"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kızılay hiç şirket olur mu?

24 Şubat 2023, Cuma
“Kızılay’a bağlı on bir tane şirket kurulmuş. Mesela maden suyu için bir şirket kurmuşlar. Kan için bir şirket kurmuşlar. On bir şirket; ve mevcut Yönetim Kurulu üyelerinden bazıları bu şirketlerde asgari ücretten maaş gösterip ayrıca huzur hakkı alıyorlar, yani parayla çalışıyorlar. Böyle bir şey olur mu? Bu Kızılay’ın tüzüğüne aykırı; tabi tüzüğün ilgili maddesini değiştirmedilerse...”

BAŞKENT SOHBETLERİ - 2: CEVHER İLHAN - MEHMET KARA - MUHAMMET ÖRTLEK 

***

ÂFETTE HEMEN HAREKETE GEÇİLİR 

Kızılay Genel Müdür Yardımcılığı yaptınız. Depremin üçüncü hatta beşinci- altıncı gününde bile başta ekmek-su gıda yokluğunu nasıl gördünüz? Özellikle Türkiye’nin yakın tarihinde ilk büyük deprem olan 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ile 12 Kasım 1999 Düzce depreminde Kızılay olarak âfeteyardımlar hangi sürede ve nasıl yetiştirildi? “Tâlimat” mı beklediniz? 

Biz felâket karşısında kimseden “talimat” beklemeden otomatik olarak harekete geçerdik. Âfete müdahale için herhangi bir yerden “tâlimat” beklenmez. Yok böyle bir şey. Deprem olduğu andan, Kızılay’a intikal ettiği/ettirildiği andan itibaren anında tırlarımız yola çıkardı. Tırlarda battaniye, çadır, yiyecek-gıda maddeleri, su, hijyen-temizlik malzemeleri bolca olurdu ve anında felâketzedelere dağıtılırdı. 17 Ağustos Marmara depreminde kısa sürede ilk gün, ilk saatlerde alanda bütün şebekelerimizi kurduk. Başta gıda ve çadır olmak yardımlarımızı ulaştırdık. Seyyar mutfakları hemen kurup, derhal yemek vermeye başladık. Sahra hastanelerimizi kurduk, tedaviye başlandı. Yani kimseden “tâlimat” beklenmedi. Depremde “tâlimat” mı beklenir? 

MARMARA-DÜZCE DEPREMLERİNDE İLK SAATTE KIZILAY DEPREM BÖLGESİNDE İDİ 

Bütün bunlara rağmen tenkitler aldık ama peşinden Düzce’de 12 Kasım 1999’da depreme daha düzenli olarak müdahale ettik. Kızılay olarak o bölgedeki ekipleri, bir de Marmara depremi bölgesinden çıkardığımız ekipler peşpeşe âfet bölgesine intikal edip gerekli yardımları âcilen organize ettiler. Marmara depreminde kısa zamanda derlenip toparlanmakla bütün âcil ihtiyaçlar temin edildi. 

Yine Kızılay olarak Varto depreminde de, Bingöl depreminde de, Van depreminde, Erzurum depreminde bütün birimlerimle alanda çadır, seyyar mutfak, sahra hastaneleri kurduk. Gerçi bizden Kaddafi’nin çadırı gibi çadır talep edildi ama sözkonusu deprem bölgelerinden vatandaşlardan herhangi bir şikâyet gelmedi. Ancak görünen o ki yirmi dört yıl önceki Marmara ve Düzce depremlerinden ders alınmamış. 

Mesela Düzce depremi olunca Adapazarı’ndaki Kızılay Hareket Merkezi’mizdeki arkadaşa dedim ki “Hareket Merkezi’ndeki yardım malzemelerinin yarısını tırlara yükle, sabaha kadar Düzce’ye intikal ettir. Başka bir şey kabul etmem. Hareket Merkezi’ndeki ekip başkanına, senden bunu bir ağabeyin, bir büyüğün olarak rica ediyorum. Öyle yapın ki devlet oraya gelmeden biz oraya gidelim” dedim. Ayrıca ilk etapta beş tane tırı çadır, battaniye ve diğer malzemelerle yükleyip Düzce’ye gönderdik. 

Ankara’dan Düzce’ye geleceğimi, deprem alanında erkenden çadırların kurulmasını, basın çadırının kurulup telefonların bağlanmasını, sabahleyin hemen çorba, meyve, kahvaltılık, sıcak çay-kahve çıkartılmasını istedim. Bölgeye varır varmaz ilk evvel gazeteciler teşekkür ettiler; “geldik ki Kızılay’ın çadırları kurulmuş, depremzedelere sıcak çorba-çay veriliyor…” dediler.  Hiç unutmam, bir ordu mensubu bana, “Fadıl Bey, siz Kızılay olarak bizden önce Düzce’ye gelmişsiniz” diye takdirini bildirdi. Zira Kızılay yardım ekipleri herkesten önce deprem bölgesindeydi… 

Doğrusu büyük depremler yönetimler için önemli bir okul. Yani bundan ders çıkaracağız. Yollar kilitlenmişse, o zaman bu yolların kilitlenmemesi için valiliklere direktif vereceksiniz. Trafik yolları kesecek. Resmi olmayan, izni olmayan hiçbir aracın şehre girişine yol verilmeyecek ki öncelikle yardım tırları, kamyonları rahatlıkla deprem bölgesine ulaşsın. 

Şimdi bu depremde görüldü ki insanlar enkazın altında kalmış, “bizi kurtarın!” diye çığlık çığlığa bağırıyorlar. Ama yollarda gereken tedbirler alınmadığı için arama-kurtarma ekipleri bölgeye ulaşamadı. Böyle bir şey olur mu? Üstelik de Kahramanmaraş’ta bir de “depremde âcil duruma hazırlık tatbikatı” yapılmış. Ve en fazla yüzde yirmi binada ancak arama-kurtarma çalışmasının yapıldığı belirtiliyor.  

KIZILAY’I DA ŞİRKETLEŞTİRMİŞLER

Aslında Kızılay’ın millet nazarında olan itibarını düşürmemek lazım. Çünkü Kızılay gönüllü insanların bir araya geldiği yer. Ben Kızılay’da müfettişlik yaparken oranın maaşlı çalışanıydım. Genel Müdür Yardımcısı oldum gene de orada maaşlı çalışandım. Ama Genel Başkan Yardımcısı olduğum zaman para alamam. Çünkü Kızılay’ın tüzüğünde şöyle bir madde var. “Kızılay’da, Kızılay merkez karar kurullarında görev yapanlar, şubelerdeki şube başkan ve yöneticileri Kızılay’ın hiçbir kurumunda ücretli olarak çalışamazlar, para alamazlar.” 

Bugün inceledim. Kızılay’a bağlı on bir tane şirket kurulmuş. Mesela maden suyu için bir şirket kurmuşlar. Kan için bir şirket kurmuşlar. On bir şirket; ve mevcut Yönetim Kurulu üyelerinden bazıları bu şirketlerde asgari ücretten maaş gösterip ayrıca huzur hakkı alıyorlar, yani parayla çalışıyorlar. Böyle bir şey olur mu? Bu Kızılay’ın tüzüğüne aykırı; tabi tüzüğün ilgili maddesini değiştirmedilerse... 

