Bir köyde hac ibadeti için gerekli şartları taşıyan zengin bir adama köylüler ara ara sorarlar: “Hacca niye gitmiyorsun?” O da: “Daha çağrılmadım” diye mukabelede bulunur. Mürur-u zamanla köylüler aralarında anlaşarak, bu adamı hacca çağırmak için bir plan yaparlar. Plan da akşam karanlığında biri bu adamın evinin çatısına çıkarak: “Ey falane haccın şartlarını taşıdığın halde daha hacca niye gelmiyorsun” diye nida edecek. Ve öyle de olur. Ertesi gün köylüler plandan habersizmiş gibi yaparak adama “Hacca gitmeyi düşünmüyor musun?" diye yine sorarlar. O da: “Dün akşam ben hacca çağrıldım, gideceğim artık” der. Ve hac hazırlıklarına başlar. Hacca gitme zamanı gelir. Köylüler bunun bir plan olduğunu bu adama nasıl açıklarız, diye kara kara düşünmeye başlarlar. En nihayetinde köylüler adama durumu anlatırlar. Derler ki: “Sen hacca çağrılmadın. Hacca gitmen için biz sana bir plan yaptık”. Buna mukabil adam da: “Ben hacca çağrıldım ve gideceğim. Çünkü bu kadar hazırlık yaptım” der. Köylüler bunun bir plan olduğunu ve hacca çağrılmadığını ısrar ederler. Adam: “Madem bir plandı ve madem siz çağırdınız; niye şimdi çağırdınız da daha önce çağırmak aklınıza gelmedi? Beni siz değil, Allah çağırdı. Çünkü size bu çağrıyı yaptıran Allah. Arif olana bir işaret yeter ve ben hacca gidiyorum” der ve gider.

“Namaz, Hâlık-ı Zülcelâl tarafından her yirmi dört saat zarfında tayin edilen vakitlerde manevî huzuruna yapılan bir davettir. Bu davetin şe’nindendir ki, her kalp, kemal-i şevk ve iştiyakla icabet etsin ve mi’racvâri olan o yüksek münâcâta mazhar olsun.”1
Hac da Hâlık-ı Zülcelâl tarafından ma-nevî huzura yapılan bir davettir. Zira Allah (cc) Kur’ân’da: “İnsanlar içinde haccı duyur ki gerek yürüyerek ve gerekse uzak yollardan gelen bineklerle sana gelsinler.”2 diye buyuruyor.
Sevgili Peygamberimiz de (asm): “Kim vefatımdan sonra hac vazifesini yerine getirir ve benim kabrimi de ziyaret ederse, beni hayattayken ziyaret etmiş gibi olur.”3 Hem: “Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim sabit bir hak olur.”4 müjdesinde bulunuyor.
Tercihlerini bu umumî davet ve tavsiyelerden yana kullanıp icabet edenler çağrılmış bahtiyar kişiler demektir. Çünkü yine Allah (cc) Kur’ân’da: “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdıklarında Allah ve Resulünün çağrısına uyun ve şüphesiz bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer.”5 buyurmaktadır.
Kutsal topraklara hicret etmenin semerelerinden bazıları şunlardır: Evvelâ, hicret bir kaçış değil kendini yenileme yani imar etme ameliyesidir. Sâniyen, farklı bir şevk, gayret ve himmetle hasseleri ve duyguları azamî derecede inkişaf ve inbisat peyda ettirmektir. Sâlisen, cüz’î ve küll’î olarak azamî derecede tekâmül etmektir. Râbian, küll’î bir ubudiyet mertebesiyle müşerref olmaktır.
Çağrıya icabet edenler, Allah’ın misafirleridir. Bu öyle bir kazançlı misafirliktir ki “Şu Beyt’e her gün yüz yirmi rahmet iner. Bu rahmetin altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara, yirmisi de ona bakanlara(seyredenlere) verilir.”6

Bu nimetlere kavuştuğunda şunu “Deme ki: ‘Halk içinde ben intihab edildim. Bu meyveler benim ile gösteriliyor. Demek bir meziyetim var.’ Hâyır, hâşâ! Belki herkesten evvel sana verildi; Çünki herkesten ziyade sen müflis ve muhtaç ve müteellim olduğundan en evvel senin eline verildi.”7 İkazını da nazara alarak havf ve reca (korku ve ümit) muvazenesini sırat-ı müstakîmde tutmamak gerekiyor.
Hem Cenab-ı Hak birçok hikmete binaen mühim ve büyük hayırlı işlere ulaşmayı zorlaştırır. Çünkü zorluklar nispetinde azîm mükâfatlar söz konusudur. Azîm mükâfatlar da çetin bir imtihanı iktiza eder. Başta nefis ve şeytan olmak üzere kötü arkadaş ve çevre gibi çok muzır mâniler bu azîm mükâfata engel olmaya çalışmakla çetin olan imtihanı daha da zorlaştırır.
Gurur ve ümitsizlik mâni-i herkemâl olduğundan imtihandaki muvaffakiyet sabır ve metanet nispetinde olacaktır. Ümitsizlik hasıl olduğunda: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”8 emrini hatırlayarak Allah’ın rahmetine güvenip lütfunu kendine yakın hissederek rahatlamak gerekir.
Dipnotlar:
1- İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 3. Ayetin Tefsiri.
2- Hâc Suresi: 27.
3- Dârekutnî, II, 278, H. No: 192
4- Age.
5- Enfâl Suresi: 24.
6- Kenzül Ümman.
7- Sözler, 18. Söz, 1. Nokta.
8- Yusuf Suresi: 87.