Türkiye’nin ve İslâm âleminin derin meselelerle imtihan olduğu bir dönemden geçerken, bizlere emanet edilen Risale-i Nur’un hem imanî, hem de içtimaî reçetelerinin ne kadar hayatî önem taşıdığını bir kez daha müşahede ediyoruz.
Bu vazife şuuruyla, Risale-i Nur Enstitüsü’nün 8-9 Kasım tarihlerinde Diyarbakır’da düzenlediği “Hürriyetler ve Demokrasi Ekseninde Doğu/Güneydoğu Meselesi” başlıklı panel hem bölgede, hem ülke genelinde büyük yankı uyandırdı. Panelin taşıdığı mesaj geniş kesimlerce beğenildi ve takdirle karşılandı.
Ancak, panelde farklı siyasî görüşlerden (iktidar ve muhalefet partilerinden) isimlerin ve sivil toplum temsilcilerinin aynı masada buluşturulması, azınlık da olsa bazılarınca “siyasî çizginin bulanıklaşması” olarak yorumlandı. Bu buluşmanın, “iman ve Kur’ân davasına” zarar verdiği, “bölücü” zihniyetlere zemin hazırladığı ve “terörsüz Türkiye” adı altında farklı hedeflere hizmet ettiği yönünde haksız eleştiriler de yapıldı.
ASIL OLAN MUHATAPLARA ULAŞMAKTIR
“Ben zâten bir zemin istiyordum ki, efkârımı onda beyan edeyim” diyen Üstadımız mahkeme salonlarını bir ders kürsüsü yapmış, içtimaî reçetelerini muhataplarına ulaştırmak için hiçbir ayrım gözetmemiştir. Hayatı boyunca her fırsatta; hem dönemin idarecilerine (Mutlakiyetten İttihatçılara, Cumhuriyet’in kurucu iradesinden Demokratlara kadar), hem de onlara muhalefet edenlere mesajlarını ulaştırarak insanlığın kurtuluşu için Kur’ânî çözümleri tebliğ etmiştir. Onun metodu “müsbet hareket”tir; yani yıkmak, çatışmak, itham etmek değil, imar etmek, birleştirmek ve hakikati cesaretle ifade etmektir.
Üstad Said Nursî’nin reçetesi elimizdedir. Bediüzzaman’a göre gerçek bir toplumsal barışın, yani “sulh-u umumî”nin yolu, ancak ve ancak “ref-i imtiyaz”dan, yani imtiyazsızlıktan ve hiç kimsenin bir başkasına üstünlük taslamadığı bir adalet anlayışından geçmektedir. Ayrıca ırkçılığın İslâm toplumlarının bölünüp parçalanmasına zemin hazırlayan zehrine karşı panzehrinin “İttihad-ı İslâm” olduğu Bediüzzaman tarafından her daim seslendirilmiştir. Panelin gayesi de bu hakikatleri, son “süreç” vesilesiyle, tekrar dillendirmekti.
Farklı siyasî kanatlardan katılan isimler de sürecin ciddiyetine dikkat çektiler. “Kürtlerin hakları bir demokrasi meselesidir” vurgusu, hür ve demokrat bir yeni anayasa ihtiyacı, ana dilde eğitim, eşit vatandaşlık ve şiddetsiz bir gelecek talebi; ulusal ve yerel basında “Diyarbakır’dan barış ve hürriyet mesajı” başlıklarıyla geniş yer buldu. Ulusal ve bölgesel medyadan TRT Kürdî’ye kadar pek çok medya kuruluşu panelin mesajına sahip çıktı.
TAVİZSİZ İSTİKRAR ÇİZGİSİ
Yeni Asya, kuruluşundan bu yana, siyasî partilerin günlük çekişmelerinin ve iktidar hesaplarının dışında bir duruşa sahiptir. Amacımız, “siyaset-i hazıra” denilen günlük politika oyunlarına taraf olmak değil; Bediüzzaman Said Nursî’nin tabiriyle “siyaset-i âliye-i İslâmiye”yi, yani İslâm’ın yüksek siyaset prensiplerini, iman ve ahlâk temelinde topluma anlatmaktır.
Problemi çözmek için, meseleyi bizzat yaşayan ve üzerinde söz söyleme yetkisi olan herkesle, çizgimizden taviz vermeden konuşmak, Risale-i Nur’un mesleğindeki “müsbet hareket” prensibinin bir gereğidir. “Yanlış” olarak nitelenen görüşler varsa bile, bunları teşhir etmenin ve doğrusunu göstermenin yolu, onları yok saymak veya dışlamak değil, hakikatin diliyle onlara cevap vermekten geçer.
Yeni Asya siyasî bir parti değil, siyasete ikazlarda bulunan ve yol gösteren bir duruşun temsilcisidir. Bu çerçevenin dışındaki hiçbir yapılanma, hiçbir siyasî manipülasyon Yeni Asya’yı etkileyemez.
Siyasî çizgimizi belirleyen Risalelerdeki mesajlardır: Münazarat başta olmak üzere risalelerde vurgulanan hürriyet, adalet, meşrutiyet ve ittihad-ı İslâm temel yaklaşımımızı ifade eder.
Yeni Asya, mevcut iktidarın otoriter eğilimlerine, adaletsizliklerine ve demokrasiyi zayıflatan politikalarına karşı tenkitlerini her zaman ve zeminde dile getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir.
Diyarbakır’daki program da, Üstad’ın bu kadim meseledeki fikirleri ışığında Medresetüzzehra idealini, çok dilli eğitimi, temel hak ve hürriyetlerle birlikte şiddetsiz çözümü merkeze aldı.
MEDRESETÜZZEHRA’NIN KARDEŞLİK İKLİMİ
Diyarbakır, İslâm’ın kadim ve şanlı bir beldesidir. Diyarbakır’ın seçilmesi, Üstad’ın Doğu meselesine verdiği önemin bir yansımasıdır. O, Münazarat’ta Kürt, Türk ve Arap unsurlarının kardeşliğini savunmuş, “Ben Türk pantolonu giymiş, Arap abasını kuşanmış, külahlı bir Kürdüm” diyerek ırkçılığı ve ittihadı sarsan yaklaşımları reddetmiştir.
Panelle birlikte oluşan kardeşlik iklimi, farklı düşünceleri aynı masa etrafında buluşturarak hürriyetçi ilmî bir diyalog zemininin oluşturulması Risale-i Nur’un ruhuna son derece uygundur.
Bu topraklarda daha fazla kan akmasının önlenmesi, İslâm’ın rahmet ve hikmet prensipleri çerçevesinde, adalet üzere kurulmuş kalıcı bir barışın sağlanması herkesin temel hedefi olmalıdır. Kürtlük davasını reddederek İslâm kardeşliğini şiar edinen Bediüzzaman’ın da yaklaşımı budur.
Düzenlediğimiz panel, bölücü bir zihniyete prim vermek için değil, tam aksine, o topraklarda yeşeren fitne tohumlarını, İslâm kardeşliği, ilim ve irfan tohumlarıyla bertaraf etme çabasının bir tezahürüdür.
Birlik ve beraberliği, çatışmayı değil kardeşliği, husumeti değil muhabbeti, hukuku ve adaleti merkeze alan bir anlayışla düzenlenen Diyarbakır’daki programın hayırlara vesile olması en büyük temennimizdir.
Hepinize hayırlı haftalar dileriz.