Bizim zamanımızda Kızılay’da fahri görevler yapanlar, yani genel başkan, genel başkan yardımcıları, merkez kurulu üyeleri, şube başkanları ve şube yöneticileri ve deneticileri hiçbir zaman Kızılay’da para alarak görev yapmadılar ve paralı çalışmadılar. Bu sadece Kızılay’a mahsus değil, dünyadaki bütün Kızılayların, Kızılhaçların temel ilkesidir. Çünkü bu işlerin hepsi gönüllüğe dayanır… 

760 KIZILAY ŞUBESİ 170-180’E DÜŞÜRÜLMÜŞ

Malum belediyelerin, sivil toplumun, vatandaşların yaptıkları tırlar, kamyonlar dolusu yardımlar şehir girişlerinde veya depolarda “tâlimat bekliyoruz” diye bekletildi. Ordunun derhal müdahalesine müsaade edilmedi. Özel arama kurtarma ekipleri sahaya sokulmadı. Madencilerin bölgeye girmelerine ilk iki gün izin verilmedi. Bugünkü çalışmalara yol gösterici olması açısından böyle durumlarda eski bir Kızılay yöneticisi olarak nasıl hareket ederdiniz?

Bu depremde görülen bir diğer mesele, felâket bölgesindeki yolların tıkanıp kapanması. Mâlum Türkiye yol trafiğinde Ankara-İstanbul yolu ülkenin en işlek yolu. Depremde zarar gördüğü için kapandı. Trafikle irtibata geçerek yardım araçları, alternatif yollarla, tırlar için yolların açılmasıyla yardım malzemeleri deprem bölgesine yetiştirildi.

Ne var ki bu depremde insanlar altı buçuk saatte ancak Maraş’tan Adıyaman’a gidilebilmiş. Deprem şehirlerinden, ilçelerinden insanların kaçmasıyla zaten yıkılan yollar kapanmış. Marmara depreminden bir ders alınsa idi, bu deprem bölgesindeki şehirlere ulaşım sıkıntıya girmezdi.

Bunun için yolların açılması, iş oradan başlıyor. Biz her şeyden önce hemen bölgede ilgili idare amirliği ilgili valilikten yolların mutlaka açılmasını talep ederdik. Yollar açılır, biz de Kızılay olarak hemen anında oraya gider çadırlarımızı kurar ve o depreme muhatap olmuş dışarıda kalan insanları kurtarırdık. Açıkta kalmış insanlara hemen çadır, yiyecek, içecek, battaniye, ısıtma cihazı vb. yardım malzemeleri dağıtırdık. Şimdi bunlar bile uzun süre yapılamadı. Görüyoruz televizyonlarda. Şimdi biz olsak böyle yapardık. Şimdi yolların açılması için “izin” isteniyor; bu olur mu?

Öncelikle deprem bölgesinde hemen kendimize uygun alanlar tesbit edip çadırlarımızı oraya kurardık. Hatta bölgedeki ekipler bölgeyi tanıdığı için çadır kurulacak alanları, seyyar mutfakları, sahra hastanelerini, lojistik merkezlerini derhal kurarlardı. Bizde öyle birimler, o birimlerde çalışan ustalar, çalışkan, işinin ehli ekipler vardı, beş yüz tane çadırı üç-dört saatte kurarlardı. Hemen yeme-içme, barınmaya ait bütün tertibat alınırdı. Böyle olması da gerekiyordu.

Bu son depremde on ilde bildiğim kadarıyla bir ikisi hariç diğerlerinde ciddi sıkıntılar yaşandı. Çünkü 760 civarında Kızılay şubesi vardı, çeşitli mahallerde kazalara, köylere ilk yardım yetiştirirlerdi. Şimdi 760 Kızılay şubesi 170-180’e düşürülmüş. 

Şubelerin oradaki fonksiyonu öncelikle anında mahallindeki idarecileri bilgilendirmekti. Kızılay’ın ekipleri gelinceye kadar âfet bölgesinde, mahallerde hangi yere yardım malzemelerinin toplanacağını belirlemekti. Böylece yardım taşıyan araçlar bölgeye ulaştığı zaman bekletilmiyor, derhal hazırlanmış yerlere indiriliyordu. Çadırlar kuruluyor, seyyar mutfaklar çalışmaya başlıyordu.

