Peygamberimizin (asm) Hudeybiye Antlaşması sürecindeki diplomatik yaklaşımı, bugün Gazze’de Filistinliler için yeni bir stratejik yol haritası sunabilir mi?. Ortadoğu coğrafyası, tarih boyunca çatışmaların, sömürünün ve direniş hareketlerinin sahnesi olmuştur. Bugün Gazze’de yaşanan insanî trajedi, askerî yıkım ve siyasî çıkmazlar, bölge halklarını yeni arayışlara yöneltmektedir. Özellikle Filistin direnişinin önemli aktörlerinden Hamas’ın, İsrail karşısında yürüttüğü mücadelede tarihî bir dönüm noktasına yaklaşmakta olduğu açıktır. Bu noktada, İslâm tarihinde dönüm noktası teşkil eden Hudeybiye Antlaşması’nın stratejik önemi hatırlanmalıdır. Peygamberimiz’in (asm) müşriklerle yaptığı bu antlaşma, kısa vadede Müslümanların aleyhine gibi görünse de uzun vadede İslâm’ın yayılışını hızlandırmış, siyasî ve toplumsal zaferin kapılarını aralamıştır.
Hudeybiye Antlaşması, aslında yenilgi görünümlü bir zaferdir.
Hicretin 6. yılında (628), Peygamberimiz, yaklaşık 1400 Müslümanla birlikte umre için Mekke’ye doğru yola çıktı. Müşrikler, Müslümanların şehre girmesine izin vermedi. Gerilim tırmanırken iki taraf arasında Hudeybiye’de bir barış antlaşması yapıldı. Antlaşmanın bazı maddeleri Müslümanlar için zahiren başarısız görünüyordu. O yıl umre yapamayacaklar, bir yıl sonra gelip üç gün kalabileceklerdi.
Mekkeli biri Medine’ye sığınırsa geri verilecekti; ancak Medineli biri Mekke’ye giderse iade edilmeyecekti. On yıl boyunca iki taraf arasında savaş olmayacaktı. Bu şartlar, Sahabeler arasında büyük hayal kırıklığına sebep olmuştu.
Ancak Peygamberimiz’in (asm) ileri görüşlülüğü burada kendini gösterdi. O, savaşın yıpratıcı gücü yerine barışın stratejik imkânlarını seçmişti. Hudeybiye Antlaşması’nın ardından Mekke çevresindeki kabileler İslâm’a daha yakın hale geldi. Ticarî, toplumsal ve kültürel temaslar arttı. Düşmanlık atmosferi dağılınca İslâm’ın mesajı daha kolay ulaştı. İki yıl gibi kısa bir sürede Müslümanların sayısı katlanarak arttı ve Mekke fethedildi. Peygamberimiz’in (asm) diplomatik sabrı ve barış sürecine verdiği önem, nihaî zaferin zeminini hazırladı.
Bugün Gazze, 2007’den bu yana ağır bir abluka altında yaşıyor. Yarım yüzyılı aşan İsrail-Filistin çatışmasının ardından Gazze halkı, sık sık savaşlar, hava saldırıları, ekonomik çöküş ve insanî krizlerle karşı karşıya kaldı. Hamas, İsrail’in varlığını tanımayan sert direniş çizgisiyle biliniyor. Bu çizgi, Filistin halkı için bir onur ve bağımsızlık sembolü olsa da, siyasî sonuçlar açısından kalıcı bir çözüm üretemedi. Gazze, büyük ölçüde izole edildi; altyapı çöktü, genç nesiller umutlarını yitirdi, diplomatik kanallar tıkandı.
Böyle bir tabloda Hudeybiye örneği, Hamas ve genel olarak Filistin siyasetinin önüne önemli bir alternatif strateji koyuyor: Barış sürecini taktiksel bir araç olarak kullanmak. Bu, teslimiyet ya da davadan vazgeçmek değil; tam tersine, uzun vadeli güç birikimi ve uluslararası meşruiyet kazanmak için bir fırsattır.
Bunun için Hudeybiye modelinin stratejik boyutları incelenecek olursa, bazı benzerlikler kurulabilir:
Zaman kazanma ve yeniden yapılanma: Hudeybiye, Müslümanlara askerî çatışmadan uzak, güvenli bir nefes alma alanı sundu. Bu süreçte İslâm toplumu güçlendi. Benzer şekilde Gazze’de, uzun süreli bir ateşkes veya karşılıklı tanıma anlaşması, bölge halkına altyapılarını onarma, ekonomik kalkınma sağlama ve siyasî kurumlarını güçlendirme fırsatı verebilir.
(Devam edecek)