“Tek kişilik otoriter rejim”de demokrasinin, hukukun, temel hak ve hürriyetlerin tasfiyesiyle Türkiye tam bir anaforda. Bunların başında en son âlây-ı vâlâ ile reklâm edilen Cumhurbaşkanı’nın Amerika seyahatiyle su yüzüne çıkan akıbeti belirsiz “dış politika fiyaskoları” geliyor.
Bundandır ki ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump’un Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, “bölge sömürge valisi” edasıyla Türkiye Cumhurbaşkanı’yla ilgili olarak pervasızca “Başkan Trump ‘ona meşruiyet vermeliyim’ dedi, şu an bu oluyor” diye konuşuyor. (gazeteler, 25.9.25)
Tam da Cumhurbaşkanı’nın Trump’la görüşmesi öncesinde Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun “Dışarıda konuşuyorlar, ama Beyaz Saray’a gelmek, ‘Başkanın elini sıkmak için beş dakikanızı ayırabilir misiniz?’ diye Türkiye dahil tüm ülkeler yalvarıyorlar” ifşaatı, olup bitenlerin perde arkasını açığa çıkarıyor. (‘Fox and Friends’ programı, gazeteler, 24.9.25)
İFLASLAR İTİRAF EDİLİYOR…
Vakıa şu ki Cumhurbaşkanı “Ey haydut Netanyahu!” diye İsrail’e verip veriştirirken, Ankara’dakiler soykırıma, zulme arka çıkan Trump’a tek kelime sarf etmekten özenle imtina ediyor.
Oysa “Trump’un Cumhurbaşkanı’nın koltuğunu altına sürüp çekmesi”nin günlerce “iktidara iliştirilmiş medya”da propagandasının tam tersine Oval Ofis’teki görüşmede Ankara’nın hiçbir talebinin karşılanmadığı ifşa oluyor.
Zira Trump’un “dostumdur” dediği Cumhurbaşkanı’na dünya medyası önünde “bu seçim hilelerini iyi bilir” çarpık “övgüsü”ne suskun kalınırken, “stratejik ortak” dedikleri ABD Başkanı’ndan ziyaret öncesi “randevu jesti” olarak başta 22 Eylül tarihli “Cumhurbaşkanı kararı” ile peşinen “alkollü içecekler, binek otomobiller, yaprak tütün, pirinç, makyaj ve cilt bakım ürünleri gibi ‘ABD menşeli’ birçok ürünün ithalatında alınan ek gümrük vergilerinin kaldırılması” garabeti sergilendi.
Keza milyarlarca dolarlık 250 Boeing uçağı siparişi, Rusya’dan 210 dolara alınan doğalgaz yerine binlerce kilometre öteden Amerika’dan 70 milyar dolarlık 614 dolara sıvılaştırılmış gaz alımı benzeri Türkiye’yi yeni dış bağımlılıklara mahkûm eden bir dizi tek taraflı tâvize rağmen hiçbir netice alınmadı.
Öncelikle Türkiye’ye 1.5 milyar dolar ödediği F-35 uçakları verilmezken onlarca milyar dolara mal olan “program”a geri alınmadı. F-16 modernizasyonu ve alımında da bir sonuç alınamadı. S-400 krizi çözülemedi. “Amerika’nın hasımlarıyla ekonomik yollarla mücadelesi (CAATSA) ağır ekonomik yaptırımları” kaldırılmadı. Yıllardır üzerinden seçim propagandası yapılan “Kaan uçağı motorunun verilmediği” Dışişleri Bakanı’nın ikrarıyla su yüzüne çıktı.
En son Erdoğan’ın “yargılamadan muaf tutulması” talebine Trump’un söz verdiği “Halk Bank davası” da Amerikan Yüksek Mahkemesi’nce reddedilerek Türkiye 100 milyonlarca dolar tazminata mahkûm edilmekle karşı karşıya bırakıldı.
EMPERYALLERDEN “MEŞRUİYET ARANMASI!”
Bu arada ABD’nin işgal ortaklarıyla Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin yanıbaşında silahlandırdığı taşeronu SDG/YPG’ye tam desteği devam ediyor. Ayrıca “Cumhurbaşkanı ile ailesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” şantajı sürüyor.
Bu yüzden en son muhalefet belediyelerine operasyonların yanısıra Saray mahfillerince tepeden tertiplendiği belirtilen “o fotoğraf” mizanseniyle tetiklenen tartışmalarla, Meclis’te “biji Apo!” sloganlarıyla, “ünlülere uyuşturucu baskınları”yla ekonominin tükenişi, “süreç”in tıkanması akıbetsizliği, İsrail’le ticaret çarpıklığı gibi dış politika iflasları karartılıyor; ülkenin ve milletin gerçek yakıcı gündeminin sabotesine yelteniliyor.
Ne var ki manipülasyonlar, kumpaslar, komplolar, dezenformasyonlar, uyduruk propagandalar artık işe yaramıyor; “yandaş yorumcular”ca da itiraf edilen fiyaskoların üstü örtülemiyor…