"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üyeler hukukçu değil, kararların temyizi yok

05 Temmuz 2019, Cuma
Hâkimler hukukçu değil askerdi. Mahkemede temyiz yoktu, kararlar hemen infaz ediliyordu. Bediüzzaman Said Nursî mahkemeye çıkarıldığında idam edilenler mahkeme salonundan görülebiliyordu. Örfi İdare, idam edilenleri sehpalarda günlerce asılı tutarak güç ve otoritesini göstermek istiyordu.

Asrın mahkemesi, çağların müdafaası: Divan-ı Harb-i Örfî Şerhi

Dizi-1: HASAN GÜNEŞ
[email protected]

***

Önce protestolarla başlayan 31 Mart neredeyse eski yeniçeri veya Patrona Halil isyanları gibi yakıp yıkmaya dönüştü. İsyana askerler, hamallar, öğrenciler, görevine son verilen memurlar ve kadro dışı bırakılan alaylı subaylar gibi büyük bir kalabalık iştirak etti.  Doğrudan yönetime geçmek gibi bir talepleri yoktu. 

İstekleri ve istemedikleri vardı: Sadrazamı istemeyiz, meclis başkanını istemeyiz ve şeriat isteriz gibi... Bir liderleri yoktu her kafadan bir ses çıkıyordu, mektepli subaylar, milletvekilleri ve gazeteciler birilerine benzetilerek sokakta öldürülüyordu. Kalabalık en sonunda meclise yürüdü. Mebuslar, meclisi terk ederek İstanbul dışında toplanmaya karar verdiler.

Hareket Ordusu idareye el koyuyor

Hadiseler özellikle meclise yapılan baskı büyük tepkiyle karşılandı. İttihatçılar Rumeli’de başta ordu olmak üzere hâkim durumdaydılar. Zaten Osmanlı’nın askerî ve mülkî ağırlığı Avrupa’daydı. İttihatçı subayların yönettiği ve içinde gayrimüslim çetelerin de olduğu Hareket Ordusu İstanbul önlerine geldi ve görüşmeler başladı. Daha sonra da şehirdeki önemli noktaları ele geçirdi. Taşkışla ve Topçu Kışlası civarında isyancılarla şiddetli çatışmalar yaşandı. Kısa sürede isyan sona erdi. Hareket Ordusu verilen sözlerin aksine Yıldız Sarayı’nı kuşattı. Birçok tarihçiye göre II. Abdülhamid 31 Mart isyanını desteklemedi, ancak karşı da çıkmadı, bekledi. Padişah Hareket Ordusu’na direnmeyip Yıldız Sarayı’nı teslim etti. Ancak gelen ordu II. Abdülhamid’i tahttan indirdi ve kurduğu Divan-ı Harb-i Örfî isimli askerî mahkeme ile memlekette uzun süre terör estirdi.

II. Abdülhamid’in Hareket Ordusu’na karşı neden direnmediği hep tartışılmıştır. Bilinen gerekçeler II. Abdülhamid kardeş kanı aksın istemedi. Padişah baştan itibaren tarafsız belki de kararsız kaldığı için askerî birliklerin büyük bir ekseriyeti tavrını İttihatçılardan yana koymuştu. Yıldız kuşatıldığında ise zaten geç kalınmıştı. Topçu bataryaları namlularını saraya çevirmişti.  

Ayrıca Hareket Ordusu’nun temsilcileri padişahı, hedeflerinin sadece isyancılar, Ahrar ve İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti üyeleri olduğu konusunda ikna ettiler. Padişaha ve yakın bürokrasiye dokunmayacaklardı. Hareket Ordusu komutanı Mahmud Şevket Paşa da Sultan II. Abdülhamid’in hâlâ güvendiği paşalardandı. Hızlı yükselişinde padişahın taktığı madalyaların ve iltifatların tesiri büyüktü. 

İsyanın arkasında kimler vardı? Bunu ortaya çıkarmak başta İstanbul’da her türlü yetkiyle donatılmış Divan-ı Harb-i Örfî’nin vazifesiydi. Ancak mahkeme sanki olayın üstünü kapatmak ve muhalifleri yok etmek maksadıyla kurulmuştu. Suçlu suçsuz demeden basit sebeplerle pek çok kişiyi astılar ve hapse mahkûm ettiler.

İsyan Taşkışla’daki Avcı Taburları’nda başlamıştı. Bu taburlar İttihat Terakki’nin erinden subayına kadar özellikle meşrûtiyeti korumak için seçtiği birliklerdi. Mahmud Şevket Paşa, Avcı Taburları’nı İstanbul’a gönderirken onlara bir nutuk çekmiş ve “Sizler sadece asker değil, aynı zamanda hürriyetin nigahbânı (bekçisi, muhafızı) olacaksınız!” demişti.

İsyanın Avcı Taburları’nda başlaması tertip ve komplo ihtimalini kuvvetlendiriyor. Nitekim Kâmil Paşa şüphelendiği için bu birlikleri dağıtmak istemişti. Ancak saray ittihatçıları karşılarına almamak için buna yanaşmadı.

Divan-ı Harb-i Örfî’nin kurulması

Divan-ı Harb-i Örfî şimdiki ifadeyle kısaca Sıkıyönetim Mahkemesi demek… Sıkıyönetime eskiden Örfi İdare yani “geleneklere ve örflere göre idare” denilirdi. “Geleneklerimizde ve örfümüzde hiçbir usûl, adab, adalet, hak, hukuk yok” şeklinde bir iddiaya sahip ifade! Hâlbuki bizim örfümüz, Batı’da engizisyon mahkemelerinin terör estirdiği dönemden beş altı asır önce Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin (ra) adaletiyle ve örfüyle yoğrulmuştu.

Bediüzzaman Said Nursî bir ay kadar Bekirağa Bölüğü denilen işkenceleriyle meşhur zindanda tutulduktan sonra Divan-ı Harb-i Örfî denilen mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme bugünkü İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampusü’nde kurulmuştu. Hâkimler, hukukçu değil askerdi. Mahkemede temyiz yoktu, kararlar hemen infaz ediliyordu. Bediüzzaman Said Nursî mahkemeye çıkarıldığında idam edilenler mahkeme salonundan görülebiliyordu. Örfî İdare, idam edilenleri sehpalarda günlerce asılı tutarak güç ve otoritesini göstermek istiyordu.

Bu açıklamalardan sonra Divan-ı Harb-i Örfî Risalesi’ne geçelim.

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 2532
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı