(Dünden devam)
Risale-i Nur, Kur’ân semalarından bir sema-i maneviyenin güneşleri, ayları ve yıldızlarıdır. Nasıl ki zâhiren perde-i esbab olan güneşten, kamerden ve kevkeb-i münîrden bütün kâinat tenevvür ve tezeyyün ve bütün eşya neşv ü nemâ ve hayat buluyor; işte, Risale-i Nur da, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat ve âdeme kâmil insan ve kulûba neş’e-i iman ve ukùle yakîn bir itminan ve efkâra inkişaf-ı iman ve nüfûsa teslim-i rıza ve candır. O sema-i maneviyeyi bazen ve zâhiren bihasebi’l-hikmet âfâkî bir bulut kütlesi kaplar. O celâlli sehabdan öyle bir baran-ı feyz-i rahmet takattur eder ki; sümbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muztarip olurlar, o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara çekilip nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbanî ve bir inkişaf-ı feyezânî ve bir rahmet-i nuranîdir ki, evvelceki bir habbe, bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve neşe-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve [Allah onların günahlarını silip, yerlerine iyilikler verir. (Furkan Suresi: 70.)] sırrına mazhar olurlar.
Evet, yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şitâ, inşaallahü teâlâ, nihayet bulmuş ola, dünyaya yeni ve feyizli bir fasl-ı nevbahar gele ve âlemin yüzü Nurla güle.
Risale-i Nur, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın [Hak dini açıklasın diye, her peygamberi Biz kendi kavminin lisanıyla gönderdik. (İbrahim Suresi: 4)] kavl-i şerifinin ima ve işârâtından, şu devrede Türk lisanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, Risale-i Nur, Türkçede, lisan üzerinde de imam olacağına, yani “Yarın hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip, diğerlerini terk edeceklerine dair işaret-i Kur’âniyedendir” demiş olsam, hata etmemiş olurum zannederim.
Başta Üstadımız olduğu halde, bilumum kardeşlerimize samimi selâmlarımla arz ve hürmetler eyler, mübarek bayramlarını tebrik ve tes’id eylerim. Üstadım hakkında bir şey yazamadım. Çünkü verâset-i Muhammediye (asm) makamında olan bir zat-ı âlikadr hakkında ne diyebilirim? Ona Hasan Feyzi Efendi kardeşimizin sözlerini tekrar etmekten başka bir şey bilmem.
Milâs ve havalisi Risale-i Nur Talebeleri namına duanıza muhtaç
Halil İbrahim (rh)
Emirdağ Lahikası,
59. mektup, s. 129
LUGATÇE:
bihasebi’l-hikmet: hikmetin gereği olarak.
inkişaf-ı feyezânî: Allah’ın feyzinin ortaya çıkması.
kesb-i imtiyaz: imtiyaz kazanma.
kevkeb-i münîr: parlak yıldız, ışık saçan gök cismi.
mevsim-i şitâ: kış mevsimi, (metinde mecaz olarak) olumsuz devre, zorluklar.
perde-i esbab: sebepler perdesi.
tezeyyün: ziynetlenme, süslenme.
ukùl: akıllar.