15 Ekim 2012, Pazartesi
Kur’ân’ın hükmüne göre Hz. Âdem (as) insan neslinin ilk misâl ve örneğidir. Bütün insanların babası, kendi nefsinden yaratılan Hz. Havva da insanlığın ilk annesidir.
Her iki insan da cennette yaratılmış ve bir süre de orada yaşamışlardır. Yasak meyvenin yenmesinin ardından dünyaya nakledilmişler ve insan zürriyeti ve insanlık nesli bu iki zattan türemiş ve çoğalmıştır. Kur’ân’da bu bilgi o kadar açık ve nettir ki, tevillerle başka manalar üretmek mümkün değildir. Zaten tefsir âlimleri de insanlığın ilk atasının Hz. Âdem (as) olduğunda ittifak etmişlerdir. Allah’ın her mahlûk üzerinde birlik mührü olduğu gibi insan nesli üzerinde de varlık ve birlik mührü vardır. Hatta öyle ki Hz. Âdem (as) önce yaratılmış, bir olarak, ardından Hz. Havva ondan yaratılmıştır. Adeta Hz. Âdem’in genetik bir kopyası alınmış ve Hz. Havva oradan yaratılmıştır. Yani tam bir birlik mührü var. Zaten her bir insan dahi tek bir misâl ve örnektir. Öyle ki ses, göz, cisim, suret, maneviyat olarak bir olduğu gibi, insanların parmak uçları dahi birbirine benzemez, orada bile birlik mührü vardır. Kâinat bir noktadan, birlik mührünü taşıyacak şekilde yaratılmıştır. Galaksiler birdir, Samanyolu galaksimiz birlik mührü taşır. Güneş sistemimiz birdir. İçinde bir ve biricik olan, nazenin dünyamız vardır. Adeta bütün kâinatta emsâli bulunmayan çok ince birlik mühürlerini içinde taşıyan dünyamız heyet-i mecmuâsı ile birdir. Üstündeki her mahlûk da Yaratıcısının birlik mührünü taşır, bir olan Allah’ın güzel isimlerini yansıtır.
Dünyamız içindeki madenler birdir. Her birisi de yine iç içe bir olan element ve madenleri ihtivâ eder. Oksijen, hidrojen, karbon, azot birdir. Bitkiler birdir, içlerinde binlerce bir olan bitkiler vardır. Hayvanlar birdir ve binlerce birden meydana gelen bir nesildir. İşte kâinatın her noktasında birlik mührü var iken elbette ki, insan nesli de bir atadan gelecek, her bir insan da yine bir olarak anasından doğacaktır.
Hâl böyle iken, ne yazık ki günümüzde bazı ehl-i fikir ve ilim ehli Hz. Âdem’den önce de bazı âdemlerin var olabileceği konusunda farklı fikir ve düşünceler ortaya koymuşlardır. Bilhassa bazı sorulara cevap bulmakta zorlanan ve bazı yanlış ilim akımlarından etkilenen bir kesim, farklı âdemlerin olduğu hususunda bir düşünceye sahip görünüyorlar. Bu sebeple bu konu üzerinde de bir müzakere yapmak zarureti doğmakta. Çok da detaya girmeden bu konuda öne sürülen bazı meseleleri tartışmak gerekiyor. Evet, soru bu:
Hz. Âdem’den (as) önce başka âdemler var mı idi?
Cevap:
1- Tefsir âlimleri ve Bediüzzaman Hazretlerinin görüşlerine göre Âdem nesli öncesi arz yüzeyinde şuurlu bir mahlûk vardı. Bu mahlûklar saf ve dumansız ateşten yaratılmış olan “cinler” idi. Fesat çıkardıkları için yeryüzündeki yaşantıları iptal edildi. Ve Âdem nesli bunların yerine yeryüzünü imar etmek için görevlendirildi. İnsan neslinden farklı bir boyutta olmak üzere, Cin nesli günümüzde de yaşamaya devam etmektedir. Bu sebeple cin nesli önceki âdemler olamaz.
2- Bütün naklî deliller ve bu delilleri yorumlayan tefsir âlimleri Hz. Âdem’in (as) ilk insan türü olduğunda ittifak etmektedirler. Bu hususa Veda Hutbesinde açık ve net bir şekilde dikkat çekilmiştir: “Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır.”
3- Allah her mahlûkun ilk tür ve örneğini, çekirdek veya tohumunu def’î ve ani bir şekilde, sebepsiz, sırf ilim ve kudreti ile, hiçbir sebebe bağlı olmadan yaratmıştır. Ondan sonra ise hikmeti gereği üreme ve çoğalma kanununa tâbi tutmuştur. Bütün bitkiler, bütün hayvanlar ve bütün insanlar, hatta kâinatın kendisi bile aynı kanuna tabidir. Kâinat bir noktadan, bir çekirdekten yaratılmış ve ondan sonra bir ağacın dalları gibi galaksiler ve yıldızlar yaratılmıştır. Yani bütün türlerin yaratılışında tekillik vardır. Bu sebeple âdemler yerine tek âdemden bir nesil yaratılması hikmet kanunlarına daha uygundur.
4- Diyelim ki âdemler var idi. Bu da yine geri gidildiğinde bir ana ve babaya ulaşmak zorunda. Yani aynı anda yüzlerce âdem ve yüzlerce havva yaratılmış diye bir şey yok. Şayet var olduğu iddia edilen âdemler de üreme kanunu ile çoğalmış ise, mutlaka ki, yine bir ana ve babaya istinat edecek. Yok, onlardan önce âdemler de var ise yine aynı şekilde bu devir sürüp gidecek. Bu durum da akıl ve mantık dışı bir süreci doğurur. Öyleyse başka âdemler aramanın bir mantığı yok. Allah bir âdemden onun eşini, ondan da nice nesilleri yaratmaya kadir ve muktedir olan yegâne güç ve kuvvet sahibidir. Allah’ın kudreti ve hikmeti noktasından meseleye bakıldığında ortada bir zorluk yok.
5- İnsan genetiğinde 46 kromozom vardır. Bu kromozomların 23 adedi anne, 23 adedi ise babadan gelmektedir. Şimdiye dek yapılan bütün araştırmalarda bu temel sayının değişmediği görülmüştür. Her şey büyük bir dikkat ve intizam içinde yaratılmaktadır. Kâinatta bir DNA kadar bile olsun tesadüfe yer yoktur. Allah genetiklerimizdeki DNA üzerine öyle ince bir bilgi kodlamış ki, bunlardan 1 gramı 1 trilyon CD’ye eşdeğer bilgi saklamaktadır. İşte ilk insandan itibaren kodlanan bu gen haritası günümüze kadar gelmiş, arada hiçbir şekilde değişme olmamıştır. Yani insan genomu 50 kromozoma veya başka bir değere değişmemiştir. İlk insandan bu yana 46 kromozom vardır ve bu gün de böyledir. İnsanların bütün genetik kodları ise doğrudan Hz. Âdem ve Havva ile taşınmıştır. Şayet yaratan Allah ise, Allah böyle takdir buyurmuşsa, Kur’ân’da da bize açıkça bildirmişse farklı tevillerle meseleye farklı anlamlar yüklemek elbette ki çok uygun ve doğru bir mânâ değildir. Kudret açısından bakıldığında mesele çok kolay ve nettir.
Ruhu’l-Beyan tefsirinde, Maide Sûresi 15-17. âyetleri tefsirinde insan neslinin Hz. Âdem’le (as) birlikte başladığına dair bir rivayet naklediliyor:
“Rivayet olundu:
Efendimiz (asm) Hazretlerinden, buyurdular:
-’Ben (mekândan münezzeh olan) Rabbimin yed-i kudretinin önünde bir nûr idim; (ta) Âdem Aleyhisselâm yaratılmadan on dört bin sene önce....’
‘Bu nur tesbih ettiğinde, melekler de onunla beraber tesbih ederlerdi. Allâhü Teâlâ Hazretleri, Âdem Aleyhisselâm’ı yarattığında bu nuru onun sulbüne koydu.’
İbni Abbâs (r.a.) Hazretlerinden rivayet olundu: Efendimiz (asm) Hazretleri buyurdular:
‘Allâhü Teâlâ Hazretleri, Âdem Aleyhisselâm’ı yarattığında, beni onun sulbünde yeryüzüne indirdi. Sonra gemide beni Nuh Aleyhisselâm’ın sulbüne koydu. (Sonra ateşte) beni İbrahim Aleyhisselâm’ın sulbüne koydu. Daha sonra hep kerim sulbler ve temiz rahimlerde, tâ anne baba gelinceye kadar, ben hep nikâhlı ve sefâhattan (ve zinâ)dan uzak ve bana hiçbir zaman zina bulaşmadan geldim.’”
Mezkûr ifadede geçen, “Adem Aleyhisselâm’ı yarattığında, beni onun sulbünde yeryüzüne indirdi” ifadesi Peygamberimizin (asm) mübarek cisimlerinin kodlarını da taşıyan nurlu şifrelerin yeryüzüne inmeden daha önce, yani Hz. Âdem cennette iken ona yüklenmiş olduğunu ve yasak meyvenin yenmesi sonucu dünya yüzüne indiğini çok veciz bir şekilde ifade ediyor.
6- Kâinatta tesadüfe yer yoktur. Atomlardan moleküllere, zerrelerden en büyük cisimlere, dünyadan galaksilere kadar her şey Allah’ın bilgisi dahilinde vücut bulmaktadır. Zerreleri muntazaman düzenleyen ve yaratan bir kudret, elbette ki bu koca kâinatın meyvesi hükmünde olan insanı da muntazam ve bir nizam içinde yaratacaktır. Her canlı mahlûkunu bir ana babadan yarattığı ve ondan sonra gelecek olan neslin bütün programını tohum ve çekirdeklerindeki genetik kodlarına yazdığı gibi; insanı da bir ana babadan yaratıp bütün insanlığın genetik kodlarını onlara yükleyerek, yine nizam ve intizam içinde bütün insan neslini yaratmış ve yaratmaya da devam etmektedir. Çok küçük bir incir çekirdeğinin DNA’sına o incir ağacının bütün özelliklerini yazan bir kudret, elbette ki Hz. Âdem’in (as) sulbüne de bütün insanlığın genetik şifrelerini kodlayabilir. Bu noktada Kudret için ne bir eksiklik var, ne de bir noksanlık. Çok küçük bir noktada bütün kâinatın bilgisini yazan ve Big Bang ile onu patlatıp şu koca kâinatı yaratan bir Kudret, elbette ki, insan neslini de bir insandan yaratabilir ve yaratır da...
Bu kâinatın çekirdeği insandır. En büyük ve en mühim meyvesi de insandır. Madem bu kâinatın hem çekirdeği, hem de meyvesi insandır; öyle ise bu neslin çok büyük bir ihtimam ve özen ile korunup yetiştirilmesi gerekir. Zira bir bahçeden maksat onların meyvesidir. İşte bu sebeple insan nesli de çok büyük bir dikkat ve özen ile yaratılmış, ilk insandan itibaren bütün maddî ve manevî yapısı korunmuş ve korunmaya da devam edilmektedir. Demek ki Hz. Âdem insanlığın babası ve insan neslinin ilk misâl ve örneğidir.
Suâl: Başka bir âdem veya âdemler arama fikri nereden çıkıyor?
Cevap:
Bu konuda iki farklı yol var.
Birincisi: Eksik bilgiden kaynaklanan ve iki temel soru hakkında doğru bir cevap bulmamaktan dolayı böyle bir düşünceye giriliyor. O suâllerden birisi “Melekler insan neslinin kan dökeceğini nasıl öğrendiler?” sorusudur. Bu soruya daha önce cevap vermiştik. “Melekler ya Levh-i Mahfuz’u okuyarak veya insan genetiğindeki yazıları okuyarak bu bilgileri elde ettiler” yorumunda bulunmuştuk. Diğeri ise neslin çoğalması ile ilgili bir suâldir. “Hz. Âdem sonrasında nesil nasıl üredi? Kardeş evliliği nasıl olur?” gibi suallerdir. Bu sorulara da geçen haftaki yazımızda cevap vermeye çalışmıştık.
İkincisi: Ne yazık ki bazı ehl-i ilim, evrim teorisinden etkileniyor. Onlar “insanımsı tür” dedikleri bir türün var olduğunu zannediyorlar. Bu fikir elbetteki hiçbir delili olmayan yanlış bir fikirdir. Gen teknolojisi evrim teorisinin bütün iddialarının yanlış olduğunu ispatlayan önemli bir bilim dalıdır. Nasıl ki Big Bang teorisi materyalist felsefeyi yerle bir etmiş ve kâinatın yaratıldığını ilim yolu ile ispatlamış ise; aynen öyle de DNA ve gen teknolojisi de evrim teorisinin bütün çürük direklerini yerle bir ederek bütün nesillerin çok hassas bir nizam ve intizam içinde yaratıldıklarını ispatlayan bir bilim dalıdır.
Evet bu kâinat Âlim bir zatın mülküdür. Atomlardan yıldızlara kadar her mahlûkun ilimle programını yapar, kudret ve irade ile vücut giydirir, kayyum ismi ile devam ettirir. Her mahlûk gibi insan nesli de bu program ve düzenin içindedir.
Okunma Sayısı: 55410
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.