Araştırmacı-yazar Mustafa Akça, bu asrın kurtuluşunun ancak ortak akıl ve şahs-ı manevî ile mümkün olabileceğini vurguladı.
Ankara - Yasir ÖZER
Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi’nin geçtiğimiz haftalardaki misafiri araştırmacı-yazar Mustafa Akça oldu. Akça, “Üç Müceddid: İman, Hayat ve Şeriat” başlıklı seminerinde İslâm geleneğinde tecdidin fonksiyonu, müceddidin mahiyeti ve Bediüzzaman Said Nursî’nin bu konudaki yaklaşımını ele aldı. Her çağda dinin aslına uygun biçimde yenilenmesi gerektiğini belirten Akça, modern dönemde şahsî kahramanlıkların yeterli olmadığını, şahs-ı manevînin bu asrın en güçlü tecdid modeli olduğunu vurguladı.
“Müceddid her çağın ruhuna uygun bir dil kullanır”
Seminerde İslâm geleneğinde tecdidin sürekliliğine dikkat çeken Akça, müceddidin fonksiyonunu şöyle tarif etti: “İslâm geleneğinde her yüzyılın başında dini aslına uygun biçimde yenileyen bir müceddidin gönderileceği hadisi, tecdidin sürekliliğini ve dinin zaman içinde zayıflayan bağlarının yeniden güçlendirilmesi gereğini vurgular. Müceddid, yeni bir hüküm koymaz; bilâkis vahyin özünü berraklaştırır, hurafeleri ayıklar ve dinin aslî prensiplerini toplumsal hayatta yeniden görünür kılar.”
Tecdid, dini canlandırır ve toplumu onarır
Tecdidin içtimaî boyutuna da işaret eden Akça, “Tecdidin en temel işlevi, dinin temel hakikatlerini ihya etmek, bidatleri temizlemek ve dinî düşünceye tazelik kazandırmaktır. Müceddid aynı zamanda toplumdaki ahlâkî çözülmeye karşı güçlü bir değer zemini sunar; adalet, merhamet ve doğruluk gibi temel esasları yeniden inşa eder” dedi.

İlme, sünnete ve çağın ruhuna vukufiyet
Akça, müceddidin mahiyetine dair şu ifadeleri kullandı: “Sünnete bağlılık, içtihad ehliyeti, çağın şartlarını derinlikli bir kavrayışla analiz edebilme ve dini sadece bireysel değil toplumsal ölçekte yenileyebilme kapasitesi, müceddidi peygamberden ayıran noktaların başında gelir. Vahiy almaz; ilmî çaba, dirayet ve hikmetle çalışır.”
Risale-i Nur; fikrî saldırılara karşı çelik bir zırh
Seminerde, Bediüzzaman Said Nursî’nin tecdid anlayışı üzerinde de duran Akça, Risale-i Nur’un çağın fikrî saldırıları karşısındaki konumunu şu sözlerle anlattı: “Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinde müceddidlik, özellikle Kur’ân’ın i’cazının müdafaasıyla ilişkilendirilir. 28. Mektup’ta anlatılan Ağrı Dağı metaforu, modern dönemin büyük manevî krizine karşı Kur’ân’ın kendi kendini müdafaa edeceği bir devri haber verir. Risale-i Nur bu bağlamda, imana yönelen fikrî saldırılara karşı çelik bir zırh olarak konumlandırılır.” Akça, bu çerçevede Risale-i Nur’un üç temel vazifesini anlattı.
“Birinci vazife: İmanı kurtarmak”
Akça, çağın en büyük tecdid alanının iman hakikatlerinin müdafaası olduğunu belirterek, Bediüzzaman’ın şu yaklaşımını hatırlattı: “İman meselesi her şeyin fevkindedir” cümlesi, bu çağın en büyük tecdid alanının iman hakikatlerini ispat ve ilân olduğunu gösterir. Risale-i Nur’un en birinci vazifesi, küfr-ü mutlakın yıktığı surları onarmak ve manevî tahribata karşı bir Sedd-i Zülkarneyn oluşturmaktır.”
Hayatın ıslahı ve seküler kuşatmaya karşı mücadele
Modern dönemde sekülerleşmenin ferdi, aileyi ve toplumu kuşattığını belirten Akça, müceddidin bu alandaki rolünü şöyle özetledi: “Nefs merkezli hayat tarzı insanı inançlarından koparmakta; eğitim sistemi kutsal ile profanı karşı karşıya getirmektedir. Bu aşamada müceddidin vazifesi, ahlâkı, ibadeti ve şahsî faziletleri yeniden inşa ederek toplumsal çürümeye karşı bir direniş hattı kurmaktır. Günaha karşı mücadele ve amel-i salihi yaygınlaştırmak hayatın ihyası için kaçınılmazdır.”
Şeriatın hakikatini adalet ve hürriyet ekseninde yenilemek
Şeriatın yalnızca siyasî bir mesele olarak ele alınamayacağını söyleyen Akça, Bediüzzaman’ın yaklaşımını aktardı: “Asıl hedef adalet, ahlâk, hürriyet ve hukukun üstünlüğünün tesisidir. Modern dünyada Müslüman toplumların en büyük sorunlarının başında istibdat, fakirlik ve sıdkın kaybolmasıdır. Müceddidin bu alandaki fonksiyonu, herhangi bir siyasî oluşuma angaje olmaksızın demokratik refleksleri güçlendirmek ve toplumsal barışı desteklemektir.”
Risale-i Nur şahs-ı manevîyi inşa ediyor
Konuşmasının son bölümünde müceddidlik meselesinin çağımızdaki yansımasını değerlendiren Akça, “Bediüzzaman’a göre bu çağ bireysel kahramanlıklarla değil, şahs-ı manevî ile kurtulacaktır. Risale-i Nur’un metinleri, talebeleri ve hizmet tarzı bir bütün olarak bu şahs-ı maneviyi meydana getirir. ‘İman, Hayat ve Şeriat’ eksenindeki tecdid faaliyetleri bireyden aileye, cemaatten ümmete ve insanlığa uzanan çok katmanlı bir dönüşüm hedefler” ifadelerini kullandı.