“Gezegeni kurtarmak” adına atılan adımlar, insanlığı gözetim altında tutan küreselprojelere mi dönüşüyor? İklim kanunlarının görünmeyen yüzü mercek altında.
İklim Kanunları: Çevresel Sürdürülebilirlik Arayışı mı, Küresel Güç Odakları İçin Bir Kontrol Aracı mı?
Dr. İ. Seyda Durgun
Özet
İklim değişikliği, günümüzün en acil küresel problemlerinden biri olarak kabul edilmekte ve uluslararası düzeyde yasal düzenlemelerle mücadele edilmeye çalışılmaktadır. Paris Anlaşması gibi uluslararası çerçeveler ve ulusal iklim kanunları, sera gazı emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerjiye geçişi teşvik etme ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama gibi temel hedeflere odaklanmaktadır.
Türkiye de bu küresel çabalara katılmış ve kendi iklim kanunu teklifini gündemine almıştır. Ancak, bu iyi niyetli ve çevresel amaçları barındıran düzenlemeler, bazı kesimler tarafından haklı olarak farklı bir perspektiften ele alınmakta ve küresel güçlerin veya belirli ideolojilerin gizli amaçlarına hizmet eden kontrol mekanizmaları olarak yorumlanmaktadır.
Bu çalışma, iklim kanunlarının dünyadaki ve Türkiye'deki mevcut durumunu özetleyerek, kanunların genel kabul görmüş olumlu yönlerini ve karşılaştığı zorlukları ortaya koymaktadır. Ardından, "her olayın iki yönü vardır" prensibinden hareketle, bu kanunların ve beraberindeki politikaların eleştirel bir bakış açısıyla, özellikle ekonomik kontrol, dijital gözetim, hayat tarzı kısıtlamaları ve milli hakimiyetin aşınması gibi potansiyel olumsuzluklarla ve "Çıkar Amaçlı Güç odakları projeleri" kavramıyla nasıl ilişkilendirilebileceğini analiz etmektedir.
Özetle, iklim değişikliğiyle mücadelenin gerekliliğini teslim ederken, politika yapıcıların ve kamuoyunun; bu süreçlerin şeffaflığı, adil, ferdi özgürlüklerin korunması ve milli bağımsızlık üzerindeki potansiyel etkileri konusunda uyanık olması gerektiği sonucuna varmaktadır.

1. Giriş
Sanayi Devrimi'nden bu yana artan sera gazı emisyonlarının yol açtığı iklim değişikliği, gezegenimiz için hayati bir tehdit olarak değerlendirilmektedir. Küresel sıcaklık artışı, aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve biyoçeşitlilik kaybı gibi sonuçlar, dünya genelinde devletleri ve uluslararası kuruluşları harekete geçirmiştir. Bu mücadelede en önemli araçlardan biri, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerji kullanımını artırma ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama konularında yasal bağlayıcılık getiren iklim kanunları ve politikalarıdır. Paris Anlaşması gibi uluslararası çerçeveler, ülkeleri ortak hedefler belirlemeye ve ulusal katkılarını (NDC) beyan etmeye teşvik etmiştir.
Dünyamız, Sanayi Devrimi'nden bu yana çevre ve biyoçeşitlilik üzerinde ciddi tahribata maruz kalmıştır. Atmosferdeki CO₂ seviyesi 280 ppm'den 427 ppm'e yükselmiştir . Bilim insanları, bu artışın 450 ppm'i geçmesi durumunda geri dönüşü zor etkilerin tetiklenebileceği uyarısında bulunuyor (IPCC 2023). Buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi (2100'e kadar 1 metreye kadar), aşırı hava olayları, kuraklık ve biyoçeşitlilik kaybı gibi etkiler şimdiden gözlemlenmektedir. Ancak, 'dünyanın 30-40 yıllık ömrü kaldı' iddiası abartılı olup, bilimsel konsensus, acilen önlem alınmazsa geri dönülemez ekolojik çöküşlerin yaşanabileceği yönündedir.
Türkiye de Paris Anlaşması'nı onaylayarak ve 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi belirleyerek bu küresel sürecin bir parçası olmuştur. Ülkemizin ilk iklim kanunu teklifinin Meclis gündemine gelmesi, bu alanda yasal bir çerçeve oluşturma niyetini ortaya koymaktadır. Kanun teklifinin, yeşil büyüme, net sıfır hedefi, emisyon azaltımı, uyum faaliyetleri, karbon fiyatlandırması mekanizmaları ve kurumsal yetkilendirme gibi alanları kapsaması öngörülmektedir.

İki geçici maddeyi de içeren 22 maddelik İklim Kanunu tasarısının temel hedefleri arasında iklime dirençli şehirlerin oluşturulması, afet risklerinin azaltılması, doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin korunması, su ve gıda güvenliğinin güvence altına alınması, yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılması ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gibi konular yer alıyor.
Ancak, "her olayın iki yönü vardır" prensibinden hareketle, iklim kanunları ve uygulamaları sadece çevresel kurtuluşun bir yolu olarak değil, aynı zamanda potansiyel olarak gizli ajandaların veya küresel tahakküm projelerinin bir aracı olarak da tartışılmaktadır.
Özellikle belirli komplo teorisi çevrelerinde, iklim değişikliği krizinin abartıldığı veya yapay olarak gündeme getirildiği ve bu kriz bahane edilerek, küresel güçlerin ekonomik, sosyal ve ferdi hayatlar üzerinde tam bir kontrol kurmayı hedeflediği iddia edilmektedir. Bu çerçevede, "Küresel güçlerin çıkar amaçlı projeleri" olarak nitelendirilen bir düşünce, iklim politikalarını küresel çapta bir aldatma ve köleleştirme sisteminin parçası olarak sunmaktadır.
Bu araştırma, iklim kanunlarının hem olumlu hedeflerini ve uygulamalarını hem de bu yasal düzenlemelerin arkasına saklandığı ifade edilen "küresel güçler"in potansiyel olumsuz ajandalarını analiz etmeyi amaçlamaktadır.
"Çıkar amaçlı küresel güç odakları projeleri" terimi, genellikle küresel ölçekte uygulanan ve kişisel özgürlükleri kısıtladığı düşünülen projeleri tanımlamak için kullanılmaktadır. İklim kanunları, bu bakış açısına göre, kişilerin hayat tarzlarını ve tüketim alışkanlıklarını kontrol altına almayı amaçlayan araçlar olarak görülmektedir. Örneğin, karbon ayak izi takip sistemleri ve dijital kimlik uygulamaları, bireylerin sürekli izlenmesine ve davranışlarının yönlendirilmesine neden olabilir.
2.Dünyada ve Türkiye'de İklim Kanunu Uygulamaları: Genel Durum ve Olumlu Yönler
İklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası iş birliğinin temelini oluşturan Paris Anlaşması, küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi dönemin 1,5°C veya en kötü ihtimalle 2°C altında tutmayı hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak için ülkeler, kendi koşullarına göre belirledikleri Ulusal Katkı Beyanları (NDC) ile emisyon azaltım taahhütleri vermektedir. Kyoto Protokolü gibi daha önceki anlaşmalar da emisyon ticaret sistemleri gibi mekanizmalara öncülük etmiştir.

Birçok ülke ve bölge, Paris Anlaşması hedeflerini dikkate alarak kendi ulusal bağlamlarında iklim politikalarını uygulamak için kapsamlı yasalar çıkarmıştır. Türkiye’de 2021’de yürürlüğe giren anlaşmanın temel hedefi küresel sıcaklık artışını 2 derece altında tutmak, mümkünse 1,5 derece ile sınırlamak; ayrıca emisyon azaltım hedeflerine yönelik ülkeleri teşvik eden bir çerçeve sunuyor. Bu kanunların temel araçları ve olumlu hedefleri şunlardır:
1. Emisyon Ticaret Sistemleri (ETS) ve Karbon Vergileri: Karbon fiyatlandırması, emisyonların maliyetini artırarak kirletici faaliyetleri caydırmayı ve daha temiz alternatiflere yönlendirmeyi hedefler. AB ETS'si bunun en bilinen örneğidir. ETS (Emisyon Ticareti Sistemi - Emission Trading System), karbon emisyonlarını sınırlamak ve ekonomik araçlarla çevre politikalarını yönetmek için tasarlanmış bir piyasa temelli mekanizmadır. Temel prensibi, "kirleten öder" (polluter pays) ilkesine dayanır.
2. Yenilenebilir Enerji Teşvikleri ve Hedefleri: Güneş, rüzgâr gibi temiz enerji kaynaklarının yaygınlaşmasını sağlamak için sübvansiyonlar, alım garantileri ve yasal olarak bağlayıcı yenilenebilir enerji oranları belirlenmesi.
3. Enerji Verimliliği Standartları: Binalarda, araçlarda ve endüstride enerji tüketimini azaltmaya yönelik zorunlu standartların getirilmesi.
4. Fosil Yakıt Sübvansiyonlarının Kaldırılması: Temiz enerjinin rekabet gücünü artırmak amacıyla fosil yakıtlara sağlanan desteğin kesilmesi.

5. Ulaşım ve Sanayi Sektörü Düzenlemeleri: Elektrikli araçların teşviki, toplu taşıma yatırımları, endüstriyel süreçlerde emisyon azaltım teknolojilerinin kullanılması.
6. Uyum Politikaları: Kuraklık, sel, aşırı hava olayları gibi iklim değişikliği etkilerine karşı altyapıyı güçlendirme, tarım tekniklerini uyarlama ve erken uyarı sistemleri kurma.
7. Net Sıfır Emisyon Hedefleri: Genellikle 2050 veya 2060 gibi uzun vadeli tarihlerde, salınan sera gazı miktarını atmosferden uzaklaştırılan miktarla dengelemeyi hedefleyen yasal taahhütler (örn. Birleşik Krallık'ın 2050 Net Sıfır Yasası, Almanya'nın 2045 hedefi).
8. Şeffaflık ve Raporlama Yükümlülükleri: Şirketlerin ve kamu kurumlarının emisyonlarını düzenli olarak raporlaması.
Türkiye'nin iklim kanunu teklifi de bu küresel eğilimlere paralel hedefler içermektedir: yeşil büyüme, net sıfır emisyon (2053 hedefi), emisyon azaltım ve uyum faaliyetlerinin yasal çerçevesini çizme, "iklim adaleti" ve "adil geçiş" gibi ilkeleri benimseme ve İklim Değişikliği Başkanlığı'nı yetkilendirme. Bu hedefler, prensipte çevresel sürdürülebilirliği sağlama ve gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir ülke bırakma amacı taşımaktadır. Türkiye'nin yenilenebilir enerji yatırımlarını teşvik etmesi, karbon salımını sınırlama çabaları ve iklim değişikliğine uyum stratejileri, bu olumlu çerçevede atılan adımlardır.
3.Madalyonun Diğer Yüzü: Kritik Bakış Açıları, Küresel Güçlerin Projeleri
İklim kanunları ve bu kapsamda yürütülen küresel politikalar, iyi niyetli çevresel amaçların ötesinde, farklı ve daha karanlık amaçlara hizmet edebileceği şüphesiyle de değerlendirilmektedir. Özellikle, iklim değişikliği projeleri, belirli "küresel güçlerin" veya "elitlerin" kontrol ve tahakküm projelerinin bir aracı olarak görülmektedir.
Kanadalı yazar ve aktivist Naomi Klein, “This Changes Everything: Capitalism vs. the Climate” (İşte Bu Her Şeyi Değiştirir) adlı kitabında, Paris Anlaşması’nın başarısızlığa mahkûm olduğunu çünkü iklim krizini tetikleyen ekonomik sistemi sorgulamadığını dile getirmektedir.

Anlaşmaya eleştiri getirenler arasında eski NASA çalışanı ve iklim bilimci Profesör James Hansen de var. Hansen, yaptırım yerine “boş vaatler” içerdiği gerekçesiyle anlaşmayı "sahtekârlık" ve "aldatmaca" olarak nitelendiriyor.
3.1. Çıkar Amaçlı Küresel Güç Odakları
İklim değişikliği, 21. yüzyılın en kritik küresel sorunlarından biri haline gelirken, bu alanda yapılan düzenlemeler ve uluslararası anlaşmalar, ekonomik ve siyasi güç mücadelesinin yeni bir cephesini oluşturuyor. Küresel güç odakları, iklim politikalarını bir "yeşil hegemonya" aracı olarak kullanarak dünya düzenini şekillendirmeye çalışıyor. Devletlerin yanı sıra, küresel ölçekte etki sahibi olan devlet dışı aktörler de bulunmaktadır:
• Çok Uluslu Şirketler ve Finans Kuruluşları: Büyük holdingler, yatırım fonları ve uluslararası bankalar, devasa ekonomik güçleriyle piyasaları etkileyebilir, devletlerin politikalarını lobicilik faaliyetleriyle yönlendirebilir ve küresel servetin önemli bir kısmını kontrol edebilirler. Bunların temel motivasyonu genellikle kar maksimizasyonu ve ekonomik nüfuzlarını artırmaktır.
Big Tech’in Karbon Nötr Vaadi: Google, Amazon ve Microsoft, "net sıfır emisyon" hedefleriyle enerji politikalarını etkiliyor.
Fosil Yakıt Devlerinin Dönüşümü: Shell, BP gibi şirketler, yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelerek kendilerini "yeşil" olarak pazarlıyor.
ESG Yatırımları ve Finansal Kontrol: Vanguard, BlackRock gibi fonlar, iklim kriterlerini dayatarak şirketleri dizginliyor.
• Uluslararası Kuruluşlar: Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu gibi kuruluşlar, uluslararası normları ve kuralları belirleme gücüne sahip olsalar da genellikle üye devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri veya büyük güçlerin etkisinde kaldıkları yönünde eleştiriler almaktadır.

• Etki Ağları ve Düşünce Kuruluşları (Think Tankler): Belirli ideolojik veya politik ajandaları olan düşünce kuruluşları, medya organları ve sivil toplum kuruluşları da kamuoyunu etkileyerek ve politika yapıcılara öneriler sunarak küresel düzeyde etkili olmaya çalışabilmektedir.
3.2.Küresel Güç Odaklarının Başlıca Aktörleri
a) Birleşmiş Milletler (UN), IPCC, WEF gibi yapılar BM’nin bir organı olan IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli), iklim bilimini yorumlayarak dünyaya yön veren raporlar yayınlar.
WEF (Dünya Ekonomik Forumu), “Great Reset (Büyük Sıfırlama)” vizyonunu ortaya atarak, iklim krizini kullanarak yeni bir ekonomik-toplumsal düzen önermektedir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) çerçevesinde küresel bir yaşam biçimi dayatılmak istenir.
b) Gelişmiş Batı Ülkeleri ve AB
Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı ile karbon ayak izi üzerinden ticaret kontrolü sağlanmaktadır. Az gelişmiş ülkeler, bu düzenlemelere uymadıkları gerekçesiyle dışlanabilmekte ve ambargo uygulanmaktadır.
c) Finansal Elitler ve Büyük Şirketler
BlackRock, Vanguard, Rockefeller Foundation gibi büyük fonlar, çevre duyarlılığı etiketiyle “yeşil finans” alanını domine etmektedir. “ESG” (Çevresel, Sosyal ve Yönetişim) puanlama sistemi ile şirketler ve ülkeler kategorize edilmekte; düşük puan alanlar sistem dışına itilmektedir.
3.3. İklim Kanunlarıyla Kurulan Yeni Kontrol Mekanizmaları
➤ Karbon Vergileri ve Ticaret Sınırlamaları
Ülkelerarası ticaret karbon salımı verisine göre yönlendiriliyor. Az gelişmiş ülkeler rekabet dışı bırakılabiliyor.
Zorunlu karbon sertifikalarıyla uluslararası sistemin dışına itilebiliyor.

➤ Tarım ve Hayvancılığa Müdahale
İklim gerekçesiyle et üretimi, gübre kullanımı, çiftçilik faaliyetleri sınırlanıyor.
Gıda üretimi, GDO ve laboratuvar ürünü protein gibi yeni üretim modellerine kaydırılıyor.
➤ Mülkiyet ve Enerji Kullanımı Kontrolü
“Sıfır Karbon” hedefiyle konut ısıtma sistemleri, araç kullanımı, özel ulaşım gibi birçok yaşam alanı sınırlandırılıyor.
“Senin hiçbir şeyin olmayacak ama mutlu olacaksın” söylemiyle mülkiyet hakkı sorgulanıyor (WEF raporları).
➤ Toplum Mühendisliği ve İdeolojik Dönüşüm
• Yeni nesillere “ekolojik suçluluk” duygusu aşılanıyor. Batılı yaşam tarzı (tek çocuk, et yeme, araba kullanma) kutsanırken, geleneksel toplum yapısı zayıflatılıyor. Eğitim, medya ve popüler kültür aracılığıyla yeni bir “iklim dini” inşa ediliyor.
3.4. Eleştirel Değerlendirme ve Alternatif Perspektifler
İklim değişikliği inkâr edilemez bir gerçeklik olsa da bu sürecin küresel güç odakları tarafından tek kutuplu ve merkeziyetçi bir dünya düzeni kurmak için araçsallaştırıldığı açıktır. Gerçek çevreci yaklaşımlar, merkezi planlamadan çok yerel yönetimleri, toplumsal katılımı ve adil kaynak dağılımını savunmalıdır. Gelişmekte olan ülkelerin bağımsız enerji ve tarım politikaları geliştirmesi hayati önem taşımaktadır.
Bu perspektiften bakıldığında, iklim kanunlarının arkasına saklanan potansiyel gizli ajandalar ve bunların hedefleri şu şekilde yorumlanabilir:

1. Karbon Fiyatlandırması: Yeni Bir Finansal Kölelik ve Servet Transferi Aracı:
o Karbon vergileri, emisyon ticaret sistemleri (ETS) ve karbon kredileri, verimli bir emisyon azaltım aracı olarak sunulsa da aslında yeni bir küresel finansal kontrol mekanizmasıdır. Bu sistemler, karbonu soyut bir "meta" haline getirerek, belirli ulusüstü finans kuruluşları ve dev şirketler tarafından kontrol edilen devasa, şeffaf olmayan piyasalar oluşturabilir. Bu piyasalar aracılığıyla yeni vergiler ve yükümlülükler getirilir, ekonomik faaliyetler sınırlanır ve servet halktan alınıp finansal oligarklara aktarılır.
o Küresel güçlerin temel hedeflerinden biri, insanlığı ekonomik olarak köleleştirmek ve tek merkezden yönetilen, borç (riba) ve manipülasyon temelli bir küresel ekonomik sistem kurmaktır. Karbon piyasaları ve vergileri, bu sistemin "çevre koruma" kisvesi altında inşa edildiği sofistike araçlar olarak görülür. Ekonomik kontrol, toplumu boyunduruk altına alma planının merkezindedir.
2. "Net Sıfır" Hedefleri ve Hayat Tarzı Kısıtlamaları: Ferdi Özgürlüklerin Kısıtlanması:
o İddialı çevresel hedefler olarak sunulan net sıfır emisyon taahhütleri (mesela 2050/2053 hedefleri), aslında dünya nüfusunun hayat tarzını, tüketim alışkanlıklarını, seyahat özgürlüğünü ve enerji kullanımını radikal bir şekilde kısıtlamak için kullanılan bir gerekçedir. Ulaşımda (uçakla kısa mesafe seyahatlerinin yasaklanması, ferdi araç kullanımının zorlaştırılması), gıdada (et tüketiminin azaltılmasına yönelik baskılar, GDO veya böcek bazlı proteinlerin teşviki), barınmada (zorunlu yalıtım ve enerji standartları) getirilen düzenlemeler, insanları merkezi sistemlere ve otoritelere bağımlı hale getirmeyi hedeflemektedir.
o Mesela "15 dakikalık şehirler" konsepti gibi kentsel planlama yaklaşımları veya ferdi karbon ayak izini takip etme ve sınırlama önerileri, bu yorum çerçevesinde hayat tarzı kısıtlamalarının somut örnekleri olarak sunulmaktadır.
o Küresel güçlerin amaçlarından biri, ferdi özgürlükleri ortadan kaldırmak ve insanları sıkı bir kontrol altında tutmaktır. "Çevreyi kurtarma" söylemi altında getirilen hayat tarzı düzenlemeleri ve kısıtlamalar, bu kontrol ağının bir parçası olarak yorumlanır. Geleneksel hayat biçimlerinin ve bağımsızlığın baltalanması, manevi bağları zayıflatma amacı da taşıyabilir.

3. Uluslararası Çerçeveler ve Uyum Zorunlulukları: Ulusal Egemenliğin Aşınması:
o Paris Anlaşması, AB Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası ve bölgesel çerçeveler, metinde iş birliği olarak sunulsa da, ulus devletlerin egemenliklerini kademeli olarak aşındıran ve karar alma süreçlerini ulusüstü otoritelerin kontrolüne devreden projelerdir. Ülkelerin yönetici otoriteleri ve ulusal kanunları, küresel bir plana zorunlu uyumun sonuçları olarak görülür. Türkiye'deki İklim Değişikliği Başkanlığı gibi ulusal kurumların geniş yetkileri (veri toplama, piyasa düzenleme), bu küresel yapının ulusal düzeydeki uzantıları olarak algılanır.
o Tek dünya düzeni veya tek merkezden yönetilen küresel bir hükümet ideali, Küresel güçlerin temel hedeflerindendir. Ulus devletlerin zayıflatılması, ortak küresel kuralların ve ulusüstü otoritelerin (BM'ye bağlı organlar, uluslararası finans kuruluşları vb.) güçlendirilmesi, bu amaca hizmet eder. Uluslararası iş birliği, bu yorumda, egemenliklerin sessiz ve rızaya dayalı devri olarak görülür.
4. Veri Toplama ve Gözetim: Tam Kontrol ve Dijital Esaret:
o İklim kanunlarıyla yetkilendirilen kurumların (Türkiye'de İklim Değişikliği Başkanlığı) geniş veri toplama yetkileri, "düzenlemenin uygulanması için gerekli" olarak sunulsa da devasa bir gözetim ve denetim ağı kurma amacı taşıyabilir. Kimin ne kadar enerji tükettiği, nasıl seyahat ettiği, ne satın aldığı gibi detaylı verilerin merkezi olarak toplanması, "karbon ayak izi" veya benzeri metrikler üzerinden bireylerin ve şirketlerin puanlandırılarak davranışlarının yönlendirilmesine ve kontrol edilmesine imkân tanıyabilir.
o Mesela Dijital kimlik projeleri, Merkezi Banka Dijital Para Birimleri (CBDC) ve Çin'deki Sosyal Kredi Sistemi örnekleri, bu gözetim ve kontrol mekanizmalarının somutlaşmış halleri veya potansiyel gelecekleri olarak sunulmaktadır. Bu sistemlerin iklim hedefleriyle ("yeşil" davranışları puanlama) entegre edilebileceği endişesi dikkate alınabilecek bir konudur.
o Küresel güçlerin bir alameti farikası, insanları tam olarak kontrol altında tutmak için her şeyi bilen ve her şeyi izleyen bir sistem kurmaktır. Dijitalleşme ve veri toplama yetkileri, insanları izlenebilir, puanlanabilir ve sisteme tam bağımlı "kaynaklara" dönüştürme planının bir parçası olarak görülür. Bu, kişisel mahremiyetin ve hürriyetin tamamen ortadan kalkmasına yönelik bir adım olarak kabul edilebilir.

5. "Adil Geçiş" ve Toplumsal Dönüşüm veya Toplumsal Düzeni Bozma:
o Sosyal adaleti sağlama olarak sunulan "adil geçiş" kavramı, bu perspektiften, fosil yakıt sektöründeki işlerin kaybedilmesi, geleneksel tarım ve sanayi uygulamalarının baskılanması yoluyla milyonlarca insanın hayat kaynaklarının tüketilmesi/sınırlandırılması ve toplumun belirli bir "yeşil" ideoloji etrafında radikal bir şekilde yeniden şekillendirilmesi için kullanılan bir retoriktir. Geçişin "adil" olmadığı, aksine belirli kesimlerin mağdur edileceği ve toplumdaki direncin kırılmaya çalışılacağı bir tez olarak gündeme gelmektedir. Bu dönüşüm, küresel elitlerin çıkarlarına hizmet edecek yeni bir toplumsal düzenin inşası anlamını da taşımaktadır.
o Küresel güçlerin amacı, toplumu mevcut ahlaki, sosyal ve ekonomik düzeninden kopararak kendi kontrolü altındaki yeni, maneviyattan uzak bir düzene sokmaktır. "Adil geçiş" adı altındaki köklü toplumsal ve ekonomik dönüşümler, bu kopuşu hızlandırmak, toplumdaki istikrarı bozmak ve insanları yeni sisteme entegre olmaya zorlamak için kullanılabilir. Bu, aynı zamanda Büyük Reset (Great Reset) gibi projelerle de ilişkilendirilir.
4. Küresel güçlerin Projeleri ve İklim Kanunları Arasında İlgi Kurulabilecek Alanlar
İklim kanunlarının somut politika araçları ile Küresel güçlerin hedefleri arasında bir bağlantı kurulabilir.
Politikalar Çıkar Amaçlı Küresel güçlerin Hedefleri
Karbon Piyasaları ve Vergiler ↔ Ekonomik Kontrol ve Yeni Finansal Kölelik Sistemi Kurma.
Net Sıfır Hedefleri ve Hayat Tarzı Kısıtlamaları ↔ Ferdi Özgürlükleri Kısıtlama ve Nüfus Kontrolü.
Uluslararası İklim Çerçeveleri ve Uyum ↔ Ulusal Egemenliği Aşındırma ve Tek Dünya Yönetimi İnşası.
Veri Toplama ve Gözetim Yetkileri ↔ Tam Gözetim Devleti Kurma ve Dijital Esaret.
"Adil Geçiş" Kavramı ↔ Toplumsal Düzeni Bozma ve İdeolojik Dönüşümle Yeni Düzene Hizmet Etme.
Bu perspektiften bakıldığında, iklim kanunları ve politikaları, çevreyi koruma gibi olumlu bir amaçla sunulsa da aslında küresel güçlerin ve çıkar amaçlı küresel güç odaklarının nihai hedeflerine (küresel hakimiyet, insanlığı kontrol etme, geleneksel yapıları yıkma) ulaşmak için kullanılan sofistike bir "araç" veya "kılıf"tır. İklim değişikliği olayı, bu büyük projenin kamuoyunu ikna etmek ve rızasını almak için kullanılan bir "yapay kriz" veya "aldatma" olarak görülebilir.

5. Madalyonun İki Yüzünü Nasıl Anlamalıyız, Neler Yapmalıyız?
İklim değişikliğinin bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek olduğu ve gezegenimiz için ciddi tehditler oluşturduğu geniş çapta kabul görmektedir. Bu nedenle, emisyonları azaltma ve iklim değişikliğine uyum sağlama çabaları zorunludur. İklim kanunları, bu mücadelede önemli bir yasal çerçeve sunmaktadır ve olumlu hedeflere ulaşma potansiyeli taşımaktadır.
Ancak, herhangi bir büyük ölçekli politika veya düzenleme paketi gibi, iklim kanunlarının uygulanması da potansiyel riskler ve zorlukları gündeme getirmektedir. Karbon fiyatlandırması gibi mekanizmaların ekonomik etkileri, adil olmayan vergi dağılımlarına ve zengin-fakir arasındaki uçurumun açılmasına yol açabilir. Geniş yetkilere sahip merkezi otoritelerin kurulması, şeffaflık ve hesap verebilirlik sorunlarını gündeme getirebilir. Dijitalleşmenin getirdiği takip imkanları, kişisel mahremiyet ve özgürlükler açısından endişeler oluşturabilir. Uluslararası uyum süreçleri, ulusal çıkarlar ve egemenlik açısından dikkatli yönetim gerektirir. "Adil geçiş"in pratikte nasıl uygulanacağı, toplumsal uyum açısından kritik öneme sahip bir konu olarak ortaya çıkmaktadır.
Ortaya konan bütün bu ciddi riskler ve problemler, iklim kanunlarını çok daha büyük, kötü niyetli ve gizli bir planın parçası olarak gündeme taşıyabilir. İklim değişikliği krizinin kendisinin bir aldatma olduğu veya bu krizin küresel bir diktatörlük kurmak için kullanıldığı değerlendirmeleri, mevcut belirsizliklerden ve güvensizlik ortamından beslenmektedir.
Gerçeklik, genellikle uç noktadaki yorumların arasında bir yerdedir, yani haddi vasattır. İklim değişikliğiyle mücadele gereklidir ve iklim kanunları bu mücadelede önemli bir araçtır. Ancak, bu yasaların nasıl formüle edildiği, kimlerin lobi faaliyetleriyle etkilendiği, uygulama mekanizmalarının ne kadar şeffaf olduğu, ferdi özgürlükler ve ulusal egemenlik üzerindeki etkileri, ekonomik ve sosyal adalet ilkelerine ne kadar uyulduğu gibi konuların dikkatle incelenmesi ve sürekli denetlenmesi gerekmektedir.
5.1.“Mütevazı Hayat” Veya Günümüzün Popüler Tabiriyle “Minimalizm”
İklim değişikliği artık inkâr edilemez bir gerçekliktir. İnsan faaliyetleri sonucunda gezegenimiz ciddi biçimde kirlenmiştir. Bu küresel sorunun çözümü, hayat biçimlerimizi gözden geçirmekten geçmektedir. Said Nursi’nin telif ettiği İktisat Risalesinin öne sürdüğü prensipler, “Mütevazı Hayat” veya günümüzün popüler tabiriyle “Minimalizm” gibi yaklaşımlar bu noktada bir çıkış yolu sunmaktadır. Her ne kadar farklı motivasyonlar ve temeller üzerine inşa edilmiş olsalar da hayata ve maddi varlıklara yaklaşım biçimlerinde dikkat çekici ortak noktalar bulunmaktadır. Özetle, İktisat Risalesi ve minimalizm, farklı felsefi ve manevi zeminlere sahip olsalar da gereksiz tüketim ve israftan kaçınma, maddi varlıklara dengeli yaklaşma ve mevcutla yetinerek manevi veya zihinsel bir huzur arayışı gibi pratik yaşam biçimleri açısından önemli kesişim noktalarına sahiptir. İktisat Risalesi, minimalist bir yaşam tarzı sürmek isteyen bir mümin için bu tercihe derinlikli bir manevi boyut ve motivasyon katabilirken, minimalizm de İktisat Risalesindeki prensiplerin modern dünyada nasıl somutlaştırılabileceğine dair pratik örnekler sunabilir. Her ikisi de temelde “az, çoktur.” felsefesinin farklı tezahürleridir.

"Minimalizm", gereksiz eşyalardan arınma, deneyimlere odaklanma ve tüketimi bilinçli olarak azaltma felsefesidir. "Mütevazı Hayat" veya "İktisat Risalesindeki benzer prensipler de israftan kaçınmayı, kaynakları verimli kullanmayı ve doğayla daha uyumlu yaşamayı içerir. Daha az alışveriş yapmak, ikinci el eşyaları değerlendirmek, tamir edilebilir ürünleri tercih etmek, enerji ve su tüketimini azaltmak, toplu taşıma veya bisiklet kullanmak, yerel ve mevsimlik gıdalarla beslenmek gibi pratikler minimalizmin ve mütevazı bir yaşamın parçalarıdır. Bu tercihler, doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltır.
Temel Bağlantılar İktisat Risalesi Minimalizm
Lüks ve israfın ruhu hastalandırdığını söyler. Aşırı tüketimin ruhu yorduğunu, mutluluğu azalttığını savunur.
Zaruri ihtiyaçla keyfi tüketim arasında net ayrım yapar. "Gereksiz her şey yük ve strestir" der; sadece ihtiyaç duyulan eşyaları tutmayı önerir.
Kanaat ile insanın özgürleşeceğini ve şükre ulaşacağını anlatır. Sahip olduklarının değerini bilerek tatmin olmanın mutluluğunu vurgular.
İktisadı hem maddi hem manevi bereketin sebebi sayar. Az eşya ile daha anlamlı bir hayat sürme, zihinsel ferahlığı getirir.
Tüketimin artmasının insanı bağımlı ve mutsuz edeceğini söyler. Aşırı tüketimin stres, borç ve tatminsizlik getirdiğini söyler.

5.2. Fıtrata Dönüş ve “Kendine Dikkat Et!”
Varlıkların en şereflisi olarak yeryüzüne gönderilen insan, fıtrat kanunu gereği doğalla yani fıtri olanla beslenme eğilimindedir. Ancak, modern küresel sistemin dayattığı hayat ve üretim biçimleri bu akışı bozmuştur. Özellikle tarımda karşılaşılan temel problemler, aşırı kimyasal gübre ve tarımsal ilaç (pestisit) kullanımıdır.
Bu durum, bitkisel organizmaları yetiştirme aşamasında adeta zehirlemekte, toprağın ve ürünün doğal yapısını bozmaktadır. Bu tür kimyasallara maruz kalmış ürünleri tüketen insan vücudunda ve hücrelerinde zamanla çeşitli bozulmalar, deformasyonlar meydana gelebileceğine dair endişeler bulunmaktadır.
Bu sağlık sorunları ortaya çıktığında, küresel güçler veya sistemler, kişileri ilaç endüstrisine bağımlı hale getirerek devreye girmektedir. Sağlıksız gıda tüketimi sonucu ortaya çıkan hastalıkların, insanları ilaç endüstrisine bağımlı hale getirdiğini söylemek mümkündür. Buna modern toplumlardaki kronik hastalık oranlarının yüksekliğini (diyabet, kalp rahatsızlıkları, otoimmün hastalıklar vb.) ve bu hastalıklara yönelik ilaç kullanımının yaygınlığını gösterebiliriz. Buna göre, sağlıksız gıdalar hastalığı tetikler, ilaçlar ise semptomları yöneterek (tedavi etmek yerine) sürekli bir gelir kaynağı oluşturur.
Fabrika emisyonları, fosil yakıt kullanımı (araçlar, enerji üretimi), ormansızlaşma, plansız kentleşme ve atık yönetimi sorunları gibi insan faaliyetleri atmosferdeki sera gazı miktarını artırarak küresel ısınmaya ve dolayısıyla iklim değişikliğine neden olmaktadır. Artan sıcaklık ortalamaları, aşırı hava olayları (şiddetli seller, uzun süreli kuraklıklar, kasırgalar), buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması, hava, su ve topraktaki kimyasal atık birikimi bu gerçekliğin somut örnekleridir.
5.2.1.Fıtrat ve Doğal Beslenme: İnsanın doğal yapısının (fıtratının) doğalla ve fıtri olanla uyumlu olduğunu, bedensel ve ruhsal sağlığının bu uyuma bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Modern tarım ve gıda endüstrisinin bu fıtri bağı kopardığını görmek gerekir. İşlenmemiş, katkısız gıdalarla beslenmek, sebze ve meyveleri doğal olgunlaşma dönemlerinde tüketmek, geleneksel yöntemlerle üretilmiş fermente gıdaları tercih etmek gibi yaklaşımlar fıtri beslenmeye örnek gösterilebilir. Buna karşılık, yüksek oranda işlenmiş, katkı maddesi içeren, besin değeri düşürülmüş modern gıdalar metne göre fıtrata aykırıdır.

5.2.2.Küresel Sistem, Tarım ve Kimyasallar:
Mevcut küresel ekonomik sistemin (kapitalizmin) kâr odaklı yapısı nedeniyle gıda üretiminde verimliliği ve maliyet düşürmeyi önceliklendirdiğini, bunun da kimyasal gübre ve pestisit kullanımını yaygınlaştırdığı bir gerçektir. Monokültür tarım (aynı ürünün geniş alanlarda sürekli yetiştirilmesi) zararlı popülasyonunu artırır ve daha fazla pestisit kullanımını teşvik eder. Kimyasal gübreler toprağın doğal dengesini bozabilir. Pestisit kalıntıları meyve, sebze ve tahıllarda bulunabilir. Örneğin, bir araştırmada belirli bir pestisitin arılar üzerindeki zararlı etkileri veya başka bir pestisitin suda birikerek su canlılarına zarar vermesi, kimyasalların ekosistemi zehirlediği argümanını destekleyen örneklerdir.
5.2.3. Gıda Kimyasalları ve Sağlık Etkileri: Bilimsel araştırmalar pestisitlerin ve bazı kimyasal gübre bileşenlerinin potansiyel sağlık riskleri taşıdığını göstermektedir (örneğin, bazı pestisitlerin endokrin sistem disruptörü olabileceği, sinir sistemi üzerinde etkileri olabileceği veya uzun vadede bazı kanser türleriyle ilişkilendirilebileceği yönünde bulgular vardır). Araştırmalar, bazı pestisitlere yüksek düzeyde maruz kalmanın sinir sistemi rahatsızlıkları, üreme sorunları veya kanser riskinde artışla ilişkilendirilebileceğini öne sürmüştür.
6.Bizler İklim Değişimini Pozitif Yönde Değiştirmek İçin Neler Yapabiliriz?
(Yarın Hakk’ın Divanına Varınca, Alır Hakkını Karınca)
Karıncanın bile hakkının gözetildiği bir mirasın temsilcileri olarak Türkiye özelinde iklim kanunlarındaki problemleri telafi etmek için günlük hayatta yapılabilecekler vardır.
1. Ormansızlaşmayı ve Doğal Alan Kaybını Önlemeye Destek Olmak
• Yerel fidan dikim kampanyalarına aktif katılmak.
• Piknik ve doğa gezilerinde ateş yakmaktan kaçınmak.
• Orman alanlarına zarar verebilecek projelere karşı imza kampanyalarına destek vermek.

2. Su Yönetimi Eksiklerini Gidermek İçin Su Kullanımını Bilinçlendirmek
• Türkiye'de su yasalarının ve su havzalarının korunması yetersiz; bu yüzden:
o Çamaşır ve bulaşık makinelerini tam dolmadan çalıştırmamak.
o Yağmur suyu toplama sistemleri (basit varil sistemleri) kurarak bahçe sulamasında kullanmak.
3. Şehir Planlama ve Yeşil Alan Yetersizliğine Karşı Duyarlılık Geliştirmek
• Şehir içinde yapılaşmanın değil, yeşil alanların korunmasını savunan kampanyalara destek vermek.
• Belediyelerin park ve yeşil alan projelerine katılmak ve öneriler sunmak.
4. Atık Yönetimi ve Geri Dönüşüm Eksikliklerini Kişisel Düzeyde Düzeltmek
• Türkiye’de geri dönüşüm altyapısı her yerde eşit değil; bu yüzden
o Atıkları evde ayırmak ve geri dönüşüm merkezlerine bizzat ulaştırmak.
o Kompost yaparak organik atıkları çöpe göndermemek (özellikle ev tipi küçük kompost kutuları kullanılabilir).
5. Yenilenebilir Enerji Kullanımını Teşvik Etmek
• Türkiye’nin enerji dönüşümü hedefleri var ama uygulamada problemler yaşanıyor
o Balkon, çatı gibi yerlerde mini güneş paneli sistemleri kurmak.
o Elektrik tedarikçini seçerken yenilenebilir kaynaklardan üretim yapanları tercih etmek.
6. İklim Dayanıklı Tarım ve Yerel Üreticiye Destek Vermek
• İklim değişikliği, özellikle Türkiye'de tarımı etkiliyor:
o Mevsimlik, yerel ve organik tarım yapan çiftçileri desteklemek.
o Market yerine üretici pazarlarından alışveriş yapmak.
o İsrafı önlemek için tüketebileceğin kadar almak.
7. Fosil Yakıta Bağımlılığı Azaltmaya Kişisel Destek Vermek
• Türkiye hâlâ fosil yakıta (özellikle kömüre) ciddi yatırım yapıyor:
o Mümkünse elektrikli araç, hibrit araç tercih etmek.
o Araçsız günler düzenlemek (haftada 1 gün toplu taşıma veya bisiklet günü belirlemek).
8. İklim Adaleti ve Sosyal Farkındalık İçin Sesini Yükseltmek
• Türkiye'de iklim yasası halk katılımını yeterince içermiyor:
o Mahallende, okulunda veya iş yerinde iklim bilinci artırıcı seminerler veya etkinlikler organize etmek.
o Sosyal medyada iklim değişikliğine ve Türkiye’nin iklim politikalarına dair bilinçlendirici paylaşımlar yapmak.
9. Hava Kalitesini İyileştirme Çabalarına Katılmak
• Türkiye’de özellikle sanayi bölgelerinde hava kirliliği yüksek:
o Evde zararlı kimyasalların kullanımını azaltmak (örneğin doğal temizlik ürünleri kullanmak).
o Bahçede veya balkonda küçük bitkiler yetiştirerek mikroklima etkisi oluşturmak.
10. İklim Acil Durumlarına Hazırlıklı Olmak ve Eğitim Almak
• Türkiye’de iklim afetlerine (sel, orman yangını, kuraklık) hazırlık seviyesi düşük görünüyor.
o İklim afetleri için temel hazırlık bilgisi edinmek (acil durum çantası hazırlamak gibi).
o İlk yardım ve afet bilinci eğitimlerine katılmak.
11. Enerji Tüketimini Azaltmak ve Yenilenebilir Enerjiye Yönelmek
• Evde gereksiz yanan ışıkları ve elektrikli aletleri kapatmak.
• Enerji verimli (A+++ sınıfı) beyaz eşyalar kullanmak.
• Mümkünse evinde güneş paneli gibi küçük yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak.
12. Dijital Ayak İzine Dikkat Etmek
• Gereksiz e-posta ve dosyaları silerek veri merkezlerindeki enerji tüketimini azalt.
• Akıllı cihazları düşük enerji modlarında kullanmak.

7. Sonuç
Türkiye ve dünyadaki iklim kanunu uygulamaları, çevresel zorluklarla mücadele etmek için atılmış önemli adımlardır. Küresel sıcaklık artışını sınırlama, emisyonları azaltma, yenilenebilir enerjiye geçiş yapma gibi hedefler, insanlık ve gezegen için hayati öneme sahiptir. Türkiye'nin kendi iklim kanunu teklifi de bu doğrultuda olumlu niyetler taşımaktadır.
İklim değişikliği bilimsel bir gerçek olsa da bu mücadele sürecinin potansiyel olarak manipüle edilebileceği veya belirli güç odaklarının çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirilebileceği ihtimaline karşı uyanık olmak esastır. "Küresel iklim kurtarıcıları"nın eylemleri, dikkatle incelenmeli ve "yeni dünya düzeninin mimarları" olma potansiyelleri göz ardı edilmemelidir.
Türkiye'nin kendi İklim Kanunu'nu düzenlerken, çevresel hedeflere ulaşma kararlılığını sürdürmekle birlikte, milli egemenliğini, ekonomik bağımsızlığını ve vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini koruyacak mekanizmaları güçlü bir şekilde yasal metne dahil etmesi kritik önem taşımaktadır. Aksi takdirde, çevresel kaygılarla atılan adımlar, istenmeyen bir "yeşil diktatörlük" veya dışa bağımlılığı artıran bir yapıya dönüşme riskini barındırabilir. Şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirlik, iklim kanunlarının hem çevresel hedeflere ulaşmasını sağlamak hem de olumsuz yönleriyle ilişkilendirilen riskleri en aza indirmek için dikkate alınması gereken en önemli prensiplerdir.
Bununla birlikte, "madalyonun diğer yüzü" de göz ardı edilmemelidir. İklim politikalarının uygulama şekilleri, karbon piyasaları, dijital takip mekanizmaları, uluslararası uyum süreçleri ve hayat tarzı düzenlemeleri, şeffaflık, adalet ve özgürlükler açısından potansiyel riskler barındırmaktadır. Bu riskler, "küreselci" bir ajandanın veya gizli ifsad/zındıka komitelerinin planlarının bir parçası olarak yorumlanabilir. Kurulmak istenen bu yapı, bir gözetim devleti ile siyasi, sosyal, psikolojik ve ekonomik kontrol sisteminin inşası olarak algılanabilir.