Bir de sürekli valilerle, yerel yöneticilerle koordine halinde oluyorduk. Bakın ben âfet bölgesine öyle bakanların sık sık deprem bölgesine gitmesine karşıyım. O gün de söyledim, bugün de söylüyorum. Zira bakan gittiği zaman vali bakanın peşine düşüp onu ağırlamak durumunda kalıyor, vilayetin elemanları bakanın peşinde dolaşıyor; arama-kurtarma ve yardım çalışmaları aksıyor...

Sonra hayatında hiçbir deprem görmemiş ve idare etmemiş bakan orada koordinatör oluyor; böyle bir şey olur mu? Halbuki bu ülkede emekli olmuş daha önce deprem görmüş, deprem bölgelerinde görev yapmış, yetişmiş, deprem tecrübesi olan valiler var. Bu valileri devlet görevlendirmeli, deprem bölgesinde vilayette bu işin koordinatörlüğünü yapmalılar. Şimdi deprem bölgesinde bazı illerin valileri hayatlarında deprem görmemiş insanlar. Bunlar da işin bir diğer noksanlığı…

DEPOLARIMIZDA DAİMA YETERLİ YARDIM STOKLARIMIZ VARDI 

Son depremde âfet bölgesine yeterli çadır gönderilemediği görüldü. Bunun için neler yapılmalı?

Son depremde yardım malzemelerini depolama - stoklama sorunu ortaya çıktı. Afrika’ya yardım gönderiliyor; ama deprem bölgelerine günler sonra bile yeterli çadır gönderilemedi.

Bizim Ankara Etimesgut’ta çadır imalatımız ve depomuz vardı. Ayrıca İstanbul Maltepe’de, Manisa’da, Erzurum’da, Adana’da, bunun gibi daha birçok yerde de depolarımız vardı. Sadece Ankara’da değil, birçok bölgedeki depolarda çadır ve battaniye stoklanmıştı. Oralarda depolanıyordu ve depremde kullanılmak üzere hazır hâle getiriliyordu. Bu depolarda çadır, battaniye, sağlık malzemeleri, çocuk bezi, seyyar mutfak bulunuyordu.

Mesela Adana’da deprem olduğunda hemen bu malzemeleri götürüp ihtiyaçları karşılıyorduk. Kurulan seyyar mutfaklarda hemen yemek yapılıp dağıtılıyordu.

Bir de sahra hastanelerimiz vardı. 38 tane sahra depomuz bulunuyordu. O depolar Genel Kurmay’a bağlıydı ama bekçileri bizim arkadaşlarımızdı. Biz kullanıyorduk. Genel Kurmay bize (Kızılay’a) bir yazı yazdı. Yazıda Genel Kurmay “askeri hastaneleri yeteri kadar yurdun her tarafında yaygın hale getirdik, artık bu seyyar hastanelere bizim ihtiyacımız kalmadı” diye belirtmişti. Bu depolarda çadırlar, her türlü ameliyat malzemesi, ilaç ile bir hastanede ne gerekiyorsa onların tümü vardı. Bunların adı “Harp Deposu”ydu.

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından önce Türkiye’nin çeşitli yerlerinde hîn-i hâcette kullanmak üzere 38 tane sağlık ve ilk yardım malzemesi dolu “harp deposu” kurulmuş. Ama Allah’a şükür buna ihtiyaç kalmamış. Kızılay olarak 38 “harp deposu”ndaki malzemeleri yüzlerce tırla Ankara’ya naklettik. Etimesgut’a indirdik. Bunun için iki bin kişi iki sene çalıştı. Bir takım malzemeler var ki onları atmaya gönlümüz razı olmadı.

Mesela bistüriler, cerrahi ameliyat aletleri ve sâir malzemeler var. Sağlık bakanlığına, SGK’ya, Genel Kurmay’a, üniversitelere ve Kızılay’ın kan merkezlerine yazılar yazdık. Bu malzemelerin, edevatın önemli bir kısmını kan merkezlerinde kullanılmasını sağladık. Miâdı geçen bir kısım malzemeleri bile atmadık, yine lazım oldu. Attıklarımızı da zabıt tutarak attık.

Marmara depremi oldu. Maalesef bazıları Kızılay’ın oradaki bazı işten çıkarılmış personelini de kandırarak depolarda Erzincan depremi için gelmiş olan malzemelerin dağıtılmadığını ileri sürdüler. Oysa bu malzemeler Erzincan depremi için gelen malzemeler değil, “harp hastaneleri”nin “harp depoları”ndan gelen malzemelerdi. Bütün yapılanlar, kullanılan – kullanılmayan malzemeler kayıt altında alınmıştı.

Kızılay bu tür âfetlere karşı çok fazla tecrübe kazanmış bir kuruluştu; bundandır ki birden çok fazla alternatiflerinin oluşturulması doğru olmamıştır. Zira dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yardımlar, doğrudan uluslararası Kızılay ve Kızılhaç teşkilatının bir üyesi olan Kızılay’a gönderilir ve Kızılay bunları koordine eder. Yardımların muhatabı Kızılay’dır.

MUTLAKA DEPREM BAKANLIĞI KURULMALI

Depremin yedinci - sekizinci gününde çadır, ilâç, ısınma cihazlarının yanısıra kefen bezi, cesed torbası dahi temin edilemediği şikâyetleri geldi. Cenazeler elbiseleriyle kefenlenmeden defnedildi. Oysa 1999’daki Marmara depreminde dönemin Sümer Holding yönetimince bütün fabrikaların 7/24 çalıştırılarak üretim yapıldığı, bölgeye zamanında yeterince çadır, battaniye ve yatağın ulaştırıldığı, bu hususlarda hiçbir sıkıntının çekilmediği kayıtlarda. Vefat eden vatandaşlara kefen bezi dahi bulunamaması vahametinin sözkonusu fabrikaların haraç-mezat satılmasından kaynaklandığı belirtiliyor. Buna yorumunuz nedir?

Genel olarak söylemek gerekirse bugün ülkemiz ve yönetim depreme hazırlıklı değil. Ülkemiz birinci derecede deprem bölgesi; doğusu, batısı, ortası, kuzeyi, güneyi her tarafta deprem var. Bazıları hafif atlatılıyor ama bir kısmı çok fazla insana çok fazla mala zarar veriyor.

Japonya’da kaldım. Sabahleyin bir görüşmeye gitmiştik. Bizi alan görevli “Siz bir şey hissettiniz mi?” diye sordu, “hayır” dedik. “Sabaha kadar tam on üç defa sallandığımızı” söyledi. Yay sistemi sismik izolasyon yapmışlar. Banyolarını depreme yakalanan insanlara zarar vermeyecek maddelerden yapmışlar. Hangi katta sallansanız, kafanızı, elinizi nereye vurursanız vurun bir şey, en ufak bir yaralanma olmuyor. Kısacası, deprem ülkesi olarak her türlü tedbirleri almışlar.

Bilindiği gibi yeni bir büyük Marmara depreminden bahsediliyor. Allah göstermesin, İstanbul’da bir büyük deprem olursa Türkiye’nin bekası sözkonusu. Zira İstanbul demek Türkiye demektir. Ekonomi, sanayi, finans orada. Onun için ne yapıp edip bu deprem için ayrı bir Deprem Bakanlığı kurulmalı. İlim adamlarından, deprem uzmanlarından müteşekkil bir komite oluşturulmalı. Bunların değerlendirmeleri, raporları bakanlıklarca, hükümetlerce yerine getirilmeli, gerekleri yapılmalı.

Ben âfeti geçiyorum, sadece “Deprem Bakanlığı” adı ile bir bakanlık kurulmalı. Zira sel olur, geçip gider ama deprem devamlı oluyor. Seli bir şekilde önlersiniz. Kanallar açarsınız, mevcut kanalları on katına çıkarırsınız selin önünü alırsınız. Ama depremi önleyemezsiniz. Bana göre depreme önceden tedbirle bütün işler bir bakanlık bünyesinde birleştirilmeli. Unutmayalım, deprem bundan sonra artık hayatımızın bir parçası.

Deprem Bilim Kurulu veya Deprem Bakanlığı, sadece depremle ilgilenmeli. Alt birimleri arasında âcil sağlık müdahale, enkaz kaldırma, arama-kurtarma olabilir. Akut da içinde olabilir. Hatta o bakanlık konteynır fabrikası, çadır fabrikası, ısıtıcı fabrikası kurar üretir, depremle ilgili her şeyi kapsayan çalışmalar yapar. Bunların hepsi yapılabilir.

Bu deprem İnşaallah bize ders olur. Duam odur ki inşaallah ülkemiz, milletimiz bir daha böyle bir felâketle karşı karşıya gelmez…

KIZILAY’IN FİLİSTİNLİLERE YARDIMI…

Kızılay Genel Başkan Yardımcısı olduğum sırada dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, yapacağı Ürdün ziyareti öncesinde beni aradı. “Fadıl, ben Ürdün’e gidiyorum. Filistinlilere yardım malzemesi götürmek istiyorum” dedi. Ben de “Sayın Başbakanım elbette; ama siz daha önce Rusya’ya gittiniz, oradaki Kırım Türkleri için yardımlar götürdünüz. Ancak Kırım Türklerine veremediniz, onlara verilmek üzere Rus Kızılhaçı’na teslim ettiniz. Sonra sizin için ‘Ecevit yardımları Kırım Türklerine değil de, Rus Kızılhaçı’na verdi, Rus Kızılhaçı da Kırım Türklerine vermedi’ diye gazetelerde yazıldı” dedim. Bunun üzerine Başbakan, “Peki ne yapalım?” diye sordu. Ben de “Bunu bize bırakın, Kızılay olarak talebinizle biz yapalım” dedim ve öyle de oldu.

Çünkü bizim yardımlarımız İsrail Kızılhaçı aracılığıyla doğrudan Filistinlilere dağıtıldı. Eğer Başbakan doğrudan götürseydi, birçok yardımda olduğu gibi İsrail devleti el koyardı. Daha sonra Başbakan, “Talebimin gerçekleşmiş olması beni fevkalade mutlu etti, bu münasebetle Kızılay’a ve Kızılay’da görev yapan bütün değerli mensuplarına şükranlarımı sunuyorum” diye teşekkür yazısı yazmıştı. Bu husus Kızılay’ın arşivinde mevcut.

Birde Allah sağlık versin, bir arkadaşım aracılığıyla daha üniversitede doçent iken Sayın Abdullah Gül de “Fadıl Bey, ben İslâm Kalkınma Bankası’nda Türkiye Governörüyüm. Biz Filistin’e yardım edeceğiz ama bunun İslâm Kalkınma Bankası tarafından verildiği bilinmesin. Size çek vereceğiz. Hiç kimse, özellikle İsrail bilmesin, yoksa bunu Filistinlilere vermez” dediler. O zaman Kızılay Genel Başkanı Kemal Demir’le konuştum. Ve verilen iki milyon dolarla yardım malzemesi aldık, gemilere yükleyip Hayfa limanına götürdük. Oradan İsrail Kızılhaçının kontrolünde Filistinlilere ulaştırdık…

 —SON—

Okunma Sayısı: 3441
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abidin

    24.2.2023 08:36:43

    Baştaki ne diyordu, yaparsa akp yapar, uzun söze ne gerek var

  • Mehmet Can Dağ

    24.2.2023 03:15:50

    Tebrikler. Çok değerli bir röportaj olmuş. Sorular büyük bir titizlikle hazırlanmış

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı