"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur mesleğinin bir esası: Tefekkür

Hümeyra Öndül
01 Nisan 2018, Pazar
Mersinli hanımların “kavram çalışması” dersinden çıkardıkları sonucu “Tefekkür” adı altında bir çalışma haline getirdik. İstifade edilmesi için sizlerle paylaşıyoruz.

Kelime anlamı fikretmek ve düşünmek olan tefekkür kuvve-i akliyede gerçekleşen bir faaliyettir. 

“Ben bir gizli hazineydim bilinmek ve tanımak istedim.” Hadis-i kudsîsinde bildirildiği gibi, Cenâb-ı Allah kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek için bu muhteşem kâinat sarayını yaratmış ve bu güzellikleri görüp tefekkür edecek müştak seyirci olarak da insanı ve diğer zişuurları yaratmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de emredilen tefekkür âyetlerinin bazıları mealen şunlardır:

“Onlar düşünmüyorlar mı?” (Araf 176) 

“Düşünen kavimler için âyetlerimizi böyle açıklarız.” (Yunus 24) mezkûr âyetlerden de anlaşılacağı üzere Cenâb-ı Allah insanı tefekkür ile vazifelendirmiştir.

Üstadımız ise bu vazifenin dayandığı esaslardan şöyle bahseder:

“Ey gözleri sağlam ve kalbleri kör olmayan insanlar! 

Bakınız, insan âleminde iki daire ve iki levha vardır: 

Birinci daire: Rububiyet dairesidir. 

İkinci daire: Ubudiyet dairesidir. 

Birinci levha: Hüsn-ü san’attır. 

İkinci levha: Tefekkür ve istihsandır. 

Bu iki daireyle iki levha arasındaki münasebete bakınız ki, ubudiyet dairesi bütün kuvvetiyle rububiyet dairesi hesabına çalışıyor. Tefekkür, teşekkür, istihsan levhası da bütün işaretleriyle hüsn-ü san’at ve nimet levhasına bakıyor.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 55)

Ve tefekkürün, insanın aslî vazifesi olduğunu şöyle izah eder: “Senin hayatının gàyelerinin icmâli dokuz emirdir. (...) Altıncısı: Zevi’l-hayat olanların tezâhürât-ı hayatiye denilen, Hàlıklarına tahiyyâtları; ve rumuzât-ı hayatiye denilen, Sâni’lerine tesbihâtları; ve semerât ve gàyât-ı hayatiye denilen, Vâhibü’l-Hayata arz-ı ubûdiyetlerini bilerek müşâhede etmek, tefekkür ile görüp, şehâdetle göstermektir.” (Sözler, s. 210)

Yine 23. Söz’de, “İnsanın vazife-i asliyesi, nihayetsiz makàsıda müteveccih vezâifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubûdiyet sûretinde ilân etmek ve küllî nazarıyla mevcudâtın tesbihâtını müşâhede ederek, şehâdet etmek ve nimetler içinde imdadât-ı Rahmâniyeyi görüp şükretmek ve masnuâtta kudret-i Rabbâniyenin mu’cizâtını temâşâ ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir” denilerek, tefekkürün insana verilen bir vazife olduğuna işaret edilir.

Duâ bahsinde geçtiği gibi insanın vazife-i asliyesi ubudiyet ve duâdır. “İnsanın iki cihet ile ubûdiyeti var. Bir ciheti, gàibâne bir sûrette bir ubûdiyeti, bir tefekkürü var; diğeri, hâzırâne muhâtaba sûretinde bir ubûdiyeti, bir münâcâtı vardır. Birinci vecih şudur ki: Kâinatta görünen saltanat-ı Rubûbiyeti, itaatkârâne tasdik edip, kemâlâtına ve mehâsinine hayretkârâne nezâretidir.” (Sözler, s. 526)

“Evet, maşukun hüsnü, aşıkın nazarını istilzam ettiği gibi, Nakkaş-ı Ezelî’nin rububiyeti de insanın nazarını iktiza eder ki, hayret ve tefekkürle takdir ve tahsinlerde bulunsun.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 300)

Kâinatın her köşesinde şuurlu mahlûklar yaratılmış ki Cenâb-ı Allah’ın san’atı her şekilde tefekkür edilsin, zemin gibi semavatında kendine münasip sekeneler bulunur. Semavatta meleklerin yaratılması gibi.

Bediüzzaman, arz ve semadaki mevcudatı hayret ve istihsanla temaşa eder, kırlarda ve dağlarda hususan bahar mevsiminde çok gezinti yapardı. O seyrangâhlarda zihnen meşguliyetle dakik bir tefekkür ve daimî bir huzur halindeydi.

“Risale-i Nur, kuvvetli kudsî ve imanî bir tefekkür semeresi olup bütün mevcudatın lisanı hâl ve kâl suretinde tercümanlığını yapar.” (Asa-yı Musa s. 410) “Bu hazîne-i rahmeti ve menbâ-i hakîkati ders veren ve hakîki sûrette gençliğin ve avamın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risâle-i Nur’u dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsâit vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak en büyük bir ibâdet ve şevk kaynağıdır.” (Tarihçe-i Hayat)

Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkattir. Risale-i Nur mesleği, dört esas üzerinedir. Bunlardan birincisi tefekkürdür; Hakîm ismine bakar.

“Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur... O tarîkler içinde, kàsır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır... Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsâl eder.” (Mektubat s. 776)

“Bazen bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten daha hayırlı olur.” hadis-i şerifinin mu’cibince bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür etmek gerekmektedir. Çünkü bu dünyaya gönderiliş maksadımıza uygun hareket etmek yani iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah mertebelerini kat edebilmek için tefekkür ve gördüğümüz her şeyde Cenâb-ı Hakk’a giden bir yol bulmamız gerekmektedir.

Yani “mevcudâtı kendileri hesâbına hizmetten azlederek, Fâtır-ı Zülcelâl hesâbına istihdam edip, Esmâ-i Hüsnâsının mazhariyet ve âyinedarlık vazifesinde istimâl ederek, mânâ-i harfî nazarıyla onlara bakıp, mutlak gafletten kurtulup huzûr-u dâimîye girmektir; her şeyde Cenâb-ı Hakk’a bir yol bulmaktır. Elhâsıl, mevcudâtı mevcudât hesâbına hizmetten azlederek, mânâ-i ismiyle bakmamaktır.” (Mektubat s. 780)

Tefekkür Çeşitleri

İnsan nisyandan geldiği için yaratılış gayesini unutup gaflete dalıyor. Tefekkür ise gafleti izale eder, dikkat teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Peki nasıl tefekkür etmeliyiz?

“Nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun. Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 233)

Bu satırlardan da anlaşıldığı gibi tefekkür iki çeşittir: Enfüsî tefekkür, afâki tefekkür.

Afâkî tefekkür kâinatı tefekkürdür.

Enfüsî tefekkür ise nefsini, benliğini tefekkürdür.

Cenâb-ı Allah kâinatı yaratış gayesine uygun olarak kendi cemal ve kemalini görmek ve göstermek, tanıttırmak maksadıyla insanı belli cihazlarla teçhiz edip bu âleme göndermiştir. Yani “Âlemin miftâhı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken, hakikaten kapalıdır.” Bu kapıları açmak ve gizli hazineleri keşfetmek için insana ene namında bir anahtar vermiştir.

Cenâb-ı Hakk’ın bütün sıfat ve şuunat-ı İlâhiyesini bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfat ve hissiyat enede münderiçtir. Demek ene, “A.V.A.M.” gibi, mânâsı kendinde olmayan ve başkasının mânâsını gösteren bir emanettir. (A- Ayna-misâl, V-Vâhid-i kıyasî, A-Alet-i inkişaf, M-Mana-i harfî) Enfüsi tefekkürle eneyi müsbet manada Cenâb-ı Hakk’ı tanımak, bilmek için kullanmak gerektir.

Enenin müsbet ciheti bizi enfüsî tefekkürle Cenâb-ı Hakk’a vasıl eder. Nefsini unutan ehl-i kemâlin, sa’y, tefekkür, sülûk zamanlarında herşeyden evvel nefsini ileri sürüp; fakat neticelerde, faydalarda, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakmaları enenin müsbet cihetine örnektir.

Kurân-ı Kerîm tefekküre sevk eder

Kur’ânı Mu’cizü’l-Beyân, âyetlerin hâtimelerinde gàliben bâzı fezlekeleri zikreder ki, o fezlekeler ya Esmâ-i Hüsnâyı veya mânâlarını tazammun ediyor veyahut aklı tefekküre sevk etmek için, akla havale eder.

Bu zamanda Kur’ân-ı Kerîm’in manevî bir tefsiri olan Risale-i Nur, mevcudatın lisan-ı hâl ve kâl suretinde tercümanlığını yaparak bize tefekkürü öğretmektedir.

Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en başta ve en evvel Risale’i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’ân ve iman hakikatleri ile kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla o harika eser külliyatına bir an evvel ikmal etmek gerekir.

Etiketler: tefekkür
Okunma Sayısı: 8671
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı