarak külleri dökülüyordu.
MAUTHAUSEN MÜZESİ
Toplama kampının bir bölümü bugün gayet modern bir müzeye dönüştürülmüş. Bütün kampı anlatan dijital uygulamalar hazırlanmış ve farklı dil seçenekleri ile ziyaretçilere sunuluyor. Müzede o döneme ait farklı objeler sergileniyor. Mahkûm elbiseleri, gündelik kullanımdaki mutfak eşyaları, silâhlar, yazılı dökümanlar, daktilolar, fotoğraflar, propaganda afişleri, Nazi subay elbiseleri bunlardan bazılarıdır.

ÖLDÜRMEK İÇİN ÖLÜM MERDİVENİ
Mauthausen’de her şey öldürmek için planlanmıştı. Toplama kampı olarak kurulmuştu, ama ölüm mahkûmlara çok yakındı. Her mekân, her eylem ölüme gebeydi. Bunlardan biri de taş taşınan dik merdivenlerdi. Mauthausen’deki taş ocağı “Ölüm Merdivenleri”nin dibindeydi. Mahkûmlar, kabaca yontulmuş 50 kg kadar taş blokları bir mahkûm diğerinin arkasında olacak şekilde 186 merdivenden yukarı taşımak zorundaydılar. Taşlar çok ağır, mahkûmlar güçsüzdü. Bunun sonucunda bitkin birçok mahkûm, sıradaki diğer mahkûmların önünde yere yığılıyor ve ardından mahkûmların üzerine düşüp domino etkisi oluşturarak birçok mahkûmun merdivenlerden aşağı düşerek ölmesine sebep oluyorlardı.
SONUÇ
Mauthausen ve benzeri toplama kampları, 2. Dünya Savaşı esnasında savaşın cereyan ettiği yerlerde, soğuk savaş döneminde farklı adlarla da olsa dünyanın her tarafında muhaliflerin sindirilmesi ve susturulması için kuruldu ve suçsuz insanlar kampların kötü ve ağır şartları altında yaşamaya mahkûm edildi. İşkence bir insanlık suçu olmasına rağmen, buralarda insanlara işkence edildi ve birçok insan vefat etti. Rejimin adı ne olursa olsun bu asla kabul edilemezdi.
2. Dünya Harbi sonunda ortaya çıkan tablo; yıkılmış, fakirleşmiş, insan ve ekonomik kaynaklarını kaybetmiş bir dünya idi. Avrupa’da taş üstünde taş kalmamış, Japonya iki nükleer bombaya hedef olarak, onlarca yıl sürecek nükleer kirlenmenin pençesine düşmüş, Rusya varını yoğunu savaşa harcayarak fakirleşmiş, savaşa iştirak etmeyen Türkiye gibi ülkeler de açlık ve kıtlıkla perişan hale gelmişti.
Savaş sonrasında Avrupa yaptığı hatayı anlayıp ezeli düşmanlıkları bırakarak barış içinde birlikte hürce yaşamak ve zenginleşmek için demok-ratik değerlere sahip bir Avrupa Birliği inşa etmeye karar verdi ve bunu da başardı.
Hiçbir İslâm ülkesi savaşa direkt olarak katılmadığı için genel bir yıkıma maruz kalmadı. Emperyal devletlerin orduları içinde bazı birlikler oluşturularak savaşa dahil oldular. İslâm dünyası ne İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ne de sonraki dönemlerde bütün bu olanlardan ders çıkararak birbirleriyle uğraşmayı ve güç mücadelesi yapmayı bırakarak, hürriyet ortamlarını genişletip demokratik standartlara ulaşmanın yollarını aramadılar. Ya yanlış kültürel birikim ya da kifayetsiz müstebitler buna engel oldu. Bugün en iyimser yorumlara göre, demokrasi, hak ve hürriyetler ve ekonomik gelişmişlik indexlerinde en az bir asırlık bir gecikmeden bahsediliyor.
Bu gecikme; ancak müstebit ve ırkçı yaklaşımları terk ederek meşveret ve şûrâya dayalı İttihad-ı İslâm ile telâfi edilebilir.
Bu duygu ve düşüncelerle; haksızlıkların, zulümlerin, katliâmların olmadığı ve gelecek nesillere adalet-i mahza hakikatının hakim olduğu temiz, lekesiz ve yaşanabilir bir dünya bırakmak ümit ve duâsıyla…
Dipnot:
8) Ahzab Sûresi.
SON