"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur markasının özellikleri (3)

M. Latif SALİHOĞLU
21 Mayıs 2025, Çarşamba
Bu vatan ve millete ait olan “Nur markası”nın diğer bazı özelliklerini sıralamaya bugün de devam ediyoruz.

Bugünün ana konusu “mübareze” meselesi. Mübareze, sözlüklerde ifade edildiği üzere çekişme, vuruşma, dövüşme ve düello tarzında kavgalaşma gibi anlamlara geliyor.

Bakalım, Risale-i Nur müellifi Üstad Bediüzzaman, devlet ve hükûmet kuvvetleri ile mübareze meselesi hakkında neler söylüyor.

KİM KİMİNLE MÜBAREZE EDİYOR?

Bediüzzaman Hazretlerinin devlet veya hükûmet kuvvetleriyle çekişmeye-çatışmaya girmek gibi bir düşüncesi olmadığı gibi, talebelerini böyle bir kavganın içine girmekten men ediyor.

Fakat, kendisiyle ve eserleriyle uğraşarak onun gelecek nesiller için düşündüğü hizmetine mani olmaya çalışanları da şiddetle ikaz ederek, onları bu beyhude çabadan vazgeçirmeye çalışıyor. 

Emirdağ Lâhikası isimli eserde yer alan “Adliye Vekili ve Risale-i Nur’la alâkadar mahkemelerin hâkimleri ile bir hasbihaldir” başlıklı uzunca mektubunda, gayet açık ve net ifadelerle onları şu şekilde uyarıyor: “Efendiler! Siz, niçin sebepsiz bizimle ve Risale-i Nur’la uğraşıyorsunuz? Kat’iyen size haber veriyorum ki: Ben ve Risale-i Nur, sizinle değil mübareze, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü, Risale-i Nur ve hakikî şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan, millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar.”

Evet, görüldüğü gibi, Üstad Bediüzzaman, yaşadığı devirde kimse ile mübareze etmek gibi bir gaye ve davranışın içinde değildir. Belki, istikbâlde gelecek ve her türlü mefahirini lekedar edecer, mukaddesatını çiğneyecek, belki mahvedecek olan bîçare nesilleri kurtarmanın derdindedir.

Ama, buna rağmen, yine de kendisiyle uğraşan ve mübarezeye giren gizli din düşmanları var. Onların bir kısmı yüksek mevkilerde bulunan memurlardır. Mütemadiyen korku ve evham pompalıyorlar. Dahası, tepedekilere yaranmak için taciz ve işkencelerde de bulunuyorlar.

Üstad Bediüzzaman, onları da açık bir şekilde ikaz ediyor ve diyor ki: Bakın, bizimle baş edemezsiniz. Risale-i Nur mağlup olmadı ve olmaz. Boşuna uğraşmayın. Bu vatan ve millete yazık olur.

İşte, yine Emirdağ Lâhikası’nda yer alan “Mühim bir suâle hakikatli cevaptır” başlıklı mektupta geçen o uyarıcı ifadeler: “Beraetimizden [Haziran 1944] sonra Denizli’de beni tarassud ile taciz edenlere, büyük amirlerine ve polis müdürü ile müfettişlere dedim: Risale-i Nur’un kabil-i inkâr olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyetle ve dahilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu harika vaziyeti versin? Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, ‘Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor’; veya diyeceksiniz: ‘Gayet inayetkârane bir hıfz-ı İlahîdir.’ 

“Elbette böyle bir dehâ ile mübareze etmek hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır. Ve böyle bir hıfz-ı İlahî ve inayet-i Rabbaniyeye karşı gelmek, firavunane bir temerrüddür.”

Evet, bakın ne kadar net ve mert ifadeler: Biz sizinle mübareze etmiyoruz; varın siz de bizimle mübareze etmekten vazgeçin diyor ve ekliyor: Hem, uğraşsanız da beyhudedir; zira, mağlup edilmez dehâ derecesinde bir manevî kuvvet var. 

HARİKULÂDE BİR ÖLÇÜ: EHL-İ DÜNYA İLE ÇALIŞMAMAK; DÜNYALARINA DA KARIŞMAMAK

Tarihçe-i Hayat isimli eserin, “Eskişehir Hayatı” bölümünde de, Nur Risalelerinde ihdas edilen Kurânî ölçülerle hareket etmenin ehemmiyetini anlatıyor. Bilhassa, Şeyh Said Hadisesine de atıfta bulunarak, ehl-i dünya ve siyaset ile hem çalışmamak, hem de onlarla bir çatışmanın içine girmemek gerektiğini tarihî seyir içinde şöyle ders veriyor:

“Bundan on iki sene evvel [1922-23] Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki mücahedatımı takdir edip beni oraya istediler. Gittim. Gidişatları, benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.

‘Bizimle çalış’ dediler.

“Dedim: Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor, sizinle çalışamaz; fakat size de ilişmez.

“Evet, ilişmedim ve ilişenlere de iştirak etmedim. Çünkü, an’anat-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir bir deha-i askerîyi, an’ane aleyhine çevirmeye maatteessüf bir vesîle oldu. Evet, ben, Ankara reislerinde, husûsan Reisicumhurda bir dehâ hissettim ve dedim: Bu dehayı, kuş kondurmakla [yahut kuşkulandırmakla] an’anat aleyhine çevirmek câiz değildir. Onun için, ne kadar elimden gelmişse dünyalarından çekildim, karışmadım.”

Evet, dünya çapında markalaşan Nur’un mustakim ölçülerine göre işin nirengi noktası işte budur: Ehl-i dünyanın dünyalarına karışmamak ve fakat onlarla birlikte çalışmamak.

(Devamı var)

Okunma Sayısı: 361
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı