"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Selahaddin Dede

09 Şubat 2014, Pazar
Gökyüzünün maviliğini siyahlı grili bulutlar esir almış durumda. Dağların eteklerini kaplayan sis, Kargasekmez’i görünmez yapmış.Kırmızı kurdele misali evlerin çatılarını süsleyen kırmızı kiremitlere düşen çiğ damlaları, göz yaşı misali ağır ağır damlıyordu.
 Henüz karın beyaz bir rahmet olarak yeryüzüne inemediği şu günlerde Ocak ayının sonlarına yaklaşmış bulunmaktayız. Kış vagonundan sağnak sağnak bereket pek boşamadı bu mevsimde yeryüzüne. Cadde boyunca, çiğ damlaları altında, ıssız kaldırımlarda yürümekteyim. Karşı kaldırımdan uzun gri paltolu, kısa boylu, nurâni yüzünü süsleyen bembeyaz sakallarına çiğ düşmüş bir dede bastonuna dayanarak ağır ağır yürümekte. Dikkatle inceledim kaldırımda ağır ağır ilerleyen ihtiyarı. Ve hemen sen geldin Selahaddin Dede aklıma. O tatlı sohbetini ve nurlu çehrenden süzülen samimî gülümsemeni o kadar çok özledim ki!
Bilemiyorum şu anda rüyada mıyım? Yaşadıklarıma inanmakta güçlük çekiyorum. Ama artık sen yoksun bunu kabullenmek zorundayım. İki yıldır yokluğuna alışmaya çalışıyorum, ama ne mümkün! Ömür boyu da seni unutacağımı sanmıyorum.
İki yıldır sen yoksun. Bize göre çok uzaklara, dönüşü olmayan bir yola gittin. Belki sen bize yakınsın, ama biz sana çok uzaktayız. Dünya kapısını kapatıp asıl yurdun için bekleme salonundasın. Şuna inanıyorum ki aramızda olmasan da gönlümüzdesin. Aynı zamanda, can-ı gönülden arzu ettiğin yerdesin. Sevdiklerine ve daha da önemlisi Allah’ın sevgilisine (asm) kavuşmanın mutluluğunu yaşadığın yerdesin. Mevlânâ misâli, düğün gününü yaşamaktasın.
Hani hep söylerdin ya bize. ‘’Ben hazırım’’ diye. Ne kadar kutlu bir samimiyetti dilinden dökülenler. Allah’ın sevgili bir kulu olmak, Risale-i Nur Talebesine uygun bir hayat yaşamak... İnşallah Rabbim mekânını cennet bahçelerinden bir bahçe eyler nur yüzlü dedemiz.
 İnsanın fıtratı gereği, ayrılıklar karşısında yüreklerde hissedilen üzüntüler, yağmur damlaları misali gözlerden süzülüyor. Senin ‘’her canlı ölümü tadacaktır’’ Âyet-i kerimesi karşısındaki mutlu bekleyişine kavuşmuş olman bizleri üzdü. Neden mi? Babam hep der ki: Selahaddin Dede gibi yaşlılar bu dünyanın bir paratoneridir. Afetlerden, belâlardan ve daha bir çok kötülüklerden dünyamızı korurlar. Rabbim bizleri onların yüzü suyu hürmetine koruyor. İşte sen bizim duâ kaynağımızdın. Allah senden ebeden razı olsun inşallah. Nerede karşılaşsak hemen duâ ederdin dedeciğim. Sesini hâlâ  işitir gibiyim. Yüzündeki tatlı tebessüm hiç eksik olmazdı. O gönülden ‘’Allah senden ebeden razı olsun, seni muvaffak kılsın, hayırlı Nur Talebesi olmanı nasip etsin, hayırlı hizmetler de daim eylesin’’ (Amin) duâlarını hep yanımda hissediyorum.
Sohbetin bizim evde olduğu Cuma akşamlarını iple çekerdik kardeşimle. Dört gözle seni beklerdik. Kulağımız hep zilde olurdu. Hep duâ ederdim inşallah herkesten önce gelirsinde birlikte bir beş dakika bile olsa oturup sohbet ederiz diye. Soğuk kış akşamlarında hazır olan ıhlamur çayını sana ikram etmek... Uzun yeşil paltonun cebinde hiç eksik etmediğin kardeşimle bana getirdiğin çikolataların sanki cennetten bizlere ikram edilmiş şifalı birer nimetti. Çikolata olmazsa başka bir şey... Artık ne olursa olsun fark etmez... Çikolata, şeker gibi o tatlı sözlerin ise hiçbir şeye değiştirilemezdi.
Duâ et bana ve kardeşime derdim, hep duâ  et bizlere olur mu? Dediğimde dilinden süzüleverirdi o masum yüreğindeki samimiyetinle, içtenliğinle ettiğin duâlar.
