"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Said Nursî’nin hedonizme karşı tavsiye ettiği model - 1

04 Ekim 2019, Cuma

Avrupa Medeniyetinin Hedonist Yönü

Said Nursî, yaşadığı çağda fen bilimlerini olduğu gibi, felsefe bilimlerini okuyan, toplum fertlerinin bu anlayışlardan nasıl etkilendiğini gören ve bu etkileri azaltıp ortadan kaldıracak yöntemler bulmuş olan bir âlimdir.

Said Nursî, eski çağlardan günümüze kadar gelen felsefî akımları ve bunların dayandıkları düşünceleri eserlerinde zikretmez. Fakat fertleri, aileyi ve toplumu etkileyen felsefî sorunları çözmeye çalışır. Bu açıdan baktığımızda Risale-i Nur eserlerinde insanları inanç ve ahlâk bakımdan olumsuz etkileyecek her konuda çözüm teklifleri sunulmuştur. Said Nursî, bazı yazarların yaptığı gibi sadece bir felsefî görüşü eleştirmek gibi bir yöne gitmez. Hatta o “batılı tasvir etmenin safi zihinleri iptal edeceğini” düşünerek, karşı görüş ve düşünceleri zikretmeden onları karşı olumlu fikirler ve prensipler oluşturur ve insanlığa takdim eder. İşte Said Nursî, sefahete sevk eden medeniyet anlayışını değerlendirirken bu medeniyetin beraberinde getirdiği ahlâkî değerleri kabul etmez ve bunların insanlığın büyük ekseriyetini mutsuzluğa sevk ettiğini dile getirir. Bu yüzden medeniyet gelişmiş, ama dayandığı prensipler itibariyle insanlığı büyük bir mutsuzluğun içine sürüklemiştir. Onun Avrupa’yı iki kısma ayırarak değerlendirmesi gerçekten dikkate değer bir bakış açısıdır. Said Nursî, teknolojinin bilimin gelişmesine sebep olan Avrupa’yı hedef almaz. O, terakkinin hedonist felsefeyle olacağını, ahlâk düşüklükleriyle, sefahatle gerçekleşeceğini ileri süren ve insanlığı bütünüyle mutsuzluğa sevk eden ikinci Avrupa’yı hedef alır ve gittiği yolun yanlışlığını yaptığı tahlille dile getirir. Ona göre bu ikinci Avrupa, tabiat felsefesinin karanlığıyla, medeniyetin kötülüklerini, kötü ahlâkını iyilik zannederek, insanlığı da sefahate ve dalâlete sevk etmektedir. Ona göre bu anlayış faydalı ilimlerden başka olan “malayani ve muzır felsefeyi” elinde tutan bu ikinci Avrupa, eski Yunandan başlayan hedonist akımın ileri sürdüğü insanlığın mutluluğunun bu ikisi ile olacağını iddia etmektedir. (Nursî Said, Lem’alar, Sözler Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 106) Said Nursî’nin bu ifadeleri, aydınlanma çağında hedonist ahlâkın insanlığı sürüklemek istediği durumu tesbit etmektedir.

O bu analizinde insanın ruh, vicdan, akıl ve kalp bakımından birçok musîbetlere düşmüş olan, bunların azabını çeken bir insanın, görünüşte aldatıcı bir süs ve servet içinde bulunmasının onu mutlu etmeyeceğini dile getirir. Bu ifadelerin ne anlama geldiğini şöyle açıklar:

“Âyâ görmüyor musun ki, bir adamın cüz’î bir emirden me’yus olması ve vehmî bir emelden ümidi kesilmesi ve ehemmiyetsiz bir işten inkisar-ı hayale uğraması sebebiyle tatlı hayaller ona acılaşıyor, şirin vaziyetler onu tazib ediyor, dünya ona dar geliyor, zindan oluyor. Hâlbuki senin şeametinle, kalbinin en derin köşelerinde ve ruhunun tâ esasında dalâlet darbesini yiyen ve o dalâlet cihetiyle bütün emelleri inkıtaa uğrayan ve bütün elemleri ondan neş’et eden bir bîçare insana hangi saadeti temin ediyorsun? Acaba zâil, yalancı bir Cennette cismi bulunan ve kalbi, ruhu Cehennemde azab çeken bir insana mes’ud denilebilir mi? İşte sen bîçare beşeri böyle baştan çıkardın, yalancı bir Cennet içinde Cehennemî bir azab çektiriyorsun.”

Buradan çıkan anlam şudur: Dinsiz, materyalist, pozitivist ve hedonist felsefenin etkisinde kalan bu medeniyet, insanı inançsızlıkla ümitsizliğe sevk etmektedir. Gerçekten de Allah’a ve ahirete inanmayan bir insanın bütün emel ve arzuları aslında yok hükmüne geçmektedir. İnsan ebedî bir hayat yaşamak istemektedir. Fıtratında böyle bir duygu vardır. Ama dünyada aldığı lezzetler, hedonizmin ifadesiyle anlık, maddî lezzet ve hazlar, o insanı asla tatmin etmemektedir. Hazdan her ayrılış, bir ayrılık elemini ortaya çıkarmaktadır. Bu da psikologların tesbitlerine göre insana aslında mutsuzluk vermekte ve bu yüzden insan ya intihara sürüklenmekte, ya da kendisini alkol ve uyuşturucu bağımlısı haline getirmektedir. İnsanın kalp, ruh, lâtifeler cihetini görmezden gelen bu hedonist medeniyet, insanları mutlu edeceğim derken gerçek bir mutsuzluk bataklığına sürüklemiştir. Ancak çoğu kimse sürüklendiği bu bataklığın yine kendisi için bir kurtuluş olacağı zannındadır. 

İşte Said Nursî, dinsizlik ve hedonizm arasında sıkışan insanı bundan kurtarmak istemekte, onlara çıkış yolları göstermektedir.

Said Nursî’nin tahlillerinden anlaşılmaktadır ki, individualist olan hedonist medeniyet insanın sosyal bir varlık olarak yaratıldığı gerçeğini inkâr ettiğinden, toplumdan kendisini soyutlayarak mutlu olacağı gibi bir iddia ile ortaya çıkmış ve bu da bazı insanların egoist, benmerkezci, diğergam olmayan, başkalarını düşünmeyen hayat modelini tercih etmesine sebep olmuştur. Said Nursî buna karşı insanın “gayrın elemiyle müteellim olma” özelliğine dikkat çekiyor. Bu insanın ne kadar egoist davranırsa davransın, yoksul, sıkıntı içinde, acı çeken, hasta olan insanları görmezden gelmesinin, yani fıtratını tamamen değiştirmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Bu durumda insan ne kadar ferdî haz peşinde koşmak isterse istesin, etrafında çeşitli sebeplerle acı çeken, ıztırap içinde olan kişileri fark edecek, bu da o insanı hiç istemediği halde aynı elemi çekmeye sevk edecektir. Ona göre insanın vicdanı bu derece elem çekmeye dayanamadığından, ya insanlıktan soyutlanacak, katı kalpli olacak, hiçbir şey onu etkilemeyecektir, ya da kalp ve aklın gerektirdiği şeyleri ortadan kaldıracaktır. İnsan ne kadar uğraşırsa uğraşsın insan olma özelliklerini ortadan kaldıramaz. Bu yüzden bir “illet” olarak nitelendirdiği bu hastalığa karşı sunduğu ilâcın da, insanın duygularını geçici olarak iptal eden “cazibedar oyuncaklar ve uyutucu hevesat ve fantaziyeler” olduğunu söyler. (Said Nursî, Lem’alar, s. 106-107) Bunlar ise her türlü sarhoş edici eğlence vasıtalarından başka bir şey değildir.

Said Nursî, bu analizinde materyalist hedonist ahlâkın ileri sürdüğü, maddî hazlara yönelme, elemden kaçma, individüalizm ve dinden uzaklaşma ile mutluluğa erişileceğini iddia eden ekollerin insan gerçeğinden habersiz, insanı mutlu edeceğim derken aslında bir mutsuzluğa sevk ettiğini dile getirmektedir. Buna göre maddî haz ve lezzetlerin peşinde koşmak insana yalancı bir Ccenneti gösteriyor, ama insanın aklının çıkarılıp atılamaması, vicdanın bütünüyle ortadan kaldırılamaması, ölümün öldürülememesi dolayısıyla bu yalancı Cennet, insanın elem verici bir Cehennem azabı içine girmesine sebep oluyor.

Ahlâk Düşüklüğü Medeniyet ve Terakki Olarak Görülemez

Said Nursî, maddî hazları mutluluğun kaynağı olarak gören, ahlâk düşüklükleri olmadan medeniyetin, terakkinin olmayacağını söyleyen materyalist, hedonist anlayışa karşı çıkar. Ona göre gerçek terakki “insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır. Yoksa, ehl-i dalâletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyevîyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerin her çeşitlerini, hatta en süflisini tatmak için, bütün letaifini ve kalb ve aklını nefs-i emmareye müsahhar edip yardımcı verse, o terakki değil, sükuttur.” (Said Nursî, Sözler, s. 300) Buna göre sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçmiş olsak da, teknolojimiz baş döndürücü bir hızla ilerlese de insanın bütün duygu ve lâtifelerinin ihtiyaçlarını bir kenara bırakarak sadece maddî haz peşinde koşması bir ilerleme değil, geriye gitmedir, alçalmadır, bu anlamda bir irticadır.

Anlık Lezzet Peşinde Koşmak Mutluluğa Eriştiremez

Said Nursî, insanı anlık lezzetlere sevk eden anlayışın düşüncelerini, “sefahet ve dalâleti tervic eden bir şahs-ı manevî, insî bir şeytan” olarak ifade ettiği kimselerin istekleri olarak dile getirir. Ona göre bu anlayıştaki insanlar, “Biz hayatın her bir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma” demektedirler. Hatta bunlar daha da ileri gidererek tıpkı hedonist ahlâk felsefecilerinin iddia ettikleri gibi, “hiçbir olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyf ve lezzetle geçirmek için, sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız” ifadesini kullanmaktadırlar. Said Nursî, bu anlayışın insanın fıtratıyla, insan gerçeğiyle nasıl çeliştiğini veciz bir şekilde dile getirir. Ona göre insanın ölümü düşünmeyerek dalâlet ve sefahete atılması akla ve gerçeklere uygun değildir. Uygun değildir, çünkü geçmiş zaman ölmüştür. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir mezardır. İnsan bir hayvan olmadığına göre insan olarak sonsuz ayrılıklardan, dostların ebedî ölümlerinden gelen elemler, insanın kısa bir zamanda “anlık” aldığı lezzeti ortadan kaldırır. Diğer taraftan gelecek ise karanlıklı ve ölü bir vahşet yeridir. İnsanlar gelecekte de bu anlayışa göre ecel cellâdının satırıyla başları uçurulacak ve hiçliğe atılacaktır. Bu durum deli olmayan, aklı olan bir insanın imansız başına elem, acı verici endişeler yağdırır ve alınan sefihane cüz’î, anlık lezzetleri ortadan kaldırır. (Said Nursî, Asa-yı Musa, Sözler Yayınevi, İstanbul, 1980, s. 16)

O halde dinî değerleri, insanın aklını, kalbini çıkarıp atmak mümkün olmadığına göre, anlık haz peşinde koşmak insanı mutlu edecek olan bir husus değildir. Ona göre insana gerçek mutluğu verecek olan şey, “iman-ı tahkiki ve istikamet”tir. Bu durumda iman nuruyla insan, geçmişin her şeyi çürüten bir mezaristan olmadığını, istikbale dönüşen nuranî bir âlem ve baki ruhların istikbaldeki mutluluk saraylarına girmelerine bir bekleme salonu olduğunu anlar. O zaman imanın kuvvetine göre, Cennetin bir nevi lezzetini dünyada bile hisseder. İstikbal zamanı da iman gözüyle karanlık bir vahşet yeri değil, ebedî ziyafet sergilerinin kurulduğu bir yerdir ve insanlara o ebedî mutluluk diyarına gitmektedirler. O halde insanda ona elen veren yok olma duygusu böylece ortadan kalmaktır. İnsanın dünyada meşrû olarak aldığı lezzetler de bu inançla elem verici hale gelmemektedir. Bu yüzden “hakikî ve elemsiz lezzet, yalnız imanda ve iman ile olabilir.” (Said Nursî, Asa-yı Musa, s. 17) 

Okunma Sayısı: 10507
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz Yiğiter

    4.10.2019 09:01:24

    Enfes bir şerh makalesi, lahikasayfasında verilen üç günlük beşınci nota Risale dersinin peşine bu makale harika oldu. Tebrik ve dualar...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı