Koronavirüsü ülkemizde ilk görüldüğünde; bilim kurulu kurulmuş, tavsiyeleri doğrultusunda gerekli tedbirler alınmıştı.
Camilerde ibadet kısıtlaması, Cuma namazının kılınmaması, seyahat kısıtlaması ve benzeri bir sürü uygulama.
Sokağa çıkma yasağı, kısmî kapanma... nice geçici ve kısmî tedbirler. Medyanın överek lanse ettiği bilim kurulunun çalışmaları ve “Korona ile mücadelede en başarılı ülke” açıklaması.
Bunca çaba ve tedbiler KORONA’ya karşı belirgin bir başarıyı getirmiş midir?
Kongrelerde salonlarının “lebaleb” dolması; semt pazarlarında pandemi kurallarına uygun düzenleme ve denetlemelerin yeterli olmaması;
Kurum ve kuruluşlarda uyulması gereken kurallar kapalı alanda uygulamasına çalışılırken, oluşan yığılma ve kuyruklardaki vurdum duymazlık;
İnandırıcı bilgilendirme yerine cezaî tedbirlere daha fazla önem verilmesi;
Geçimini günlük yevmiyelerle sağlayan zor durumdaki insanlara yeterli yardımın yapılmaması; bakkal, manav ve diğer küçük esnaflar yerine AVM’ler ve büyük marketlere ayrıcalıklar tanınması;
...
Başarısızlığın sebepleri sıralanabilir. Yanlışları saymayı bir tarafa bırakarak bundan sonrası ne yapabiliriz ona odaklanmamız gerektir. Tedbirlere uymak ve uymayanları uyarmak görevimiz olmalı. Devlet olarak “İtibardan tasarruf olmaz” mantığı yerine sıkı tasarruf tedbirleri uygulanmalı. Fedakârlık, tabandan değil tavandan istenmelidir.
Eş ve dostlardan ziyade, fakir, işsiz, küçük ölçekli işletme sahipleri, yevmiyeci... asgarî geçimini sağlayacak kadar destek verilmelidir.
İktidar ve zenginlerin azamî fedakârlığı, orta direklinin yardımlaşma ve diğer kesimin de sabır etmesini bilmelidir.