    Sokağa her çıktığımda caminin bulunduğu caddeden geçerken hemen aklıma gelirdin. ’’Selahaddin Dede ile karşılaşsam da konuşsam diye içimden geçirirdim. Kalplerden geçenleri duyan ve bilen Allah yürekten ettiğim bu samimî duâma cevap verirdi ve ağır adımlarla üzerindeki uzun yeşil paltonla ya karşıma çıkıverirdin ya da karşı kaldırımda yürürken görürdüm seni. Hemen yanına gider selâm verirdim ve ayak üstü bir kaç kelâm ederdik. Duâlaşırdık ve sen yine hemen ceplerinde birşeyler aramaya başlardın. Paylaşmayı, karşındaki insanı mutlu etmeyi ne kadar çok severdin.
Mevsim yaz olmuştu. Ama uzun süredir Cuma akşamlarının vazgeçilmez misafiri görünmez olmuştu. Kardeşimle çok yolunu gözlemiştik. Babama sorardık her sohbet akşamında Selahaddin Dede gelemiyecek mi diye? Kimi zaman arardı babam evini, rahatsız olduğunu öğrenirdi, kimi zaman ise “camide göremedim anlaşılan yine rahatsız gelemeyecek” derdi. Ama gelmez olmuştun. Hep bir umut belki bir sonraki sohbete gelebilir diye bekledik seni, ama yoktun, gelmedin gelemedin ve bir daha da gelemiyecektin.
 Kaç aydır da göremiyordum seni sokakta. Ah bir görsem diye gözlerim hep seni arar olmuştu. Ama yine hüsran. Evden dışarı çıkamıyordun. İlerleyen yaşın itibariyle rahatsızlıkların iyice artmıştı. Namazlarını camide, cemaatle kılmaya çok önem verirdin. Onun için namaz saatleri yaklaştığında seni hep cami yolunda görürdüm. Orucunla, dilinden düşürmediğin zikir ve tesbihatınla, her zaman ibadet halindeydin. Gençliğin baharında olan bizlere bu halinle hep ders verdin, örnek oldun. Nur dedemiz olarak hep gönlümüzde yer aldın.
 Sıcak bir yaz günüydü. O akşam sohbet bizdeydi ve sen yine yoktun. Yine rahatsızlığın artmıştı. Hastahaneye yatırmışlardı seni. Babamlar sohbetten sonra hastahaneye seni ziyarete gitmişlerdi. Ben de seni görmek, sohbet etmek istiyorum en yakın zamanda. Hiç unutmayacağım hadiselerden birini yaşamıştım o gün. Babamla anlaşmıştık ve ikindi namazı çıkışında hastahaneye seni ziyarete gidecektik. Kaldığın odanın kapısına geldiğimizde çok heyecanlanmıştım. Uzun zamandır seni görememenin özlemini de yaşıyordum. Yatağının üzerine oturmuş tesbihini çekiyordun. Az önce kıldığın ikindi namazının ardından yerde bir köşede serili seccaden durmaktaydı. Biraz sohbet ettik ve sen bize şöyle söyledin;
    “Namazımı kıldıktan sonra içimden birden Aişe ile Selami beni ziyarete gelecekler diye geçti ve az sonra siz geldiniz” dedi ve duygulandı elbette. Bizde duygulanmıştık. Masum çehrenden inci taneleri süzülüverdi. Yine her zaman ki gibi halinden çok memnundun. Ağır hastalığına rağmen hiçbir şikâyetin yoktu. Hep şükür halindeydin. “Yüce Rabbim’e sonsuz hamdü senalar olsun” diyordun ve yine o dilinden hiç eksik etmediğin kelimeleri ekliyordun. ’’Ben hazırım emaneti teslim etmeyi bekliyorum, emaneti korumaya çalışıyorum ve bana verilen sürenin dolmasını bekliyorum” diyordun. Allah’ım bu nasıl bir samimiyet ve teslim oluştu.
Adı üstünde biz Müslümandık. Ama nasıl bir Müslümandık ya da iman ediyorduk. Elhamdülillah Müslümanız demek kurtuluşumuz için ne kadar yeterdi acaba? Sözlerimiz boğazımızdan aşağıya iniyor muydu?
 Daha tam anlamıyla iman nedir bilmeden, ezbere yaşayıp sonra da cenneti umutla bekleyen zavallı Müslümanlarız. Bütün bunlar bizlere birer ikaz aslında. Kendine gel Ey dünya perest, şikemperver! Uyan artık gaflet uykusundan.
 Ah dedeciğim hani derler ya “kişi nasıl yaşarsa öyle ölür”. İşte duydum ki Cuma namazı için abdest almaya hazırlanırken yığılıp kalmışsın yere. Ve seni getirip yatırmışlar. Ardından bir nefes almışsın ve bir daha o nefesin devamı gelmemiş. Hiçbir zaman gelmeyecek son nefesinle emanetini teslim etmişsin. Sevdiğine kavuşmuşsun.
Mekânın cennet olsun! Ruhun şad olsun! Allah’ım rahmetini senden esirgemesin. Sen ve senin gibilerden... Amin.
 
 
AİŞE DEMİRCAN
Okunma Sayısı: 3831
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı